Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Hayata her gün yeniden, yepyeni gözlerle bakalım.
Gönderen : Özden
Tarih : 10/27/2017 9:26:29 AM


.




Efendim,


Sizin hiç canınızın sıkıldığı olur mu? Yani bir şeylere kızdığınız için demiyorum, Boş kaldığınız yapacak bir şey bulamadığınız için. Bu etrafta en sık rastladığım o en çok işittiğim sikayet tarzı. ‘Canım sıkılıyor zamanımı nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum. ‘ Bütün yaz tatilde çocuklar ile bunun mücadelesini verdik. Her an onları oyalayacak birşeyler keşfetmek zorunda kalıyorduk. Sanki televiziyon ve bilgisayar olmadımı yapacak baska hiçbirşey kalmıyor dünyada... Tatil boyu onları kitap okumaya teşvik etmek, yeni oyunlar, yarışmalar bulmak , günlük hayatı paylaşmayı öğretip sevdirmek için uğraştık durduk.Elhamdülillah okulların açılması ile birlikte can sıkıntısı falan kalmadı ..... Okul sevinci ,yeni dersler, konular, yeni arkadaşlar derken anlatacak ve paylaşacak çok şeyimiz var şimdi. Televiziyon ve bilgisayar bile unutuldu sayılır.


Hatırlarım , kendi çocukluğumda , yaklaşık aynı yaşlarda iken nedendir bilinmez bizim canımız hiç sıkılmazdı. Saatlerce yeni oyunlar kurar oynardık. Hem de hic dogru dürüst oyuncağımız yok iken. Hayal gücümüz öylesine genişti ki gereken oyuncakları bile uydurur kendimiz yapardık. Gezmeye gittiğimizde ben gittiğimiz evi şöyle bir araştırır, kendime okuyacak kitaplar arardım. Ne bulursam toparlar, bir kanepeye uzanır kitapların içinde kaybolurdum. Hiç birşey bulamazsam eski yeni gazeteleri toplar onları baştan sona okurdum. Daha sonraları yağlıboya takımımı yanımda gezdirir olmuştum. Bir torbanın içinde yağlıboylarım, minik bir tuval, etrafı batırmamak için örtü, fırçalarım ve ben.... Hiç ayrılmazdık. Gördüğüm her şeyin her yerin resmini yapmaya çalışırdım. Anlatan yok, gösterip öğreten yok, yaptığıma deger verip teşvik eden yok.... Ama engelleyen de yok.....Çocuk oyalanayor diye düşünüyorlar herhalde. Evde haşlanmış yumurtanın kabuklarını bütün çıkarıp kuklalar yaptığımı ve kukla tiyatrosu kurarak çocuklara oynattığımı da hatırlıyorum. Hatta masanın altına gerdığım çarşafta Karagöz Hacivat oynattığımı da ..... Işte geçtiğimiz tatillerde , bunların hepsini mecburen hatırlayıp , hayal gücümü de zorlayarak cocuklar için seyyar yaz okulu gibi çalıştım sayılır. Yine de onlarda o heyecanı ve memnuniyeti, tatmini görebilmek çok kolay olmuyor. Ama ne olursa olsun bıkmadan usanmadan denemek gerek. Eminim ki vazgeçip peşini bıraktığımız an ya televiziyon denen kutunun ya da bilgisayarın başına geçecekler. ....... Günümüzde , onların dünyasında, arkadaşlarının , bulundukları ortamların ortak paydası bunlar çünkü.... Duyuyorlar, görmek istiyorlar. O zaman tamamen yasaklayıp atılamıyor, ama sabırla yönlendirilebiliyor, azaltılıp alternatifler yaratılabiliyor.... Onlara kendilerini denetlemek de öğretilebiliyor ... (İnşallah kişilik gelişimi ile birlikte bu da başarılacak)


Hadi onlar çocuk , ya büyükler? Etrafta bildiğim pek çok insan da şikayetçi şu can sıkıntısı illetinden... Hatır soruyorsunuz: ’Nasılsın ‘ diye ... ‘Işte öyle, napalım dünya işi yuvarlanıp gidiyoruz’ .... Işte !!!! Buldum .... Sorun burda demek ki..! ‘ Dünya işi ‘ Sanki bu dünyada pekçoğu da gereksiz koşuşturmaca olmasa hayat da yok !!!! Yapacak iş de yok !!!!
Amaç ne ? Hayatımızı sürdürebilecek parayı kazanmak mı sadece? Yoksa daha daha fazlasını mı? Neyin teleşesinde neyin stresindeyiz? Herşeyi istediğimiz yola sokmaya çalışmanın, ipleri ellerimizden bırakmamanın, herşeyi kontrol altında tutmanın mı? Insanları , olayları yönlendirmeye çalışmanın mı? Eğer böyle ise ızdıraplar içinde , sonu olmayan bir koşturmaca bu ..... Sonrada her bu işler(!)den artakalan zamanda yerinde duramayan , yapacak birşey arayan ama bulamayan , çıkmazda olan o mutsuz insan.......


