Çok Sevgili Aziz Büyüğümüz, Çok Değerli Gönül Dostları,
Hepinize günlerinizin yepyeni hayırlar ve esenlikler, sağlık, huzur ve mutluluklar içinde sevgiye, saygıya dayalı en güzel dostluklarla geçmesi dileklerimi sunuyorum...
Ve sözü, hürmet ve sevgiyle gülden ellerinizi bütün dostlar adına öperken müsaadenizle siz sayın büyüğümüze bırakıyorum ....
“Bir işe başlamak için en doğru zaman, içinde bulunulan andır.”
Bazı insanlar ben şu işi yapacağım ama başka işler nedeniyle başlayamıyorum, sonraya bıraktım diyorlar. Oysa insan ben onu da yaparım bunu da yaparım demeli. Parantezi açtın mı hiçbirşey olmaz. Çünkü hergün yeni yeni mazeretler çıkar, niyet edilen işler uzar gider. Diyeceksin ki “Ben her gün namazlarımı kılacağım, Dostoyevski’nin romanlarından on sayfa okuyacağım, ...” Ama... der bir mazeret bulur ertelersek o engellerin sonu gelmez. Babannem “Yavrum sekiz günlük ömür için dokuz gün çalışacaksın” derdi. Bizim hayatımızda erteleme yok. Peygamber Efendimiz “Eğer bir insanı seviyorsanız derhal ona gidip onu sevdiğinizi söyleyiniz. Yarına bırakırsanız çok geç kalmış olabilirsiniz” Buyuruyor. Hayat bir andan ibarettir. Erteleme yok.
Resullullah Efendimiz gece yatarlarken, dua ederlermiş; “Allah'ım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma.” diye. Bu hayata, değil her gününü, her saatini, her dakikasını, her anını değerlendirmek üzere gönderildik. Bu yerdeki karıncadan, gökteki yıldızlara kadar ihtişamla dolu hayat boşuna kurulmadı.
-Efendim, bir işi yaparken yetiştiremeyeceği korkusuna kapılıp paniğe düşen kimse ne yapmalı?
Kur’an-ı Kerim’de “Allah kuluna kaldıramayacağı yükü vermez.” Buyruluyor. Ya yapamazsam, ya başaramazsam düşüncesi şeytanın vesvesesidir. Bunun yerine “Başaracağım, bunun da üstesinden geleceğim” diye kendine telkin etmek gerekir. “Bu konuda acaba manevi büyüğüm nasıl hareket ederdi?” diye düşünmelidir.
-Efendim, lisede bir hocamız vardı. Bize derdi ki “Hangi işi yaparsanız yapın, onu bir sevgiliye takdim edecekmişsiniz gibi hazırlayın”.
Evet, ne güzel! Bir gün rahmetli eşim Rana Hanım’a sormuşlardı, “Nasıl bu kadar güzel yemek yapıyorsunuz?” diye. Rahmetli gülmüş ve “Ben yemek yaparken onunla birlikte pişerim” demişti. “Çayname” diye bir kitap okumuştum. Japonların inceliğe, güzelliğe, estetiğe verdikleri önem anlatılıyordu. Japonlar araştırmışlar, nasıl güzel çay demlenir, ne tür bir ateş kullanılmalı, odun ateşi mi, kömür mü, gaz mı kullanılmalı, odunsa hangi çeşit odun? Tam kırksekiz çeşit odunla deneme yapmışlar, ne kadar kaynama süresi olmalı araştırmışlar...
Japonların bu çay törenleri aslında bir edep eğitimidir. İnsana saygı, eşyaya saygı... Mesela bir Japon erkeği eve diyelim ki stresli geldi, hemen ailesinin yanına çıkmazmış. Önce evin bir çiçek odasına gider, orada vazodaki bulundurulan bir taze çiçeğe bakarak psikolojik olarak rahatlayana kadar içerde kalırmış. Ancak kendini huzurlu, rahatlamış hissettiğinde eşinin, çocuklarının yanına çıkar, onları selamlarmış.
"Ne yana bakarsan bak, Allah'ın vechi oradadır." Kuran- ı Kerim
Yunus Emre bu ayeti açıklayarak: "Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi" diyor ve ilave ediyor "Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır"... Azize Anne de "Görenedir görene; köre nedir köre ne" derdi. Hayatın her köşesi, her anı binbir güzelliklerle doludur.
Her zaman abdestli olmalı. Her an Allah’la beraber olduğunu unutmadan yaptığımız her işte, ne ile, kim ile meşgulsek, her an O’nunla, ebedi sevgiyle beraber olduğunu hissederek o neşeyi yaşamak gerek.
Hoş bir edep duygusu içinde hayatı ve insanları sevebilenlere, birbirlerine ellerini sevgiyle saygıyla uzatabilenlere, Yunus Emre gibi: "Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz" diyebilenlere ne mutlu...
-Efendim, sabır ve tahammül aynı şey midir?
Sabır insanın manevi tekâmülü ile orantılıdır. Gerçek sabır “Hak’tan gelen şerbeti içtik Elhamdülüllah” diyebilmektir. Tahammül etmek başka, sabretmek başka. Tahammülde diş sıkmak var, sabırda ise başıma böyle bir hâl geldiyse bir hikmeti olmalı diye düşünmek vardır. Neşeyi kaybetmemek lâzım. Yüzünü ekşitmeden teslim olmaya çalışmak lâzım. Allah, hastalık, parasızlık, iftira, en temiz duygularının yanlış anlaşılması gibi imtihanlar verir. Ama zenginlikle, parayla imtihan edilenler de var. Acaba bugün kaç zengin sabır imtihanını kazanıyor?
Dünyaya gülerseniz, dünya da size güler.
Batında ne varsa, zahirde tecelli eden odur.
Aşkta maddi ölçü yoktur. Şekillerden öze geçelim.
İçinde intikam hissi olan manen tekâmül edemez.
Allah, Rahman ve Rahiym sıfatlarıyla en çok kadında tecelli etmiştir. Hayatı idame ettiren unsur kadındır.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, yine bizi bir gül bahçesine götürüyorsun. Eksik olma. Allah razı olsun. Sohbetlerde tuttuğun bu notlar kimbilir kaç kişinin hayatına yepyeni renkler, ışıklar, güzellikler getirecek. Ne kadar teşekkür etsek yine azdır.
Selam, sevgi ve saygı ile.