.
Merhaba Sabri Bey. Sizi okuduktan sonra, beni aydınlatacağınıza inanarak, size problemimi anlatmaya karar vermiş bulunmaktayım. Eşimin yaklaşık 3 yıldan beri farklı bayanlarla birlikteliği söz konusu. Bu durumdan 11 yaşındaki kızım ve ben çok müteessiriz. Nerdeyse bir çıkmazdayız diyebilirim. Çok fazla düşündüğüm halde, bir çıkış bulamadım. Kendisi ne bizden oluyor, ne de onlardan kopuyor. Tabii ki alkolün de etkisiyle. Bir bütün olarak ele aldığımız zaman, çok kötü bir insan çıkmıyor karşımıza. Ondan boşanırsam, bir insanı kaybedeceğimi düşünüyorum. Ona yardım ederek, onu kazanmaya çalışıyorum, fakat bunu başaramıyorum. Bir bilim adamı olarak, sizden bana yol göstermenizi rica ediyorum. Saygılarımla…
Sabri Tandoğan Cevap:
Üslûbunuzdan hassas, ince ruhlu, kültürlü ve zarif bir insan olduğunuz anlaşılıyor. Efendim, hayatın çok önemli bir problemini yaşıyorsunuz. Allah yardımcınız olsun. Allah sabrınızı artırsın. Sizin mailinizi okurken, aklıma şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiiri geldi. Merhum şair diyor ki,
“Yarin olmuşu, ermişi
Şefkatte anneye değer.”
Efendim, burada çok hassas, çok ince bir noktaya müsaadenizle değinmek istiyorum. Bazı erkekler, rahmetli şairin mısralarında olduğu gibi, eşlerinden, kadınlarından bir sevgi, bir saygı, bir şefkât bekliyorlar. Ne olur bazı hanımların yaptığı gibi “Canım, kocaman adam. Ona da çocuk gibi sevgi ve ilgi mi göstereceğiz?” demeyin lütfen. Evet, bir erkek imparator da olsa, hamal, çöpçü de olsa, kadınından sevgi, saygı, ilgi ve şefkât bekliyor. Peki bunu bulamazsa ne oluyor? İşte o zaman, bahsettiğiniz tatsız durumlar ortaya çıkıyor. Ben sizin yerinizde olsam ne yaparım biliyor musunuz? Her şeyi bir kenara bırakıp, işe sıfır kilometreden başlarım. Acaba siz hiç eşim gelecek diye, akşam onun geleceği saatte elbise değiştirdiniz mi, saçlarınıza yeni bir şekil verdiniz mi? Hafif bir makyaj yaptınız mı? Onun sevdiği yemekleri, salataları, meyveleri hazırladınız mı? Ona kompliman yaptınız mı? Eğer kapıdan içeriye gerilim halinde girdiyse, onu relaks hale getirecek sözler söylediniz mi? Temel hikâyeleri anlattınız mı? Ona hiç şiir okudunuz mu? Şarkı söylediniz mi? Ona arada sırada sürprizler hazırladınız mı? Bu bir sinema, bir tiyatro, bir dost ziyareti olabilir. Hava müsait olduğu takdirde, beraber bir yürüyüş yapmak, bir pastaneye gitmek, ona bir dondurma, bir pasta ısmarlamak olabilir. Doğum gününde ona hediyeler aldınız mı? Müsaadenizle bir anımı anlatmak isterim.
Ankara Gazi Lisesinde öğrenciyim. Bir gün, rahmetli Müdürümüz İhsan Üngüt Beyefendi beni çağırdı. “Yavrum” dedi. “Bana Kızılay’dan satılmak üzere birtakım biletler gönderildi. Sen bunları al, Kızılay’daki apartmanların kapısını çal, satmaya çalış. Kızılay’a bir yardım olsun.” “Hay hay Sayın Müdürüm” dedim, “Yapmaya çalışacağım. İnşallah muvaffak olurum.” Kızılay’a gittim. Şimdiki Kocabeyoğlu Pasajı’nın üstündeki bir dairenin kapısını çaldım. İçeriden çok güzel bir piyano sesi geliyordu. Bekledim, son notalar çalındı. Kapı açıldı. Temiz giyinmiş, şık, zarif bir hanımefendi kapıyı açtı. “Buyrun efendim” dedi. Hanımefendiye durumu anlattım. Beni içeriye aldı, oturttu, bir ikramda bulunmak üzere mutfağa gitti. Evin içi son derece temiz, güzel ve zarif döşenmiş, pırıl pırıldı. Hanımefendi hâl, hatır sorduktan, ikramını yaptıktan sonra anlattı. “Efendim” dedi. “Önce sizi beklettiğim için özür dilerim. Bu benim günlük yaşantımdır. Sabahleyin kalkarım, önce eve çeki düzen veririm. Sonra yemeklerimi hazırlarım. Akşam kocamın gelmesine yakın saatlerde, kendimi şeklen ve ruhen hazırlamaya çalışırım. Kıyafetimi değiştiririm. Saçlarımı tararım, makyaj yaparım, sonra da kendimi ruhen kocamı karşılamaya hazırlamak için piyano çalışırım. En çok Mozart’ı, Mendelsson’u ve Beethoven’i çalarım. Onlar beni hem ruhen dinlendiriyor, hem de kocamı pozitif bir ruh hâli içinde karşılamaya hazırlıyor.”
Aman Ya Rabbi, duyduklarıma inanamıyordum. Ben bunları ne çevremde görmüş, ne işitmiş, ne de okumuştum. Demek ki hayatta bir de kocayı karşılama sanatı vardı. Türkiye’de hemen hemen hiç bilinmeyen, üzerinde durulmayan, uygulanmayan, konuşulmayan ve düşünülmeyen bir konu. O hanımefendinin sözleri beni çok etkiledi ve gidince hemen günlüğüme yazdım. Ve onu yıllarca, tekrar tekrar okudum. O bana çok şey kazandırdı.
Bilmiyorum Hanımefendi, ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Uzun yıllar evvel okuduğum bir şiir vardı, Adnan Ardağı’nın. Sanırım şöyle başlıyordu:
“Yeniden başlasak, yeniden aşka
Hiçbir şey olmamış gibi yeniden.”
Ne dersiniz, siz de kolları sıvayın, işe yeniden başlayın. Muhterem efendim, unutmayalım ki, sadece şikâyetle hiçbir problem halledilmez. Hiçbir mesele çözülmez. Biz de şiirdeki gibi işe yeniden başlarsak, eşimizi kapıda bir kral, bir imparator gibi karşılarsak, sevgi ve şefkâtle ellerinden tutup, “Sevgilim, sana ne getiriyim, çay mı, kahve mi, meyve suyu mu?” dersek, sorarım size, ne kaybederiz? Belki diyeceksiniz ki, “Ay bu Sabri Bey ne kadar romantik.” Kusuruma bakmayın, öyleyim işte. Ve bu şiir dolu romantizmin, son nefesime kadar devam etmesini istiyorum. Allah nasip eder inşallah…
Muhterem efendim, sizi sevgiyle, saygıyla selâmlıyor, hayır dualarınızı bekliyorum.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hak'ka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.