SON DEVRİN HAK AŞIKLARINDAN MERHUM AZİZE'NİN GÜNLÜĞÜNDEN NOTLAR
....
Evvelâ hâli yaşadım hali yaşadıktan sonra rûyasını gördüm.
Bundan 34 yıl evvel şöyle bir hal içindeydim: Bir üzüntüm olduğu zaman ailem dahil evin içinde bir hastalık olduğu zaman bir bunalım geçirdiğim zaman hemen bir iyilik yapma çabasına düşerdim. Günahlarımın kefareti için bir hayır yaparsam bu hallerden kurtulurum zannederdim. Meselâ bir hastayı ziyaret veya bir fakire sadaka vermek çocuk sevindirmek dostları ihtiyarları ziyaret etmek için hayırlı işlere koşardım bu hal uzun bir müddet devam etti. İçimdeki sıkıntıyı huzursuzluğu gidermek için iyilik yapmak hevesi belirmişti ve hep bu yolda devam ederken rahatlıyor ferahâ eriyordum. Bu hali ne bir kitaptan okumuş veya bir kişiden nasihat almış değildim. Tamamen insiyakî idi. O günlerde bir rûya gördüm. Bu rûya yaşantımın rûyasıydı.
Hayırdır inşallah!
Mermer bir türbenin önündeydim. Ya Hz. Mevlâna diye seslendim. Türbenin üstünde görülmeyen bir el yazı yazmaya başladı. Eski yazı ile üstünsüz esîresizdi. Ve yazı da mermerden kabartma halindeydi:
Yollara düşerim muhabbet diye
Dolaşır gezerim keramet diye
Azıcık sevabın işilerisem
Lûtfuna kaçarım selâmet diye
Türbenin yanından siyah başörtülü siyah mantolu bir hanım çıkageldi. Bana dönerek “Celâline kaçıyorsun değil mi Azize Hanım” dedi ve ben uyandım.
24.02.1957
Uyandığım zaman sağ tarafımdan bu şiiri yazdırdılar. Yanımda Celâl vardı. Elektriği bile yakamadım. Ona sus işareti verdim. Yanımdaki daîmi söylüyordu:
Nedir ey nîmi söylüyordu:
Nedir ey nâz bu gülmeler kahkahalar kimedir?
Bu didişme, bu çekişme, bu kavgalar kimedir?
Bir kez iyilik ettinse ancak sevin bunu bil.
Bu gidişat, bu tefrişat, bu saltanat kimedir?
Sende yokken hasenatın bir zerresi neyleyeyim,
Bu debdebe, bu ihtişam, bu tafralar kimedir?
Durmayıp gece gündüz seyahatın artmada,
Bu vurgunluk, bu çılgınlık, soytarılık kimedir?
Bir gün olsun düşündün mü gayba gittiğin ân,
Haktaâla sual eder bu iftihar kimedir?
Yer içer durmaz gezersin pür meserret ey gafil(!)
Mevtin yolu senden geçer sorgu sual kimedir?
Sen Azize bil haddini sâma kişinin halini,
Sen hali hal ettiysen bu nasihat kimedir?
04.11.1994
Cuma Sabahı
Hayırdır inşallah!
Bir odadayım kapı vuruluyor: “Kim o?” diyorum. Güzel bir ses: “Aç kapıyı” diyor. Efendim. Kendilerini gelmişler. Hemen boynuna sarılıp yanağını yanağıma sürüyorum. Sakallarını yüzümde hissediyorum. Ah efendim kardeşçe sarıldık diyorum. Dur ben biraz dışarı çıkayım da yine gelirim diyor. Dışarıya çıkıyor tekrar geliyor. Yine sarılıyorum. Birisi görse bizi neler söyler diyorum. Birden içeriye Nuran girdi. Ben Nuran’a bakarak şu şarkının güftelerini okumaya başladım:
“Sakladım söylemedim derdimi her derdi unuttum
Sana göstermedim hicranımı kalbimde uyuttum
İncinirsin, üzülürsün kırılırsın diye korktum
Seni ey gonca gülüm gülü ranâ gibi tuttum.”
Şarkıyı söyleyerek uyandım.
28.03.1990
Hayırdır inşallah!
Öğle uykusuna yatmıştım. Rûyamda bütün ihvan bir camiide toplanmışız. Samiha Anneyi bekliyoruz. Geliyor geliyor dediler. Hepimiz ayağa kalktık. Mavi elbiseler giymiş, incilerle süslü ve gayet güzel… Yavaş yavaş yürüdüler ben fakir en öndeydim. Hemen koştum sarıldım, ellerini yüzünü öptüm. Kendileri de beni öptüler ve bana sımsıkı sarıldılar. O kadar mütehassıs oldum ki bir duvar kenarına gittim dayandım.
Halâ gözlerimde güzelliği ve tebessümü…
Hayırdır inşallah!
.12.1989
Hayırdır inşallah!
