Konu : "Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar".
Gönderen :
Emine
Tarih :
10/3/2017 12:56:48 PM
.
Merhaba hocam Ben Ümraniyede bir okulda öğretmenlik yapmaktayım.din kültürü öğretmeniyim. sizi bir tevafuk sonucunda trende gördüğüm bir doktor bayan bana tavsiye etti. bayağı sıkıntılı bir dönemden geçiyorum. öğretmenlik mesleğinden soğumaya başladım. ne yapacağımı bilemiyorum Allah'ım bana hayırlı bir kapı aç diye sürekli dua ediyordum. karşıma o bayan çıktı o da bana sizi önerdi. benim çalıştığım okul bayağı kötü bir yerde. öğrenciler dövülerek eğitilmişler bizden de aynı şeyleri bekliyorlar. onlara güleryüzle davransam benim aciz olduğumu düşünüp tepeme çıkıyorlar. kalplerini kırmadan onlara iyi davranarak sorunları çözeyim diyorum ama başarılı olamıyorum. hiç yapmayacağım dediğim şeyleri yapar hale geldim. öğrencilere bağırmak zorunda kalıyorum. bir türlü sınıfta otorite kuramıyorum zaten öğrenciler arasında dersi karşı ailelerinin tavrının bir sonucu olarak bir antipati var. ne yapacağımı bilemiyorum öğrenciler tecrubesizliğimi kullanıyorlar. o sebeple bir türlü otorite kuramıyorum. bazen onlara ders anlatmadığım anlar oluyor. kendimi çok kötü hissediyorum. bu mesleği hak etmediğimi düşünüyorum. daha 1.5 senelik öğretmenim ama enerjim yok olmuş gibi hissediyorum. bu konuda bana bir yol gösterirseniz çok memnun olurum hocam gerçekten çok zor durumdayım. biliyorum bu işler emek ister eksiklerimde çok bunun da farkındayım. öğretmenlik yaşayarak öğrenilecek bir meslek. Şimdiden teşekkürler hocam Allah razı olsun sizden. -------------------------------------------------------------------------------- Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları : Sayın Emine Hanım, Kıymetli yavrum, önemli olan insanın hangi çevrede bulunursa bulunsun onlarla dialog kurabilmesi, arada bir sevgi, saygı, ilgi bağının ortaya çıkması. Kusura bakma, sen daha maçın başında oyunu kaybetmişsin. Burası gecekondu mahallesi demişsin, çocuklar dayakla büyümüş demişsin, kendini bırakıvermişsin. Hayır yavrum, bunu yapma. Yemin ederim ki o çocuklarla da çok güzel bir dialog kurulabilir. Ben de iki sene öğretmenlik yaptım. Bir yıl ortaokulda, bir yıl da lisede. Teneffüs zili çalıyordu, çocuklar yalvarıyorlardı, “Hocam çıkmayalım, derse devam edelim” diye. Lisede bir talebem vardı; boksör. Bir türlü derse ısınamıyordu. Ne yaptımsa olmuyordu. Bir gün sınıfta ona dedim ki, bir kimsenin edebiyat bilgisi iyi olursa ne kadar güzel konuşursa yarın bir mafya lideri olursa o kadar etkili olur. Mesela son derece hayati bir görev verecek, bunu o kadar güzel anlatır ki görevden kaçanlar bu defa “Emret Reis derler, öl de, ölelim.” Ben bunu anlatırken o çocuğun gözleri parlamaya başlamıştı. Bu konuşmayı yapmadan bir gün evvel demişti ki nasıl idman dersinden rapor alınıyorsa ben de edebiyat dersinden rapor almak istiyorum. Konuşma yüzde yüz etkili olmuştu. O çocuk en fazla dersle ilgilenen, çalışan öğrenci oldu. Belki de bir çetenin lideri olmak istiyordu. Sayın hocam, mesele burada. Kim olursa olsun onlarla güzel ilgiler kurabilmek, ortak noktalar bulmak. Bir hırsızla da, bir katille de, bir sarhoşla da, bir kumarbazla da, bir fahişeyle de ortak noktalar bulunup güzel sohbetler edilebilir. Ay ben yapamam, ay ben başarılı olamam, diye kendi kendimizi şartlandırmak cinayetten daha kötü bir iştir. Hayır yavrum, başarılı olacaksın. Çünkü ben