Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Olayları ve insanları doğru değerlendirebilmek.
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 11/2/2017 2:29:36 PM


.



Merhaba Çok Kıymetli Büyüğüm,


Size ve bütün gönül dostlarına en güzel duygularla selamlar...





Efendim, bu günlerde gönül dostları yine birbirinden güzel ve anlamlı mailler göndererek birçok noktaya ışık tutuyorlar, dar bir çerçevede kalmayan hayata dair çok çeşitli konularda birçok güzelliğin paylaşılmasına ve yayılmasına önayak oluyorlar. Sizin sitenizin bu şekilde yaşamın her yönüne dair güzelliklerin paylaşıldığı bir mekan olması ne güzel...Hayat aslında bir kompozisyon, bütün ögeleriyle birarada ele alınması ve incelenmesi gereken bir büyük derya...İnsan da bu deryanın hep sır olagelmiş, ve sır olarak da devam edecek olan bir damlası. Onu anlamaya çalışmak, onu çözmeye çalışmak ve bu yolda mesafeler alabilmek güzel, tam olarak anladığını sanmak ise bir büyük yanılgı...





Efendim, zaman zaman gündelik hayatın akışı içinde bir konuda, bir durum ve bir insan hakkında karar verirken, yolumuzu çizmeye, tavrımızı belirlemeye çalışırken gerçekçi bir sonuca varabilmemiz için olaylara ve insanlara da geniş bir çerçeveden çok yönlü olarak bakabilmemiz gerekiyor. Aksi halde alınan kararlar, verilen hükümler yanıltıcı oluyor ve asıl hedefe ulaşmak ya mümkün olmuyor, ya da bu yolda çokca zaman, emek ve gayret kaybından sonra bazı gerçekler farkedilebiliyor. Ancak bu da bir birikim, kültür ve idrak meselesi şüphesiz. Olaylara tamamen tarafsız bir gözle, önyargıların tümünden sıyrılarak, bütün nüanslarıyla görmek üzere yaklaşabilmek kolay olmuyor. Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde daha önce fil görmeyen kimselerin gözleri bağlı olarak filin farklı yerlerine dokunmaları üzerine fikir beyan etmeleri istendiğinde kiminin fil bir hortumdur, kiminin bir yapraktır veya kiminim bir direktir diye tanımladığı o güzel örnekte olduğu gibi. Bizler de aldığımız kararların doğru olduğundan emin olurken olaylar ve insanlar hakkında kararlar verirken, hükümlere varırken katı davranmadan, ben bilirim demeden, ben böyle gördüm, böyle işittim demeden çok yönlü bir değerlendirme yapabildik mi emin olmalıyız. Bazen tek başına yanlış görünen bir cümle bir ön ve bir arka cümlesiyle beraber okunduğunda bütün anlam değişebilir, bize yanlış gelen bir karar aslında olayın temelden ve uzun vadeli çözümünde elzem olabilir.





Çok Kıymetli Büyüğüm, sizin de en güzel bir örneği olduğunuz üzere hayata engin bir sevgi, saygı, hoşgörü üçgeninden çok yönlü olarak bakabilmenin, varoluşumuzun gerçek anlamını sezmenin çılgınca güzelliğini yaşayabilmeyi, önyargılardan ve nefsaniyetten uzak kalabilmenin ve bütün cemadatı sonsuz bir sevgiyle ayrım yapmaksızın kucaklayabilmenin güzelliğini ve bütün bu güzelliklerin devamını Allah cümlemize bütün zamanlar için nasip etsin inşallah...





Sonsuz selam, saygı ve sevgilerle hoşçakalın...





Çiğdem





--------------------------------------------------------------------------------





Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :





Sayın Çiğdem Hanım,


Efendim, bugünkü mailiniz inanın bir şiir gibi olmuş. Hayatı, insanı, varoluşun amacını kısa ve özlü olarak o kadar güzel anlatmışsınız ki keşke bu maili yeryüzündeki bütün insanlara duyurabilsek. Nice yıllardır görüyoruz ki dargınlıkların, kırgınlıkların, küskünlüklerin kökeninde hep karşımıza önyargılar çıkıyor. O, ben bilirim teranesi yok mu, işte hayatı bize de başkalarına da zehir eden hep o önyargılar...Sürekli olarak olayları tek açıdan görüyor, muhakeme ediyor, insanları yargılıyoruz. Ne büyük, ne acı bir hata. Bir kere bizim insanları yargılamaya hakkımız var mı. Bu yetkiyi kim verdi bize. Biz kimiz, bir düşünsek. Koca Yunus ne diyor,





