Hz.Peygamber (s.a.v.) “Miraç gecesinde meleklerden hangi bir topluluğa uğradıysam, bana şöyle tavsiye ediyorlardı: “Yâ Muhammed! Size, tedavi maksadıyla kan aldırmanızı tavsiye ederiz. Ümmetine de kan aldırmalarını tavsiye ediniz!” buyurmuştur. (İbn-i Mace, Tirmizî)
Hz. Peygamber (s.a.v.) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir hacamatçıya (haccam) hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp o kişiye ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: “Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır.)”(Buhâri, Tıp 13; Müslim, Musakat 62)
Hz. Peygamber (s.a.v.) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır. (Buhâri, Savm, 22; Müslim, Hac 87)
İhramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v.) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır. (Buhâri, Tıb, II; Ebû Davûd, Siyam, 29)
Nafî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; İbn Ömer (r.a.) Kendisine “Nafî! kan (fazlalaşmak suretiyle) beni yedi. Bana haccam getir ve genç bir haccam seç. Ne yaşlı ne de çocuk haccam seçme” demiştir.
Yine Nafî (r.a.)’den rivâyetle İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: Ben Resûlullâh (s.a.v.)’den şöyle dediğini işittim. “Hacamat olmak aç karnına daha faydalıdır. Hacamat olmak, aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü artırır. Hafız olanın da hıfzetmek kabileyetini kuvvetlendirir. Artık kim hacamat olmak isterse Allâh’ın ismini zikrederek perşembe günü hacamat olsun.” (İbn Mâce, Kitâbu’t-Tıb, 22)
Nebî (s.a.v.): “Damardan veya deriden kan aldırmak, tedavi olduğunuz şeylerin en faydalılarındandır.” buyurmuştur.(Bağdadî)
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyde şifâ vardır. Bal şerbeti içmekte, hacamat şişesi takmakta (kan aldırmakta), kızgın demirle dağlama yapmakta, fakat ben dağlama yaptırmayı sevmem.”(Buhârî, Müslim)
Peygamber (s.a.v.)’in hizmet edenlerinden Selmâ (r.a.) demiştir ki: “Her kim Peygamber (s.a.v.)’e başındaki bir ağrıdan şikâyet etti ise, Resûlullâh (s.a.v.) ona: “Kan aldır!” buyurmuştur. Her kimde ayaklarındaki bir ağrı veya yaradan şikâyet etti ise, ona da: “Ayaklarına kına yak!” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Tirmizî)