Yıllar önceydi. Kızlar çok çok küçük; on yıllık iş hayatıma nokta koyup eve kapanmışım onlarla birlikte. Hayata başka açıdan bakmayı yeni yeni öğreniyorum. Telefon çaldı bir gün , rahmetli kardesim; ‘Nasılsın ablacım, napıyorsun ‘diyor. ‘İyi’ diyorum. ‘Kızlara bakıyorum. Yemek yapıyom. Temizlik falan’ .... ‘Onu sormuyorum ‘diyor. ‘Yaptığın birşey varmı? Kendine faydalı , zamanını değerlendirecek?’ . Gülüyorum ‘ Zaman mı? ben uyumaya zaman bulamıyorum!’ Oda gülüyor ‘Öyle deme , gün gelir bu boşta geçen zamana pişman olursun. Aman biraz organize ol, herşeyi sıraya koy , iş yaparken bile aynı anda kendin için verimli bişey yapabilirsin ‘diyor.
İşte O an birşey dank (!) ediyor..... Faydalı birşey yapmak.... Organize olmak.... Kendine acımamak... Rutinlerden kurtarıp kendini, her an , her an dolu dolu yaşamak....


İşte o günden sonra şu ‘Dünya işi yuvarlanıp gidiyoruz ‘ sözü batmaya başladı bana. Bizim bu dünyaya geliş amacımız bu mu? Elimzde günlük rutin bir iş varsa da kulağımız boşta değil mi? Dinleyebiliriz. Tv ye ayıracağımız zamanda okuyabiliriz... Hadi gelin bir beyin jimnastiği yapıp daha başka şeyler bulmaya çalışalım , eminim bir kaç dakikada hepimiz kendi dünyamıza uygun pekşok şey bulabilirz faydalı ve aktıf zaman degerlendirmek için. Ama en önemlisi ama en önemlisi düşüncelerimiz. Onlara zincir vuran yok ya! Işte düşüncelerde hep birlikte olursak Yüce Rabbimizle ne can sıkıntısı kalıyor, ne de gönül darlığı. Her yapılan en ufacık iş ibadet hükmünde o zaman. Yemek mi pişiriyorsunuz lezzetine doyum olmuyor, ev mi temizliyorsunuz , temizlik imandan oluyor... Dışarda mı çalışıyorsunuz kazandığınız nafakanın bereketi artıyor. Kısaca hayatınız bu dünyada da cennet oluyor. Boş dediğiniz zaman ise hiç kalmıyor. Stres ve telaşeye veda ediyorsunuz çünkü her an Rabbinizlesiniz ve Onun her an herşeyı yeniden yarattığının bilincindesiniz. Zaten bu dünyada boşluk yok. Siz onu güzelliklerle doldurmazsanız o nelerle doluveriyor farkında mıyız.? ..


İşte bu gün yine , ‘canım sıkılıyor’ sözünü duyuverince bunlar geliverdi içimden . Siz ne dersiniz.?


Saygı ,sevgi ve hürmet ile ellerinizden öpüyorum, bütün gönül dostlarına sevgiler.
Rabbime emanet olun..