“Miskin Yunus sen seni bir adam mı sanırsın


Halini miktarını bil derlerse ne dersin”





Hep yapılan ne, kendi gözümüzdeki merteği görmeden karşımızdakini acımasızca, kıyasıya, öldüresiye yargılamak ve ona hatırından, hayalinden geçmeyen suçları isnad ederek onu mahkum etmek. Acaba kaçımız o büyük yargılama gününde bizim de yargılanacağımızın bilincinde. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi en temiz, en masum, en ince duygularımız, düşüncelerimiz hesaba katılmadan yargılanıyoruz ve sonunda ortaya yürek paralayan bir durum çıkıyor:





“Ve birer kalp bıraktılar bize kırık,


Ömrümüzce gözyaşı döktürecek”





Bizler sadece başkalarını kırmakla kalmıyor aynı zamanda kendi dünyamızı, kendi güzelliklerimizi de karartıyoruz. Ne olur şu yargılama huyumuzdan vazgeçsek. Ama insanoğlu nefsaniyetinin pençesinde kıvranırken karşısındaki insanlara gece gündüz gözyaşı döktürürken o yaptıklarından memnun ve hoşnut, mütemadiyen ben haklıyım diyor, başka birşey demiyor. Nice insanlar bu haksız ithamlara, bu yanlış anlaşılmalara katlanamıyor ya hasta oluyor, ya ölüyor. Şuna kesinlikle inanıyorum ki tarihin hiçbir döneminde insanlar bugünkü kadar katı, acımasız olmadılar. Çünkü bugünün Türkiyesinde insanlara nefis terbiyesi verecek hiçbir müessese yok. Bunun acısını hepimiz çekiyoruz. Bugünün Türkiyesi bir kırgınlar ve küskünler ülkesi. Artık modern insan





“Eller yahşi biz yaman,


Eller buğday biz saman”





diyemiyor. İnsanlar kendilerinde birşeyler vehmedip, kendilerini birşey sanıp, yalancı pehlivanlar gibi ortaya çıkıp daha filiz halindeyken yeşeren tomurcukları acımasızca çiğniyorlar.





Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde





“Kuvvetlisin, kuvvetlisin ama,


Kuvvet Hak değil”





diyor. İnsanoğlu nefsini aşacak terbiyeyi almadığı sürece kendini hep birşeyler sanacak, vehmedecek, birer firavun taslağı olarak ortalığı kasıp kavuracak, aman diyene kılıç çekecek. Buna durumda karşı tarafın yapacağı ne var, sadece başını öne eğip sessizce ağlamak. Ve bu gözyaşları son güne kadar devam edecek.





Allah cümlemizi nefsimizin kışkırtmalarından, azgınlıklarından korusun. Her zaman söylediğimiz bir üçlüyü yine tekrarlayalım, bugünün Türkiyesinde ve dünyasında bütün bunları önleyecek üç unsur var: sevgi, saygı ve hoşgörü. Bunların üçü de birbirini tamamlıyor. Ne zaman sevgi, saygı ve hoşgörüyle eller uzanır da karşı tarafça itilirse kaybeden onlar oluyor. Bizler yaşadığımız sürece daima hareketlerimizi bu üçlü ilkeye göre ayarlayalım. Nakşi Hazretleri bir şiirinde ne güzel buyuruyor:





“Yıkanlar hatır-ı naşadımı şad olsun,


Bana namurad olsun diyenler bermurad olsun”.





Tek düşüncemiz şu olmalı başkaları şöyle düşünür, böyle hareket eder, bu arada bizi de kırıp incitirler ama biz yine onlara hayır dua edelim, bağışlanmalarını dileyelim. Çünkü emaneti aldığımız gibi teslim etmenin başka yolu yok. Bu dünyaya beyaz güller gibi tertemiz, bembeyaz geldik. O fıtratımızı bozmadan son derece dikkatli ve uyanık yaşayarak hep o teslim anındaki muhteşem sahneyi hayal ederek içimizdeki sevgi, saygı pınarını her gün biraz daha artıralım, büyütelim, yüceltelim. Öyle bir an gelsin ki sevgimiz sınırlarına girmeyen kainatta bir zerre kalmasın.





Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan


Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]