.
Aziz büyüğüm ;
Hafta sonu Çanakkale'ye gitme şansım oldu.Duygularımı kelimelere dökemiyorum. Oradaki mahşer yerini ,mücadeleyi,Allah ,Peygamber ve vatan aşkını aklım hafsalam almadı. Cumartesi günü sadece geçiş yapan otobüs sayısı 400dü.Özel araç ve minübüs sayısı dahil değil.12 saatte yarısını bile gezemedik.Rehberler çok güzel anlatıyorlar. Gözyaşları ile dinledik.Hep gönlümde siz ve gönül dostları vardı. Tamam tarihçiler çok güzel anlatıyorlar ama nasip olsa da siz büyüğümüz ve gönül dosları kardeşlerimle buraları ziyaret edebilsek diye arzuladım. Oraları sizin anlatışınızı hayal ettim. İnşallah Rabbim nasip eder.
Saygıdeğer büyüğüm;
Dün bir ablamı ziyarete gittim.Benden sonra iki kişi daha geldi.Gelen misafirlerden bir tanesi umreden gelmiş. Sohbet doyumsuzdu. Sohbetin sonunda umreye giden bir Allah aşığının şiirini okudu ablamız. Sizinle paylaşmak istedim.
Aziz büyüğüm sizi,Rana annemi ve gönül dostları kardeşlerimi çok seviyor ve sizi tanıdığım için daima şükrediyorum.Allah'a emanet olun.
Şeyh Şamil tarafından izah edilmiştir:
Server-i alem sana aşık olup da, yanarım!
Her nerede olsam o güzel cemalin ararım.
Kabe kavseyn tahtının sultanı sen, ben hiçim.
Misafirinim dememi saygısızlık sayarım.
Her şey cihanda senin şerefine yaratıldı,
Rahmetin bana da yağsa, o an olur baharım.
Acıyıp bir bakınca, ölü kalbler dirilttin,
Sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım.
İyilik kaynağısın, dermanlar deryasısın!
Bir damla lütfet bana, derde devasız kaldım.
Herkes gelir Mekke’ye, Kabe, Safa, Merve’ye,
Ben ise senin için dağlar tepeler aştım.
Saadet tacı giydirildi, rüyada başıma,
Ayağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.
Ey Cami Hazretleri, sevgilimin bülbülü,
Şiirlerin arasından şu beyti seçtim aldım:
“Aşkına susamış bir kuru yaprak gibi,
Bir damlacık umarak, ihsan deryana vardım.”
Ey günahkarlar sığınağı, sana sığınmaya geldim!
Çok kabahatler işledim, sana yalvarmaya geldim!
Karanlık yerlere saptım, bataklıklara saplandım,
Doğru yolu aydınlatan ışık kaynağına geldim.
Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların canı!
Uygun olur mu söylemek, canımı fedaya geldim.
Dertlilere tabipsin, ben ise gönül hastası,
Kalb yarama deva için, kapını çalmağa geldim.
Cömertlerin kapısına, bir şey götürmek hatadır.
Basmakla şeref verdiğin, toprağı öpmeye geldim.
Günahlarım çok, dağ gibi, yüzüm kara katran gibi,
Bu yükten ve siyahlıktan, tamam kurtulmaya geldim.
Temizler elbet hepsini, ihsan deryandan bir damla,
Gerçi yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim.
Kapına yüz sürebilsem, ey canımdan aziz canan,
Su ile olmayan işler hasıl olur o topraktan.
Peygamber Efendimize olan aşkının çokluğundan ve O’na kavuşmanın heyecanından dolayı gözünden sel gibi gözyaşı akıtan Şeyh Şamil, sürünerek Resulullah’ın huzur-i şeriflerine geldi. Başta Medine muhafızı Hafız Paşa, Seyyidler, dünyanın dört bucağından gelmiş hacılar, onu heyecanla takip ediyordu. Kabr-i saadetlerinin kıble tarafına geçip, mübarek ayak uçlarından Resulullah’a gönlünün en derin köşelerinden coşup gelen vecd ile:
“Esselatü ves-selamü aleyke ya Resulullah!
Esselatü ves-selamü aleyke ya Habiballah!
Esselatü ves-selamü aleyke ya Seyyidel Evveline vel-ahirin!”
diyerek selam verince, Resulullah’ın selamına mukabelesi ile şereflendi. Orada bulunanların şahit olduğu bu hadiseden sonra, Şeyh Şamil, uzun müddet dua edip gözyaşı dökerek hasretini giderdi. Gönlündeki fırtınaları dindirdi.
Şeyh Şamil, Medine’de kısa süren bir hastalık devresinden sonra başında Kur’an tilavetleri arasında, Kelime-i Şahadet söyleyerek, Hakk’ın rahmetine, sevdiklerine kavuştu, Medine’de Cennet-ül Baki Kabristanlığına defnedildi (1870).