Sayın Sami Melih,
8.4.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, mailinde yazdığın konu o kadar, o kadar, o kadar önemli ki buna çağımızın en büyük sorunu diyebiliriz. Bizler, bu çağın mutsuz insanları stresimizi çevreden gelen sürekli negatiflerle hergün büyütüyoruz, büyütüyoruz, büyütüyoruz ama nasıl karşılık vereceğimizi bilemiyoruz. Bilemediğimiz için de tıpkı susadıkça tuz yalayan insanlar gibi daha başka, daha çeşitli, daha etkin yeni streslere sarılıyor, onlardan medet umuyoruz. Netice ne mi oluyor? Stresimiz büyüyor, büyüyor, Himalaya kadar oluyor. Sonra da onun altında eziliyor, eziliyoruz. Bu suretle en büyük kötülüğü kendimize yapıyoruz. Halk arasında bir söz vardır: “Yangın benzinle söndürülmez, suyla söndürülür” diye. Bizler çağımızın sözümona okumuş, yazmış, herşeyleri bilen (bildiğini sanan) zavallı insanları yangını söndürmeye benzinle gidiyor, susadıkça tuz yalıyoruz.
Kıymetli yavrum, yapılacak iş ortada. Hep suyun peşide koşmak. Tasavvufta “su” nedir? Aşktır, sevgidir, iyiliktir, paylaşmaktır, paylaşmanın güzelliğini yaşamaktır. Ne iyi etmişsin o yaşlı adamı arabana almakla. Allah senden razı olsun. Allah bir gününü bin etsin. İşte yavrum, sıkıldığımız, daraldığımız, bunaldığımız zaman, strese girdiğimiz zaman aklımıza ilk gelen bir güzelliği yaşamak olmalı. Bir güzelliği yaşamanın da binbir yolu vardır. O anki ruh halimize göre kitap okumak, şiir okumak, müzik dinlemek, güzel tablolara bakmak, çıkıp biraz dolaşmak, ibadet etmek, yazı yazmak, günlük tutmak, bir Allah dostuyla yüz yüze, mümkün değilse telefonla görüşmek, bir hastaneye gidip hiç ziyaretçisi olmayan garip, yalnız bir hastayı ziyaret etmek, hatırını sormak, uzun zamandır görmediğimiz bir dosta telefon açıp ona sımsıcak bir merhaba demek, bir açı doyurmak, bir öksüzün başını okşamak, çevremizdeki yaşlı, kimsesiz bir insana bir tas çorba götürmek. Eğer cebimizde para varsa çarşıya çıkıp kendimize giyecek almak, bir kitapçıya gidip kitaplar arasında dolaşarak huzuru, mutluluğu yudum yudum tatmak (benim en çok yaptığım iş), yeni alınan bir itabın sayfalarını okşar gibi açarak bir güzelliği yaşamak... Bunları sabaha kadar sıralayabiliriz. Burada dikkat edilecek nokta şudur: Yahya Kemal bir şiirinde diyor ki
“Gel, kurtar kendini varlığın dar hendesesinden
Yürü, hür maviliğin bittiği son hadde kadar”
Önemli olan egomuzun, nefsaniyetimizin o an ezen, yokeden, parçalayan, dağıtan tahakkümünden bir güzellik alemine geçmek. Yukarda sıraladığımız gibi bu ya hayır yaparak olur, ferahlarız, açılırız, sıkıntılarmızı atarız, yahut bir estetik platforma kanat açarız. Hayat orada yeniden başlar. Orada ağaçlar daha yeşil, gökyüzü daha mavi olur.
Kıymetli yavrum, bütün bunlar ortada iken çağımızın modern, çok bilmiş, ukala, küstah insanı ne yapıyor, sıkılınca sigaraya sarılıyor, alkole sarılıyor, dedikoduya sarılıyor. Daha saymak istemediğim binbir pisliğe sarılıyor. Demek ki yavrum, bütün mesele seçimde toplanıyor. Jean Paul Sartre, “Hayat, seçimden ibarettir” diyor. Seçebilmek, iyiyi, güzeli, temiz, asil, büyük, yüce olanı seçebilmek. İşte kişilik bu seçimlere göre kazanılıyor veya kaybediliyor.
Kıymetli yavrum, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Hayatın en önemli işi: Seçebilmek Yazan Sami Melih
Cvp: Hayatın en önemli işi: Seçebilmek Yazan Sabri Tandoğan