Ozden CICEK
Creative Wood Painting Lady
Dubai
www.ozdencicek.com


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Özden Çiçek


Yine çok önemli bir konuya değinmişsiniz. Ne yazık ki en çok işittiğimiz kelimelerden biri de bu can sıkıntısı. Kadını, erkeği, genci ihtiyarı, okumuşu okumamışı hep bu sözü tekrarlıyorlar. Bazan bir insan görüyorsunuz saçma sapan bir filmi izliyor. Kardeşim niye böyle yapıyorsun derseniz cevap hazır, maksat zaman öldürmek. Acaba biz zamanı mı öldürüyoruz yoksa gelecek günlerin filizini, çiçeğini mi kurutuyoruz? Bu son derece önemli bir konu. Bugüne kadar canımın sıkıldığı birtek günü hatırlamıyorum. Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Bize düşen bu güzellikleri yapabildiğimiz, becerebildiğimiz kadar içimize akıtabilmek. O güzelliklerin aşkıyla, heyecanıyla, seviyorum, seviliyorum diyebilmek. Hayatta hiç kimse hazır sermaye ile bir güzelliği yaşamamıştır. Yaşamak bir aşksa, bir heyecansa onun vazgeçilmez koşulu da çalışmaktır, faaliyettir, üretmektir, ortaya bir eser koyabilmektir. Şiir yazmak güzel, şiir okumak da güzeldir ama önemli olan hayatımızı bir şiir haline getirebilmektir. Hayat sonsuz güzelliklerle dolu, doğanın güzellikleri, insan güzellikleri, bilimin ve sanatın güzellikleri. Bunları algılamaya, özümlemeye bir ömür yetişmez ki. Bir sanat eseri ne kadar okunursa okunsun, dinlenirse dinlensin ona doyum olur mu? Her gün artan bir heyecanla, aşkla, ürperişle çevremize, yanımıza, yöremize bakabilmek. Kur’an’da boşuna “Ne yana bakarsan bak Allah’ın vechi oradadır” buyrulmamış. Evet, Allah her an yeni bir şe’n üzerinde. Çevremizdeki herşey değişiyor ama biz de değişiyoruz. Hepimiz daimi bir oluşumun içindeyiz. Benim dün baktığım Leonardo da Vinci’nin La Jokont’ u bugün aynı değil. Ama ben de dünkü ben değilim, ben de değiştim. O zaman sonsuz bir yarış başlıyor; zamanı yakalayabilmek. Onun için Yunus Emre “Her dem taze doğarız bizden kim usanası” diyor. Ben, merhum eşim Rana Hanımla kırk dört yıl evli kaldım. Ona hergün yepyeni bir gözle baktım ve onda her gün yepyeni güzellikler gördüm. İnsan Beethoven’in 9. senfonisini değişik zamanlarda yüzlerce kere dinlese bıkabilir mi? Fuzuli, Yunus Emre, Şeyh Galip, Necip Fazıl yüzlerce defa okunsa bıkmak mümkün mü? Ben çok küçük yaştan itibaren her gün Peygamber Efendimiz’in “Ya hayır söyle, yahut sus” Hadisini okuyorum ve her gün ondan yepyeni manalar, güzellikler çıkarıyorum.


Önemli olan hayata her an yepyeni gözlerle bakabilmek, ondan yepyeni güzellikler çıkarabilmek. Can sıkıntısı aslında hayata yanlış bir bakış açısından doğan tatsız bir durumdur. Önemli olan her an kainattaki sonu gelmeyen güzellikleri, incelikleri yakalayabilecek bir aşk ve heyecan içinde olabilmek. Bizler acaba, bırakın herşeyi birtarafa, Besmelenin manasını bilebiliyor muyuz? Rükudaki, secdedeki sonsuz incelikleri, ürperişleri sezebiliyor muyuz? Einstein, “yirminci yüzyıl insanının en zayıf tarafı bir gülün karşısında heyecan duyamamak, ürperememektir” diyor. Yahya Kemal bir şiirinde “İnsanlar anlaşıldı, cihanın da sırrı yok” diyordu. Ah sevgili şairim ne büyük gaflet! İnsanların neyi anlaşıldı, kainatta sır olayan ne var ki? Bunlar hep düşünülmeden sarfedilmiş birtakım yuvarlak sözlerdir. Ne söyleyene ne dinleyene en ufak faydası yoktur. Kainat dün olduğu gibi bugün de sonsuz sırlarla dolu, muhteşem bir olaydır. Özdemir Asaf bir şiirinde


“Bana yakın geldin dedi vurdu


Bana uzak kaldın dedi vurdu


Adlarını sordum,


İnsan dediler”


diyor. Bana göre hayatın güzelliği, büyüklüğü, ihtişamı biraz da buradan geliyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde


“Geceler geceler içindesin


Anlaşılmaz gecelerin teki


Kimi aşk diyor, kimi ölüm


Bu ne ki”


diye ürpererek sorar. Bir mısraında “Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel” diyor. Önemli olan o anları çoğaltabilmek, bütün bir ömrü o an gibi yaşayabilmek. Ve sonra Yunus gibi “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun” diyebilmek. Çok değerli Özden Hanım size, sevgili eşinize, melek yavrularınıza sevgiler, saygılar sunuyorum. Bütün günleriniz yaşama sevinciyle dolsun.



Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]