.
Kiymetli Sabri Amca, Isimsiz isimli kardesimize verdiginiz cevabi okudum. Kardesimiz benim de dahil oldugum milyonluk bir ogrenci grubunun durumunu yazmis. Bana kalirsa bu problem tembellik seklinde ozetlenemez. Ben cilginlar gibi calisan ve hep basarili olmus bir ogrenciydim. Simdi ise cok baska. Caliskanlik icin akil durgunlugu gerekiyor. Bu durgunluk ise bazen olgunlukla bazense dusuncenin dar tutulmasiyla kazaniliyor. Zannediyorum sizin bir gunluk iradeli calisma tavsiyeniz de bunu orneklendiriyor. Tavsiyenizin isleyeceginden eminim fakat acaba bu konuyu daha derin inceleyemez miyiz? Bir insan nicin calisir? Ya ilim icin, ya rizik icin. Ogrencinin calismasinda rizik dusuncesi olmuyor. Ilim icin dersek, ogretilenlerin ne kadari ilim? Daha dogrusu, ne kadari hakiki ilim olarak bize sunuluyor? Kuru ve ruhumuzdan kopuk pek cok malumati ogrenmek mecburiyetine direniyoruz. Sinavlar, diplomalar, meslekler.. hep zevk edilecek degil sabredilecek seyler oluyor. Oysa, bize olgunlastigimizi hissettiren bilgiler olsaydi okullarda biz de bin minnetle ogrenir ve buyudugumuzu hissederdik. Ya da rizkimizi elimize koyduran bereketli bir isimiz olsaydi sukurle calisirdik. Bahane olsun diye degil, sadece -cok dusundum bu konuda- niye bu kadar insan calisamiyoruz sorusuna cevap olabilir diye yaziyorum. Amerika'da cok caliskan insanlar gormustum fakat bunlar icerisinde hassas dusunen, derin duyan kimseye rastlamadim. Almanlar icinde de demirden bir irade ve cam gibi net bir zihinle islerini dort dortluk yapanlar var. Baktiginiz zaman onlarda da bizim insanimizdaki gibi bir hissiyat yok. Gonlumuzun arzuladigi caliskanliga, verimlilige ulasmak hayatimizin bir gayesi. Lakin bunu bu toy duygular ve karmasik dusuncelerle yapmamiz imkansiz gorunuyor. Son derece verimli ogrencilik yillarinin ardindan atalet kuyusuna dusmus ve nasil dustugunu goren bir evladiniz olarak bu dusuncelerimi paylasmak istedim. Sizin vuzuha kavusturan fikirlerinizi ve tavsiyelerinizi duymaktan memnun oluyoruz. Allah razi olsun. Saygi ve selam ile...
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, öyle muhteşem bir mail göndermişsin ki okudukça hayran oldum. Okudukça sana olan sevgim, saygım daha çok arttı. Meseleye o kadar güzel yaklaşmışsın ki hayatta çok az insan bu inceliğe, bu derinliğe ulaşabilir. Seninle iftihar ettim. Allah seni ailene, memlekete ve tefekkür dünyasına bağışlasın. Değerli yavrum, gerçekten bu bu patırtı, gürültü içinde esas mesele unutuluyor. Bu meselenin yanında okulmuş, dersmiş, diplomaymış hepsi palavra, hepsi hikaye. Biz bu dünyaya sınıf geçmek için, adına dersane denilen o sefil, o rezil tuzakların ağına düşmek için gelmedik. Biz bu dünyaya adam olmaya geldik. Yontulmaya, medeni bir şekil almaya, Hazret-i İnsan olmaya geldik. Ne yazık ki paraya ve mevkiye tapılan günümüz dünyasında bu çok ince husus unutulup gitmiş. Trafkteki bir arabayı düşünün. Bulvarda gidiyor. Ama nereye gittiğini bilmiyor. Tıpkı Aşık Veysel’in dediği gibi:
“İnce, uzun bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece”...
Ne yazık ki günümüzün materyalist havası içinde o pırıl pırıl , o tertemiz çocuklarımıza ana babalar bir yarış atı gözüyle bakıyorlar. Ve koro halinde aynı çirkin nakaratı tekrarlıyorlar. Otur, dersine çalış... Otur dersine çalış. O pırıl pırıl evlat bir şiir okuyacak olsa, bir desen çizecek olsa, güzel bir müzik dinleyecek olsa aynı çirkin koro, aynı çirkin nakaratı tekrarlıyor: “Otur, dersine çalış.” Ve insanı dersten de okuldan da nefret ettiriyorlar. “Otur, dersine çalış”...
Ama insan bu çirkin koroya göre yaratılmamış ki. İnsan, büyük insan, yüce insan, güzel insan... duyan, düşünen, tefekkür eden sevmek, sevilmek isteyen muhteşem varlık. Özdemir Asaf bir şiirnde
“Dünya kaçtı gözüme”
diyordu. İnsan ruhunun büyüklüğü, yüceliği, güzelliği yanında dünya nedir ki, bir toz zerresi. Yahya Kemal bir şiirinde
“Gel, kurtar kendini varlığın dar hendesesinden
Yürü, hür maviliğin bittiği son hadde kadar”
diyor. Değerli yavrum, işte o nur topu gençler, o mübarek insanlar bir tarafta o çirkin koronun sesiyle bir taraftan adına dersane denilen o iğrenç para tuzaklarının etkisiyle dersten de, okumaktan da nefret ediyorlar. Bütün kabahat onların mı? Bizim, hiç mi kabahatımız yok?
Yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanını sunuyorum...
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun