yi akşamlar Sabri amca;
İşlerim iki katına çıktı işyerinde. Artık hiç sitenize giremiyorum işteyken ve yazı yazamıyorum. Oysa yazılar yazıyordum size hep ve ertesi günü büyük bir heyecan içerisinde cevabınızı bekliyordum. Oyüzden üzülüyorum eskisi gibi size yazamadığım için. Şimdi artık akşamları eve geldikten sonra gelen mailleri okumaya çalışıyorum. Bazen işyerinde yoğunluktan ve negatifliklerden biraz bunalıyorum ve o anlarda hep içimden dua ediyorum; Allah'ı aklıma getiriyorum ve de sizi... Size artık eskisi gibi hergün ya da iki günde bir yazamasam da inanın sizi düşünmediğim tek bir gün dahi yok. Hep eşimle kulaklarınızı çınlatıyoruz, sizi konuşuyoruz, sitenizde ki yazılarla ilgili konuşuyoruz. Dün eşimin doğum günüydü. Evimize yakın; ara ara gittiğimiz hoş bir yer var; çok sıcak, güzel bir ortamı var; eşimle orada yemeğe gittik. Orada otururken bana sitedeki bir yazıdan bahsetti; geçen gün Nurettin Beyefendi'nin yazdığı bir maille ilgiliydi anlattığı hikaye. Hz.Musa Allah'a sormuş "Allah'ım cennette yanımda kim olacak, bana bildir de gidip görüşeyim kendisiyle" diye ve Allah'tan ona bir kasap dükkanının sahibi olan bir beyefendi olduğu vahyedilmiş. Konu; Hz. Musa'nın o kasabı bulup onunla konuşmasıyla ve o kasabın yaptıkları ve kendisine söyledikleriyle ilgili. Eşim o maili okumuş ve okadar etkilenmiş ki bana anlattı gözleri dolu dolu; ben de ondan dinlerken çok etkilendim ve gözlerim doldu. Orada yemeklerimizi yerken, Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü konuşurken, konuştuklarımızdaki manevi havanın yoğunluğuyla birbirimizin gözlerinin içine bakarken ikimiz de ağladık. Birbirimize dedik ki "hiçbirşey, hayattaki hiçbirşey insanı şuan hissettiğimiz duygular kadar etkileyemez; ne araba, ne yat, ne kat, ne mal ne mülk şuanki hissettiğimiz duygu yoğunluğunu ve o duygu yoğunluğuyla gelen huzuru ve mutluluğu bize hissettiremez" dedik. Gerçekten de Sabri amca; insan ruhu manevi konuşmalarla, Allah'ı anmakla, ve o anlarda hissedilen duygu yoğunluğuyla gelen hislerle beslendiği kadar hiçbirşeyle böyle beslenemiyor; hiçbirşeyle böylesine huzur bulamıyor. İnsan konuştukça açılıyor, açıldıkça ürperiyor, ürperdikçe Allah'ın varlığını hissediyor, hissettikçe Allah'a yaklaşıyor, Allah'a yaklaştıkça içindeki sevgi büyüyor, büyüyor, büyüyor...Öyle bir hale geliyor ki o an herkesi seviyor, herkes ona kardeş geliyor, dost geliyor; herkesi kucaklamak, sevmek istiyor o sevgi yoğunluğuyla ve herkesi, herşeyi daha bir başka gözle görmeye başlıyor ve işte ozaman
"Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz"
mısralarını içinde hissediyor ve ürperiyor, korkuyor, seviyor ve seviliyor.
Allah inşallah tüm insanların ve bizlerin de dünyaya bu mısralardaki gibi böyle bir pencereden bakabilmemizi, böyle bir gözle dünyayı görmemizi nasip eder.
Çok güzel bir akşam geçirmenizi diliyor, sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum Sabri amcacım.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın İlknur Hanım,
Kıymetli yavrum, işyerinde gayet tabi sabahtan akşama kadar çalışacağız. Paydos saati gelince herşeyi unutup yeni bir hayata başlayacağız. Hayat böyle. Bütün mesele hayatımızı bir cennete çevirebilmek. Mümkün mü? Mümkün ya. Ben, öyle yaşadım ve öyle yaşıyorum. Bana cenneti soranlara “çevrenize bakın” diyorum. Ve Kur’an-ı Kerim’den “Ne yana bakarsan bak Allah’ın vechi oradadır.” Ayetini okuyorum. Ne güzel bir dünyada yaşıyoruz. Allah, sayısız güzelliklerinin yanısıra büyük Peygamberler, büyük veliler, büyük bilim adamları, büyük sanatkarlar göndermiş, onlar renk üstüne renk, güzellik üstüne güzellik katmışlar. Bize bu güzellikleri yaşamak kalıyor.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.