Rûyamda Osman Nuri Efendi Hz.’ni gördüm. Bana haydi kızım seninle Kâbe’ye gideceğiz dedi. Siyah bir otomobile beraberce bindik. Bana korkma ben yavaş giderim yolumuzda dümdüz diyor. Geniş bir bahçe ortasında gidiyoruz. Etrafımız hep ağaçlık. Manzara sonbahar yaprakları gibi kimi kızarmış kimi sararmış. Mukaddes Hanım’da bizi geçiriyor. Ben Mukaddes Hanıma: Haydi sen de gel diyorum. Mukaddes Hanım üzülerek doktorum bana müsaade etmiyor diyor. Zaten 10 gün kalacağız. Sen 9’unda gel bir gece kal beraber döneriz diyorum. O gelmedi. Biz yavaş yavaş uzaklaştık. Manzara ne kadar güzel bari seyredeyim de bu yolculuğun tadını çıkarayım diyorum. Yolda geçerken bir viran şehir görüyorum. Evler yıkılmış camlar kırılmış. Ah burası da vaktiyle bir şehirmiş amma ne hale gelmiş diyorum. Her halde burası viran şehir olsa diyorum. Birden Osman Nuri Hz.’ni kaybettim. Onu ararken bir banka oturmuş ellerini yüzüne kapamış mahsun kitap bir şekilde buldum. Efendim nasılsınız size noldu böyle diyorum.
“Düştüm kızım canım çok acıdı.” Diyor.
Hayırdır inşallah!
Kendi hayat hikayem: 35 sene evvel…. Şimdiki oturduğum evin taksitlerini yatırıyordum. Celâl bana dedi ki: “Eti-Hat Kooperatifinde yarın kur’a çekilecek 6500 TL veren ön ve yan dairelerin sahibi olacak 1500 TL veren arka dairede kalıcak.” O gün Cumaydı. Cumartesi günü bu para yatacak. Benimde elimde ayın 29’u olduğuna göre yanlış ekmek parası var. Celâl bana bunu söyleyince “verecek! Verecek!” dedim. Celâl gitti. Öğle oldu. Ben hep bir zuhurat bekliyordum. Öğle namazından sonra Muhlis Bey adında bir arkadaşı geldi ve bana: “Efendim Celâl Bey’i camiide göremedim acaba rahatsız mı diye uğradım.” Dedi. Bende: “Efendim Celâl Hacı Bayram Hz.’ne Cuma namazına gitti.” Dedim. Ve Muhlis Bey’i zorla içeriye aldım. İçeriye girer girmez adamcağız: “Aman hanımefendi kaç gündür sıkılıyordum bir tesbihattim hamdolsun feraha erdim.” Dedi. Beyefendi çektiğiniz o tesbih neydi diye sordum: “Allahümme eçhallena milnedunke veliyen vecallena milnedunke nâsinân.” Celâl gelmişti. Muhlîs Beye nedir bunun manâsı dedim. Peygamber Efendimiz bir harp sırasında Mekke’de muhasara edilmişler kurtuluşları ümidin fevkindeymiş. Bütün eshab soruyorlarmış: “Ya Resûlullah vahiy gelmiyor mu?” diye. Peygamberimiz ne yapsın. Bir aralık tebessüm etmişler. Ya Resülullah vahiy mi geldi diye sevinmişler. Peygamberimiz “hayır” vahiy gelmedi ama Sühel isimli bir kardeşimiz odadan içeri girdi. Sühel sühulettendir. Allah bize bir kolaylık ihsan edecek kurtulacağız demiş akabinde de bu ayet nazil olmuş. Ben o beyi dışarıda bıraktım. Eve geldim elime hemen bir tesbih alıp tesbih çektim ve duamı yaptım. Öğleden sonra âdetimdir yatardım bir saat kadar rûyamda “Sıdıka Süslü! Sıdıka Süslü! Dediler. Uyandım. Böyle bir arkadaşım vardı fakat senelerce önce onu kaybettim. Hemen telefonu elime aldım. Rehberden soyadını buldum. Sanki ahizenin öbür ucunda hazırmış gibi sesimi duyunca çok şaşırdı kendisini 10 senedir görmemiştim. Sıdıkacığım bir maruzatım var dedim. Yarına kadar bana 6500 TL lâzım dedim. Hiç tereddüt etmeden “Bankam emrine amade” dedi. Hemen 6500 TL alıp bana eve kadar getirdi. İlk defa bankaya ertesi günü parayı biz yatırdık.
41 sene evvel
Hayırdır inşallah!
Rûyamda aç ağzını dediler bana. Şahıs görmüyorum. Ağzımı açtım ellerinde mühürler vardı. İçinden bir tanesini çıkardılar damağıma “lebbeyk ya habibim” mührünü vurdular. Uçuyordum. Samiha anneye mektupla bu rûyayı yazdım. Gelen cevap:
“Herkesde bir günâ tecellî eden Allah, size de sükût mührüyle tecelli etmiş. Rûyanız mübarek olsun yalnız dua edelim de bu sükût kal’asında bir delik açılmasın.
Hayırdır inşallah! (Rûya değil, uyumuyordum ve yatağımın üzerinde oturuyordum.)
Birden kapı çalınıyor ve posta Azize Annem diye bir mektup veriyor. Zarfı usul usul açıyorum. Mektubun üzerinde Ken’an Rıfaî Hz.’nin resmi var. Güneş gurup ediyor akşam olmak üzere… Bakıyorum ki kıble tarafında gayet güzel bir camii şerif pırıl pırıl parlıyor. Ve ben mektuptan şu satırları okuyorum. “Peygamberimiz Hz. SAV’den”imiş. Buyuruyor ki: Kızım Fatıma Ümmî idi. İrtihalim esnasında geldi üzerime kapandı. Öptü öptü. Gözlerimi açıp kapayıncaya kadar kızım âlim oldu. Ya Azize bu işler böyle. Elimde mektup kayboldu. Hayretler içinde kaldım ve resim de kayboldu.
Azize Emrem (Azize Anne)
Aziz Ruhu için Fatihalarla.