Aziz Büyüğüm,
“Gönül Sohbetleri Sitesi” adını verdiğiniz bu dostlar meclisinde yine sizlere merhaba diyebilmenin verdiği mutlulukla öncelikle hepinize selamlar, sevgiler, saygılar sunuyorum...
Ve söz yine sizde...
SOHBET BAHÇELERİNDEN DERLEMELER
“Biz sevgiden yaratıldık, sevmek için varız...”
Münir Derman Hz.
“Seni sevenlerin sevgisinin gerçekte Allah’a ait olduğunu gördün mü?”
Sabri Tandoğan
Herkesin içinde bir Nûr-u Muhammedî vardır. Her insan güzel ve değerlidir. Her insan eli öpülesidir. Ben şimdiye kadar kötü insan görmedim. İnsan kötü olamaz. Çünkü onun ruhunda Nûr-u Muhammedî var. Dikkat edin, davranış demiyorum, insan diyorum. Ancak davranışı levmedebiliriz, kızabiliriz, yeter ki ALLAH’a inanalım, güvenelim.
Efendim, insanın yüz ifadesi ile iç dünyası arasında bir ilgi kurulabilir mi?
Aşikâr bir şekilde zâhir, bâtını aksettirir. Yağ küpünden yağ, sirke küpünden sirke, bal küpünden bal sızdığı gibi insanların da yüz ifadelerinden cenneti veya cehennemi yaşadıkları anlaşılır. ALLAH’ın El-Bedii esmasını göremeyen, El-Bedii esmasını yaşayamıyor da. Yani güzellikleri göremiyor. Ben ateistler içinde yüzü gülen, insanlarla iyi geçinen bir kimse görmedim.
Dikkatli biçimde abdest alın... Her an ALLAH’la beraber olduğunuzu unutmayın. Yaptığımız her işte, ne ile, kim ile meşgulsek, ALLAH’ın bizi gördüğünü bilmek, her an O’nunla, Ebedi Sevgiliyle beraber olduğunu hissederek o neşeyi yaşamak ne güzeldir... Dünya yalan değildir. Dünya gerçektir. Bu dünya, cennetin benzeridir. Sen bu dünyada güzellikler ekersen, güzellikler bulursun. Ona gülerseniz, dünya da size güler. Bâtında ne varsa, zâhirde tecelli eden odur. Bu hayhuy, patırtı, gürültü içinde dünyalarını cennete çevirenler var. İşte Münir Derman Hz., işte Azize Anne, işte Ayten Kale, işte Mevlâna Hz... Dünyada geçen sayılı günler... Bütün mesele bu dünya hayatından ders alabilmek. Mevki, makam sahibi olduğu zaman, gurura, kibre kapılmadan her zamankinden daha tevâzu içinde olmak gerek. Gandhi’nin hikâyesini hatırlamalı...
“Bildim ki en yüksek mertebe, acziyet mertebesiymiş.”
Muhittin İbni Arabî Hz.
Tembellikten, miskinlikten dolayı oluşan acz değil burada geçen. İnsan sonsuz güçlü, muktedir olduğu halde ALLAH’ın huzurunda edeple, saygıyla eğilmeli, ‘biz neyiz ki’ diyebilmelidir. Kendini bilmenin sonunda hasıl olan edep durumudur acziyet.
‘İnşallah’la ilgili konuşuluyor...
İnşallah diyerek konuşmak olaylara pozitif bir yaklaşım sağlar. Hattı zâtında bir dakika sonra ne olacağını bilmiyoruz. Ancak adamına, yerine göre ‘inşallah’, ‘nasipse’ içinden söylenir. Bazılarına anlatamazsınız, vebâle girmeyin.
-Efendim, bir duanın kabulü için hangi şartlarda yapılmış olması gerekir?
Dualar bir şartla kabul edilir: Dudakla mı, kâlple mi yapılıyor? Her kim ki duasını kâlben, yürekten gelerek yaparsa, o dua kabul edilir!
Kendi gözüyle görüp, kendi kulağıyla işitme sanatıdır yaşamak sanatı. Görmek ve dinlemek... Yüreğimizi de katarsak ancak... Kalple yapılan tüm dualar kabuldür. Kabul edilmiyorsa, kabahati kendimizde arayalım. Dualarda din, halk, ümmet imtiyâzı yoktur. ALLAH, “Ben, çalışana veririm.” der. Öyle “Ben Muhammed ümmetiyim, kabul göreceğim” diyemezsin. Acaba hakikaten Muhammed ümmeti olduk mu? Bir Hıristiyan, kâlben, aşkla, heyecanla dua ederse, ALLAH o Hıristiyan’a da verir.
-Efendim, bugünkü toplum hayatı içinde her gördüğünü Hızır bilmek mümkün mü?
