Beni düşündüren ve önemli dersler içeren bir öyküyü sizlerle paylaşmak isterim.
Günlerden birgün kurbağa yarışı düzenlenmiş.
Hedef yüksek bir kulenin tepesiymiş.
Kalabalık onları görmek ve alkışlamak için toplanmış.
Aslında kimse onların tepeye varacaklarına inanmıyormuş.
Ve şöyle konuşuyorlarmış aralarında:
« Boşuna nasıl olsa başaramayacaklar... »
Kurbağalar yavaş yavaş cesaretlerini kaybetmeye başlamışlar,
Yalnız bir tanesi bütün gücüyle tırmanmaya devam ediyormuş...
Ve insanlar konuşmaya devam ediyorlarmış:
« Hakikaten yazık!, Nasıl olsa tepeye varamayacak!... »
Ve kurbağalar yenilgiyi kabullenmek zorunda kalmışlar,
Bir tanesi hariç! O,bütün koşullara rağmen devam ediyormuş.
Sonuçta o kurbağa hariç,hepsi yarışı terk etmişler.
O ise kulenin tepesine tek başına çıkabilmiş...
Herkes şaşkınlık içinde bunu nasıl başardığını merak etmiş!
İçlerinden bir tanesi ona yaklaşıp bu yarışı nasıl kazandığını sormuş.
Başarı bütün zorluklara rağmen inanç ve azimle çalışanların ve pozitif düşünmeyi hiç bir zaman bırakmayanların eseridir.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, gönderdiğiniz mail gerçekten hepimiz için çok düşündürücü. Hayatta başarının ve mutluluğun anahtarları veriliyor bu öyküde. Bir şair,
“Hak bildiğin yolda, yalnız gideceksin”
der. Çevremizdeki kimseler şuna inanmış, böyle hareket etmiş, şunları söylemiş. İyi güzel de bunlar laf-ü güzaf. Bize ne. Biz, kendi inançlarımızdan sorumlu değil miyiz? Yarın, Allah’ın huzuruna çıktığımız zaman bize başka insanların sözleri, davranışları sorulmayacak ki... Herkes, hayatında yaptıklarının ve söylediklerinin faturasını kendisi ödeyecek. Kurtuluş Savaşından önce kimi insan Amerikan mandasına girelim, kimi insan İngiliz mandasına girelim diye efendi seçimine geçmişlerdi. Zübeyde Hanım’ın oğlu, Mustafa Kemal çıktı. Masaya yumruğunu vurdu. “Hayır” dedi, “Türk Milleti esir edilemez. Türk Milleti ilelebet hür ve müstakil yaşayacaktır”. Ağızlarını yayıp, elalem ne diyor diye çevreye kulak verenler hiçbir zaman hayatta şahsiyetlerini bulamazlar. Köle gibi yaşar, köle gibi ölürler. Bugün, Avrupa Birliği diye, o uğurda her türlü zilleti kabul edenler ne kadar zavallı insanlardır. Bir türlü bazı kimseler “efendi” olmak istemiyorlar. Oysa tarihin hangi döneminde düşman çiçek göndermiş ki. Bu, devlet hayatında da, özel hayatta da, evlilik hayatında da hiç değişmez. Sonuç aynıdır. Kendi içlerinden gelen sesi dinlemeyen, dinleyemeyen insan, aile ve milletler tarih önünde silinmeye mahkumdurlar.
Kıymetli yavrum, bizler de Hak bildiğimiz yolda yürürken, birileri çıkar bizi sevmeyebilir, beğenmeyebilir, istemeyebilir. Hatta aleyhimizde konuşanlar, bize iftira ve çamur atanlar çıkabilir. Meyveli ağaç taşlanır. Bunlardan bize ne? Nasıl olsa yarın kendi hesaplarını kendileri verecekler. Yunus Emre,
“Bir siz dahi sizde bulun
der. Bütün iyilikler, güzellikler, yücelikler bizim kendi içimizdedir. Görebilenlere ne mutlu. O yolda hergün kendilerini geçmek için, iki günlerini birbirine eşit kılmamak için mücadele verenler ne güzel insanlardır. Allah onlardan razı olsun.
Kıymetli yavrum, yeni maillerini bekler, selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.