Aziz Büyüğümüz, Çok Değerli Dostlar,
Hepinizi en kalbî saygı ve sevgilerle selamlıyor, Münir Derman Hz.’nin bir eserinde aktarmış olduğu tarihi bir anekdotu sunuyoruz.
Hayırlı günler. Hayırlı, feyiz dolu çalışmalar.
ÇSG.
MISIR NASIL FETHEDİLDİ?
Tomar-ı Osmanîden yani Osmanlı Arşivinden bir sayfa okuyalım:
Yavuz Selim Şam'da.
Oradan Mısır'ı fethetmek niyetiyle harekete hazır...
Şam'da Gademi Şerîf onun batısına doğru bugün hava meydanı olan yerde Otağ-ı Hümayun kurulmuş. Padişahın çadırı...
Vezirler ellerini kavuşturmuşlar boyunları eğik padişahı dinliyorlardı.
“Paşalar, yarın sabah namazını ben kıldıracağım ve ondan sonra da Sina çölünü aşarak Mısır'a varacağız!.”
Ordu, 365 bin atlı, develi ve yaya askerden ibaret.
Yavuz Selim'in lalası ellerini oğuşturuyor.
“Lala ne ellerini oğuşturursun senin dilinin altında bir şey var, söyle!..”
“Şevketlüm söyleyeceğim yalnız benim fikrimdir.”
(Paşalar fikirlerini söylemekten korktukları için fikir padişahın sevdiği laladan çıkıyordu.)
“Şevketlüm, Sina çölünde kum, sıcak, susuzluk var. Biz bu çölü ancak 9 günde geçebiliriz. Sahilden (Süveyş kanalı olmadığından) Mısıra girebiliriz!” dedi.
Yavuz, kaşlarını çatarak:
“Lala seni çok severim! Boynun mu kaşınıyor?” dedi.
Çadırdakilerin hepsi birden bembeyaz kesildiler.
Ertesi günü sabah namazı kılındı.
Ordu hareket etti.
Önde padişah çöle girdiler.
Güneş yükselmeye başladı.
Sıcak... Sessiz, ordu yürüyordu.
Birden atını durdurdu Yavuz:
“Öğle oldu, abdesti olanlar abdesti ile, suyu olanlar su ile, olmayanlar kum ile teyemmüm ederek, cemaatsız herkes namazını kılsın!” buyurdu.
Namaz kılındı tekrar ordu yola girdi.
Bir saat sonra Yavuz atını durdurdu, şimşek gibi yere atladı.
Dört elli çölde yürümeye başladı. Kumandanlar vezirler herkes şaşırdı. Padişah dört elli yürüyordu.
Üç dört kilometre böyle devam etti.
Gözlerinden yaşlar geldi. Sessiz...
Kalktı atına bindi. Yola devam edildi.
Çöl dokuz günde geçildi.
Ne telefat var, ne susayan var, ne acıkan var.
Mısır'a varıldı, Mısır fethedildi.
Padişah Mısırda otuz bir gün kaldı.
Sahil yolundan tekrar istanbul'a dönüldü.
Aradan üç ay geçti.
İbni Kemâl ve diğer vüzera padişahın sakin bir zamanında:
“Şevketlüm Sina çölünde 3-5 km dört elli yürüdünüz.
Sonra oturdunuz dua ettiniz, ağladınız.
Atınıza bindiniz yolumuza devam ettik.
Bu hadiseyi biz anlayamadık.
Bizlere lütfeder misiniz!” dediler.
Yavuz diz çöktü ağlamaya başladı:
“Ne görürüm paşalarım bilir misiniz, yalın ayak başı açık Resûlü Ekrem efendimiz önde yürüyordu.
Hicabımdan dört ayak yürümek mecburiyetinde kaldım.
Sonra kayboldu!” buyurdular.
Yavuz tekrar ağlamaya başladı.
Paşalar yanından parmaklarının ucuna basarak sessizce çekildiler.
Ondan sonra Yavuz, emaneti mübâreke için yaptırdığı daireye kırk hafız ta’yin ederek her gün orada hatim indirilmesini emretmişti.
Resûlullah'ın mübârek ağızlarından insaniyete bildirilen İlâhî vahyin ihtizazları 420 sene devam etti.
Sebebi bilinmez.
Her hâlde tecellî-yi Rabbani 1940 senelerinde bu, kendiliğinden kalkıp gitti.