Bizim ilkokulda okuma kitabımızda bir söz vardı. Onu bir ömür boyu unutamadım. Hep düşündüm. Hâlâ da düşünüyorum: “Bir mıh, bir nal kaybettirir. Bir nal, bir at kaybettirir. Bir at bazen bir orduya savaş kaybettirir.” Küçücük ihmaller, yerine göre bir şahsın, bir ailenin, bir müessesenin, bir ülkenin mahvına sebep olabiliyor. Toplum olarak çok kötü bir alışkanlığımız var. Hep bugünün işini yarına bırakıyoruz. Ertelemeye bayılıyoruz. Genellikle, elektrik ve telefon faturalarının son ödeme gününde, ödeme yapılan yerlerin önü mahşeri bir kalabalıkla dolar. Çünkü gelen faturaların ödenmesi, hep bir sonraki güne ertelenir. Bunu sadece ekonomik güçlüklerle izaha kalkmayalım. Bu, kendini kandırmak olur. İnsanlar kendi kendilerini aldatmaya bayılıyorlar. Onun için Fikret; “İnan Halûk, ezeli bir şifâdır aldanmak.” diyor. Bazen çoraptaki küçücük bir delik, zamanında tamiri yapılmazsa, bir süre sonra çorabı giyilemez hâle getirir. Bazen işyerindeki küçücük bir ihmalimiz, yerine ve zamanına göre bizi ekmek paramızdan edebilir. Nice insanlar vardır. Bir hata yapmış, bir yakınını kırıp incitmiştir. Bu, ev halkından biri olabilir, bir arkadaşımız, bir komşumuz, bir meslektaşımız olabilir. Ne olur, yıllar yılı onun ağırlığını sırtımızda taşıyıp, bir eziklik içinde yaşayacağımıza, gitsek özür dilesek, af dilesek, o şahsın gönlünü alsak. Ama hep ihmal ederiz. Erteleriz. Bugün yarın derken, öyle bir an gelir ki, artık özür dileyecek yüzümüz de kalmaz.
Her yaşın kendine göre bilinmesi, öğrenilmesi gereken konuları vardır. Biz onları erteledikçe ne olur? Hiç olmayan zamanlarda, beklenilmeyen durumlarda mahcup oluruz, utanç duyarız. Maddi mânevi nice şeyler kaybederiz. Eğer bir işin yapılması gerekiyorsa, en uygun zaman, içinde bulunulan ândır. Tasavvufta bir “İbn-ül Vakt” kavramı vardır. Zamanın çocuğu, demektir kısaca. Yani dünle oyalanmayan. Çünkü acı veya tatlı, güzel veya çirkin, dün geçip gitmiştir. Yapılacak bir şey yoktur. Yarının hayalleri de insanları oyalar. Hatta uyutur. Nice insan, ilerde şöyle olacak, böyle olacak diye oturup hayal kurarlar. Peki kardeşim ne biliyorsun? Sabaha çıkacağına dair elinde senet mi var? Önemli olan bugündür. Hatta içinde yaşanılan ândır. Ne yapacaksak ne edeceksek, en müsait zaman, içinde bulunulan anda imkânlarını kullanabiImek, yapılması gerekeni yapmaktır. Önemli olan o ânı en güzel şekilde değerlendirebilmektir. “Ve bir ân yaşıyorum, bütün bir ömre bedel” diyebilmektir. İslam’da nefesini vereceği son âna kadar tövbe kapısı açıktır. O kapıyı kapamaya da kimsenin gücü yetmez. Peygamberimiz, “Müjdeleyin, ürkütmeyin.” buyuruyor. Her gün, bütün bir hayat önümüzden kayıp gidiyor. Ancak görmesini bilenler, ibret almasını bilenler o kayıp giden görüntüler içinde, faydalı olanı, dünyasına ve ahiretine yarayacak olanı çekip çıkarabiliyor. Gerisi hikaye.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.