Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Nazardan korunmak için.
Gönderen : Saime Evcimer
Tarih : 11/3/2017 8:20:55 AM


.


Sevgili büyüğüm, sizi ve bütün dostları sevgi ve saygıyla selamlıyorum,


Efendim bir sorum olacak izninizle. Nazar veya göz değmesi gerçek midir? Nazarı nasıl izah edebiliriz ve nazardan korunmak için nasıl davranmak, neler yapmak doğru olur?


Hepinize en güzel günler dileklerimle, hoşçakalın...


Saime Evcimer


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Saime Evcimer,


Kıymetli yavrum, nazar denilen bir olay vardır. Bazı kimseler bunu bir batıl itikad olarak gösteriyor. Oysa bir gerçektir. Negatif düşünceler içinde olan bir kimse bazı durumlarda hasetle, kıskançlıkla, çekememezlik duygusu içinde öyle kötü kötü bakıyor ki içindeki bütün melanet nazar şeklinde baktığına isabet ediyor. Mesela o kimsenin dengesi bozuluyor, düşüyor, hasta oluyor. Vücuduna ağrılar giriyor. Eğer o bir tabaksa kırılıyor, bir hayvansa çeşitli şekillerde neagatif olarak etkileniyor. Buna beyin yoluyla düşüncenin nakli de diyebiliriz. Bir tarihte televizyonda Müzeyyen Senar’la yapılan bir konuşmayı dinlemiştim. “O gün sahneye çıktım” diyor, Müzeyyen Senar. “Program başladı. Ön sırada oturan bir kimse bana öyle kötü, kötü bakıyordu ki çok rahatsız oldum. Onun bakışlarından kurtulmak için sahnenin kenarına gittim. Çok zorlukla programı bitirebildim. Günlük kıyafetimi giymek için odama çekildim. Hayretler içinde kaldım. Ben, programa çıkarken daima sütyenimin içine bir mavi taş koyardım. O gün o taşın parça parça olduğunu gördüm.” Demek ki o adamın rahatsız edici bakışları buna neden olmuştu. Bazı kimseler sokağa çıkarken yanlarına doğal mavi bir taş alırlar. Belki de o taş bir paratoner vazifesi görüyor. Bugün Torino Ünversitesinde elektrik bölümünde nazar bir ders olarak okutuluyor. İsteyen buna batıl itikad desin. Görüş meselesi. Bir kimse evini yaptırırken çatısına paratoner koysa buna batıl itikad diyebilir miyiz? Ben, nazarı bir realite olarak kabul ediyorum. Aslında nazar, bir itikad meselesi değil sadece fiziksel bir olaydır. “Ben kabul etmiyorum” diyen olursa bir şey demem. Sadece sükut eder, başımı öne eğerim.


Nazardan kurtulmak için yanımıza alacağımız doğal mavi taşın (nazar boncuğu değil) yanında öncelikli olarak yapacaklarımız da vardır. Çok Besmele okumak, Felak ve Nas Surelerini okumak, “Ya Şafi eşfina” zikrini okumak gerekir.


Ama öyle insanlar vardır ki iman sahibidir, kalbi Allah ve Peygamber aşkıyla doludur. İncedir, zariftir, hassastır, kibardır, iyi niyetlidir, kalbi ve kafası temiz duygularla doludur. Onların bakışlarından artı elektrik gelir. pozitif insanların bakışları da pozitif olur. Benim çocukluğumda her mahallede veli olarak kabul edilen kadın, erkek güzel insanlar vardı. Bir çocuk hastalanınca doktorun yanısıra o şahıslara da götürürlerdi. Rica ederlerdi, bir dua okuyuver diye. O kadın veya erkek çocuğa bakarak veya kucağına alarak dua ederdi. O arada bakışlarıyla gelen pozitif elektrik çocuğun iyileşmesinde bir dereceye kadar faydalı olurdu.


Bizler günlük hayatımızda da bunu deneyebiliriz. Bir şeye üzüldüğümüz, sıkıldığımız, daralıp, bunaldığımız zaman bir velinin yanınna gidip onun sohbetini dinlediğimiz zaman ayrılırken içimizde bir ferahlık duyarız. Sanki sırtımızdan bir yük alınmıştır. Ferahlamışızdır. İçimiz ışımıştır. Artık, memnun ve mes’ut evimize gidebiliriz. Veya çarşıya gider işlerimizi görürüz. Öyle zamanlarda gördüklerimiz bize daha güzel, daha cazip, daha anlamlı görünür. Öyle durumlarda içimiz umutla, sevgiyle, renk ve ışıkla dolar. Bu da içimizin ilahi nurla dolduğunu gösterir. Hep o insanlarla beraber olmak isteriz. Kalbimiz, onların yanında ferahlar, genişler, güzelleşir, mutlulukların en güzeliyle dolar.


Yıllarca evveldi. Bir akşam Danıştay’dan çıkmış, eve gidecektim. Kızılay Giması'nın karşısından Bahçelievler otobüsleri kalkıyordu. Bindim, pencere tarafına oturdum. Biraz sonra yanıma bir hanım geldi, oturdu. Dekolte giyinmiş, aşırı makyajlı, bakışları hiç de hoş olmayan bir kadındı. Birden içimin daraldığını hissettim. Kadından sürekli eksi elektrik geliyordu. Biraz sonra midem bulanmaya başladı. Halbuki daha önce hiçbir şeyim yoktu. Bulantım gittikçe artıyordu. Kalktım, hanımdan müsaade istedim, arkaya, sahanlığa geçtim. Bahçelievlere kadar ayakta gittim. Yavaş yavaş o kadından uzaklaşınca sıkıntılı halim geçti, bulantım bitti ve sükun içinde giderek evime ulaştım. Bilmiyorum, bu küçük hatıram size bir ipucu verecek mi? O günden sonra imkan nispetinde eksi elektrikli insanların yanında bulunmamaya özen gösterdim. Yıllar önce Mithatpaşa Caddesinde İnegöl köftecisi vardı. Orda iki garson tanıdım. Birinden eksi, birinden artı elektrik çıkıyordu. Tahsin, güleryüzüyle, saygılı haliyle, hareketlerindeki incelik ve zarafetle dikkatimi çekmişti. Haftanın bir günü izinli olurdu. Eğer gidişim onun izinli gününe rast gelirse salonda şöyle bir dolaşır, birini arıyormuş gibi yapar, birşey yemeden çıkar giderdim. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz.


Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. Selam, sevgi ve saygılarımla.


Sabri Tandoğan


Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]