ALLAH bazı kullarını gizliyor. Mesela sigara içiyor, sen, “Bundan doğru dürüst adam olmaz” diyorsun. Ama o maskesidir. O, velîdir. O topluma karşı bir kamuflâj durumudur. Bir kimsede bir hata, bir kusur, bir noksanlık gördüğümüzde onu tenkit etmeyelim. O, onun topluma karşı kamuflâjıdır. Mesela Arabacı İsmail Efendi Hazretleri çok küfürbazmış. Tepesi atınca, ana avrat dümdüz gidermiş. Ama bu insan velî idi!...
Efendim, bazı insanlar bazı durumlar karşısında hayretle ‘ben bunları sanki daha önce yaşamıştım’ diyebiliyorlar, bu nasıl oluyor?
Bazen insanlar geleceğe ait olayları görebilirler. Dünya bir andan ibarettir! Muhittin Arabi Hz. diyor ki, “Bana bir mürekkep şişesi getirin, onunla en son yazılacak kelimelerin neler olacağını size göstereyim.” Bazı kimseler de yüzyıllarca önce olan olayları, bugün olmuş gibi yaşayıp görüyorlar. İngiltere’de Maria Antoinette’in mumyasında gördüklerim insanlara anlatıldığı gibi değil. Yanlış tanıtılmış. Kendisi mütevâzi bir insandı. ‘Ekmek bulamazsanız, pasta yiyin’ cümlesini o söylemedi! Bazı insanlarda geçmiş zamanla ya da gelecek zamanla ya da hem geçmiş hem de gelecek zamanla ilgili vizyon oluşur. Bu ilâhi bir lütuftur. Nasip meselesi bunlar...
Efendim, kişinin kendine karşı adaleti nasıl olmalı?
“Benden ne köy olur, ne kasaba, dünyada herkes adam olur ben olmam” demek çok büyük hatadır. Mümkün mü noksanımız, kusurumuz olmasın. Bu sözler kendi kendine ihanettir. Kendini aşağılamaktır. Bir insan şunun için kendine ve vücuduna iyi davranmalı ki bu vücut bizim değil, ALLAH’ın emaneti... En güzel kıyafetleri dolapta beklet, ben buna lâyık değilim diye giyme. Olur mu böyle bir şey? Pejmürde dolaşmak hoş bir şey mi?
Efendim, mürşid olmadan maneviyatın zirvesine doğru yol alabilmek mümkün mü?
Gurur, kibir yıkılmadan mâneviyat olmuyor. Akşemsettin Hz.’ne çiçekler konuşurmuş: “Ben, şu hastalığa şifâyım” diye. Ama yine de mürşitsiz olmuyor. O’na köpek tabağından yemek yedirildi. O zaman tekâmülün zirvesine vardı. Hacı Bayram Hazretleri’ne bağlandı. İmam Gazali Hz. nefsini aşıp işkembeci dükkanında bulaşık yıkamaya başladı. Genleri onu oraya kadar getirdi. O noktada, mürşidi onu buluyor, ondan sonra onu ötelere götürmek için gayret ediyor. İnsanın afra, tafra, çalım atabilecek yönleri ağır basabilir. Ancak bir mürşit tarafından bu nefs yontulmadıkça, inanç o kıvâma gelemiyor. İnsan hakiki mürşidin terbiyesine girecek, ölünün yıkayıcısına teslimiyeti gibi teslim olacak. İşte ancak o zaman insan-ı kâmil olursun. ‘Hiçbir namazımı kaçırmadım’ dersin, ‘her türlü hayır hasenatı yaptım’ dersin, ‘Hacca şu kadar gittim’ dersin, ‘tertemiz bir gençlik geçirdim’ dersin...dersin... Bir çizgiye gelirsin, sapıtıverirsin. (Allah korusun!) Bunun hesabını yarın nasıl verirsin Allah’ın huzurunda?
Sen buraya kadar geldikten sonra iç dünyanda bir aydınlanma oldu mu? Ağaçlar daha yeşil, çiçekler daha güzel görünüyor mu gözüne??? İşte önemli olan bu...
...
Sabri Tandoğan
Efendim, “Dosta doyum olmaz” derler. Sizin de sohbetlerinize doymak mümkün değil. İnşallah bir başka sohbet notlarınızda daha biraraya gelebilmek ümidi ve dileğiyle size en güzel sevgi, hürmet ve dua çiçeklerinden bir demet sunuyoruz...
Size ve bütün dostlara yepyeni hayırlar, esenlikler ve sevinçler erişmesi dilekleriyle hoşçakalın...
Çiğdem
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Çiğdem Hanım,
Kıymetli yavrum, yine bize nadide çiçeklerden derlenmiş bir demet sunuyorsun. Allah razı olsun. Tuttuğun altın olsun. Sana ne kadar teşekkür etsek azdır. Buketteki çiçekleri kokladık, içimize çektik. Sağol, varol.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.