sana her gün dua edeceğim. Baba kız el ele vereceğiz, okulun en sevilen, en tutulan öğretmeni olacağız. Yerine göre çocuklara diyeceğiz ki bugün herkes marifetini göstersin. İsteyen taklit yapsın, isteyen şiir okusun, isteyen türkü söylesin, isteyen bilmece sorsun. Zaman zaman onlara koro halinde şiirler okut (tabi onlara hitap edecek şiirler), zaman zaman onlara şeker, lokum, çikolata getir, de ki “Kim tahtaya gelip de marifetini gösterirse bunlardan istediğini ona vereceğim.” Her şeyden evvel insanları sevmek lazım. Ama öyle dudak ucuyla değil, ölesiye sevmek lazım. Sevgiden sevgi doğar. Ben bugüne kadar kiminle konuştuysam onlara kendimi sevdirdim, saydırdım. Çünkü Allah şahittir ki ben insanları seviyorum. Hem de çok, hem de ölesiye. Bak yavrum, şimdi geceyle sabah arası. Ayaklarımdan öyle ıstırabım var ki, bazen gözümden yaş geliyor. Ama belki bir kişiye faydalı olurum diye canımı dişime taktım, sana bu satırları yazıyorum. Aman yavrum, pes etme. Dayan, dayan, dayan. Allah’ın yardımı gecikmeyecek. Yunus Emre “Tehi görme kimesneyi, hiç kimesne tehi değil” diyor. Yani kimseyi boş görmeyin, hor hakir görmeyin. Hiç kimse boş değildir, diyor. Herkesin içinde kalbinin en gizli yerinde Allah’ın bir tecellisi var. İş oraya hitap edebilmekte. Diyorsun ki bu çocuklar dayakla büyümüş. Daha maçın başında sahayı terk ediyorsun. İşte bu olmaz. Tamam, dayakla büyümüş, hakaretle büyümüş, itilmiş, kakılmış ama o da bir insan. Her insan gibi onun da biraz sevgiye, biraz saygıya, biraz ilgiye ihtiyacı var. Tıpkı bir hırsızın, bir katilin, bir fahişenin olduğu gibi. İşte yavrum, sen insanların bu yönüne hitap ettiğin takdirde benim gibi sevilir, sayılırsın. Benim Hukuk fakültesinde okurken beğendiğim, takdir ettiğim insan kapıcı İrfan Efendiydi. Danıştay’da çalışırken hayran olduğum insan odacı Hüsamettin Efendi’ydi. Değerli yavrum, insanlar bakış açını değiştir. Farzet ki talebelerinin hepsinin anneleri babaları hırsız, katil, fahişe. Olabilir, ben senin yerinde olsam onların her birini sevgiyle, saygıyla bağrıma basar, kimseden görmedikleri gerçek sevgiyi, gerçek saygıyı onlara gösteririm. Kiminin yerine göre başını okşar, kiminin elini sıkar, kiminin sırtını sıvazlarım. Çantanızda daima onlara armağan edilecek kitaplar bulundurun. Güzel bir hareket yaptıkları zaman bu kitapları onlara armağan edin. Zaman zaman deyin ki “Yavrularım, ben sizleri çok seviyorum. Bir derdiniz, bir sıkıntınız olduğu zaman bana açın, sizin için ne mümkünse yaparım. Gerekirse canımı bile veririm.” Şunu iyi bil ki yavrum, o çocukların herkesten daha fazla sevgiye, ilgiye ihtiyaçları var. Sen sınıfın karşısında buz gibi durursan çocuklar senin bakışlarında bir sevgi, bir ilgi görmezse davranışları da öyle olur. Bu bir realite. Öğretmen sınıfa girdiği zaman öyle canlı, öyle hayat dolu, öyle aşk dolu olacak ki duvardaki duran saat bile çalışmaya başlayacak. Kuzu gibi çocuklara dedem de ders anlatır. İş onları yola getirmek. Bu dünyanın en zevkli işi. Senin yerinde olmayı ne kadar isterdim. Değerli yavrum, bu misaller alabildiğine çoğaltılabilir. Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Şimdilik bu kadar. Yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Şunu unutma ki son nefesime kadar seninle beraber olacağım. Hayat yolunda daima baba-kız beraber yürüyeceğiz. Allah’ın selameti üzerine olsun yavrum. Sabri Tandoğan Aziz Ruhları Şad Olsun.
|