Çok Kıymetli, Aziz Büyüğümüz, Saygıdeğer Dostlar,
Hepinizi güzel bir günde en kalbi duygularla selamlıyor, Sayın Büyüğümüzün hayat derslerinden yeni bir bölümü sunarken hepinize hayırlı, bereketli, güzel çalışmalarla dolu, sağlıklı, huzur içinde günler diliyorum.
SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’IN SOHBETLERİNDEN NOTLAR-2
(3.3.2008 Yakacık Ayazma, İstanbul-12.3.2008, 11.5.2012 Ankara)
Aç karnına gelen ilham daha kuvvetli olur.
Dünyanın dörtte üçü su. İnsan vücudunun da dörtte üçü su. Bunun bir önemi ve anlamı var. İnsan bir gününün dörtte üçünü mânâ için, dörtte birini maddi ihtiyaçlarının temini için ayırmalıdır. Ama biz ne yapıyoruz…
Dünya dönüyor, elektronlar dönüyor. Bunun da bir anlamı var. Her şey insanda başlıyor, insanda bitiyor. Yaptığımız iyilikler, kötülükler bütün dünyayı dolaştıktan sonra bizi buluyor.
En mübarek gıda balıktır. Su gibi bir cennet nimetinin içinde yaşıyor. Dünyanın en sağlıklı, en az hasta olan, en uzun ömürlü milleti Japonlardır. Onlar sık sık balık yiyorlar. Siz de en az ama en az haftada bir kere balık yeyin. Bir de günde bir tane balık yağı kapsülü (omega3) için.
Bir müslimle gayrimüslim, müslüman olduktan sonra evlenebilir. Ancak yine çocuklar açısından da olaya bakmak gerek. Çocukları olduğunda çok zor durumda kalırlar. Ben sana hayran, sen cama tırman demekle olmuyor. Realiteyi görmek lazım. Her iki taraf da çocuğa kendi inançlarını empoze etmek ister. Böyle bir durumda çocuklar arada kalır ve ruh sarsıntıları bitmez.
Hepimiz aslında Allah’a aşığız. Ama birçok insan bunun farkında değil. Nice kimseler de var ki içlerinde dağlar gibi bir Allah aşkı var ama toplumun baskısı nedeniyle ortaya çıkaramıyorlar.
İnsanın başkalarına da sevgi duyması aslında Allah’a olan aşkından ileri gelir. Yemeğe duyduğu aşk, cinselliğe duyduğu ilgi bile aslında Allah aşkı nedeniyledir. Ama birçok kimse bunun farkında değil. O varlığı, eşyayı Yaratan kim…
Kenan Rıfai Hz. Pencereden bakarken sigara içen ve içtikten sonra izmaritini ayağının altına alıp sürten bir adamı göstererek “Onun bu hareketi,” diyor, “karakteri hakkında fikir verir. Biraz önce sigarası onu mestederken parmaklarının arasında özenle tutuyordu ama işi bitince şimdi nefretle ayağıyla eziyor.”
Hasan Burkay Hz., “Bir kimsenin velî olduğu, gördüğü her zerreden en az elli beş mana çıkarabilmesi ile anlaşılır” derdi.
-Manadan mana çıkarmak da bunlara dahil midir?
- Evet. Bu mânevi dünyanın zenginliği ile alakalı bir şey. Biz Rana Hanım’la bir Avrupa gezisine gitmiştik. Ben oralarda gördüklerimi yıllarca sohbetlerimde, yazılarımda anlata anlata bitiremedim. Bir gün bir arkadaşım dedi ki “Sabri Bey, oraları biz de gezdik, gördük, unutalı çok oldu ama siz hala hatırlamaya devam ediyorsunuz.”
Bir gün yeni evliydik. Rana Hanım dedi ki “Sabri, sen hep tasavvuf kitapları okuyor, manevi büyüklerle tanışıyor, onların sohbetlerine devam ediyorsun. Bunlar sana neler katıyor?” hiç sesimi çıkarmadım. Bir gün annemleri ziyarete gitmiştik. Bir tepeye çıkıyorduk. Biraz çıkınca sordum: “Ne görüyorsun Rana?” dedim. “Bazı evleri, ağaçları görüyorum.” dedi. Biraz daha çıktık, yine sordum. Bu sefer bazı evlerin çatılarını, bazı ara yolları görüyorum” dedi. Biraz daha çıktık, yine sordum. Bu defa “Bütün Ankara’yı görüyorum” dedi. Ben de dedim ki: “İşte, Rana, tasavvufun, mânevi büyüklerin, onların sohbetlerinin insana kazandırdıkları da böyledir. Olaylara, insanlara daha geniş bir perspektiften bakmamızı, onları tanımamızı sağlar.”
İnsanlarla dostluğumuzda merdiven metoduyla gitmeliyiz. Bazı insan vardır, ona sadece merhaba denilir, nasılsın denilmez. Hemen işi sulandırmaya kalkar. Ona daha ilk basamaktayken eyvallah denir. Kimine ikinci basamakta “nasılsın?”, denir, üçüncü basamağa alınmaz. Sır saklamak da bu basamaklardan birisidir.
Evlenirken doğru insana karar verdiğinden emin olmanın ölçüsü, o güne kadar rastladığı insanlar içinde o kimseye herkesten fazla saygı ve sevgi duymak ve onun kadar saygı duyup, sevebileceği bir kimsenin bir daha karşısına çıkmayacağına inanmaktır.
Ben, işe girdiğim gün daha kapıyı açarken karşıda oturan Rana Hanımı görür görmez içimden bir ses bana “İşte Sabri,” dedi, “senin evleneceğin hanım bu.” Ve Rana Hanım’la kırk dört yıl bir cennet hayatı yaşadık. O ses kimin sesiydi hâlâ çözebilmiş değilim.
Bir gün de evlenmeden çok önce Danıştay’da arkadaşlar bize gelmişlerdi, beraber fotoğraflar çektirdik. O toplu çekilen fotoğraflardan birinde Rana Hanım da vardı. O fotoğrafı bir gün halama gösterdim. Rahmetli halam velî bir hanımdı. “Halacığım,” dedim, “bu fotoğrafta bana uygun bulduğun bir hanım var mı, benim anlaşabileceğim?” Rahmetli halam, fotoğrafa baktı baktı ve parmağıyla Rana Hanım’ı göstererek, “İşte bu Sabri, bu hanımın hâli, duruşundaki asalet diğerlerine hiç benzemiyor. Sen bu hanımla çok mesut olursun.” dedi.
Rahmetli Rana Anne’nin notlarından:
İş, hayatımızı Allah'ın önümüze serdiği bu güzellikleri ve mucizeleri seyrederek ve bunlardan dersler alarak yaşayabilmekte ve bu sayede mânen yükselebilmekte.
Allah'ım böyle yaşamayı bana da, herkese de nasip eyle. Âmin.
(Rana Tandoğan-Günlüğümden-7 Ekim 1967, Ankara)
Sevgi ve edep ile çıkılır bu yola. Yolumu âsân et Allah'ım.
(Rana Tandoğan-Günlüğümden-13 Şubat 1968, Ankara)