.
Efendim, ben Ankara’da Kızılay’da bir bankada çalışıyorum. İşimi sevmiyorum. Verilen görevi zoraki, istemeden yapıyorum. Banka çalışanlarının hiçbiriyle diyalog kuramıyorum. Daha doğrsu kurmak da istemiyorum. Hepsi bana sinir tipler geliyor. Yavaş yavaş hayattan uzaklaştığımı, yaşama sevincimi kaybettiğimi görüyorum. Eskiden bana zevk veren, mutluluk veren şeyler şimdi beni sıkıyor, rahatsız ediyor. Bu durumda ne yapabilirim? Zor durumdayım. Bir yol gösterir misiniz?
Saygılarımla.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Leyla Hanım,
Kıymetli yavrum, mailini dikkatle okudum. Bir olumsuzluklar zincirinin hayatına hakim olduğunu gördüm. Şimdi lütfen beni iyi dinle. El ele verelim, bu negatif ortamdan kurtulmaya çalışalım. Kabul mü? Öyleyse dinle.
Önce işe şükürle başlayalım. Bugün, milyonlarla insanın işsiz, güçsüz sokaklarda dolaştığı bir çağda Allah’a şükürler olsun ne güzel senin bir işin var. Ekmeğini kazanabiliyorsun. Bu o kadar önemli bir husus ki Sait Faik, bu ruh halini “Yeis” şiirinde ne güzel anlatır.
“Akşam üstleri geliyor
Tam insanlar işten çıkarken
Salkım salkım tramvaylardan
Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor
Namussuz, akşam üstleri geliyor
Neremden yakalıyor bilemiyorum
Ben, tam sevmeye hazırlanırken
Onaltı yaşındaki sevgilimi
Elini elimle tutmak,
Yirmidört saatte bir sıcak bir laf dinlemek isterken
Rezil, tam o saatlerde geliyor”
İşsiz bir insanın ıstırabını bu kadar güzel anlatan başka bir şiir okumadım. Onun için Ankara’da, Kızılay’da bir bankada işimizin olması ne güzel, ne sevindirici, ne mutluluk verici bir olay. Benim öteden beri bir inanışım vardır. Bir iş yerinde çalışan insanların hiçbiri oraya tesadüfen gelmemiştir. İlahi bir kader onları o çatı altında biraraya getirmiştir. Ve hepsinin birbirlerine karşı sorumlulukları vardır. Keza ben oturulan apatmanı da, mahallemizi de öyle düşünürüm. Danıştay’a girdiğim zaman onaltı kişilik bir salon vardı. O salonda oniki hanım vardı. Biri evliydi, onbiri bekardı. Eşim Rana Hanımı orada tanıdım. Orada ona sevgi ve saygı duydum. Evlendik. Kırk dört sene tarihin en güzel aşklarından birini yaşadık. Diğer arkadaşlarımı da o kadar çok sevdim ki, onları sık sık rüyalarımda görürüm. Onlarla beraber olmak, bir restoranda beraber yemek yiyerek eski günleri anmak en güzel hayallerimden biridir. Derim ki arkadaşlarına karşı önyargılarını bırak. Onlara sevgi ve saygı duy. Zaman zaman onlara çiçekler alarak, nar gibi kızarmış çıtır çıtır simitler getirerek güzel sürprizler yap. Biliyorsun üst geçidin yan tarafında simit sarayı var. Orada herzaman taze simit bulunuyor. Zaman zaman arkadaşlarınla birlikte bir sinemada, bir tiyatroda, bir operada, bir konserde beraber ol. Arkadaşlarının doğum günlerini öğren, onlara minicik, tatlı, hoş sürprizler yap. Çevre o kadar önemli ki çevreyle güzel ilişkiler kurduğumuz zaman işimize de daha bir dört elle sarılıyor, zevk alıyoruz. Bu güzellikler bizi mutluluğa götürüyor. Hem belli olmaz, bu dostluklardan büyük aşklar da doğabilir. Bu sevgiler evliliğe kadar uzanabilir. Hayat, o zaman bir dert, bir sıkıntı değil, tadına doyulmayan bir mutluluk olur. Ömür boyu unutamayacağımız güzellikleri yaşarız.
İşte yavrum, ben senin yerinde olsam böyle hareket ederim. Unutmayalım ki bir kişinin kalbinden çıkan sevgi dalgaları o işyerini bir cennete çevirebilir. Sevmek ve sevilmenin güzelliği sade bu dünyada değil mezarda da, öbür dünyada da devam eder. Benim evliliğim kırkdört yıl sürdü. Geçen yıl, ondört şubat sevgililer gününde eşimi toprağa verdim. Şimdi mana aleminde tekrar ona kavuşabilmenin sıcak heyecanı içindeyim. İnşallah sizlerin de duasıyla orada yine beraber oluruz, yine bir güzelliği yaşarız. Yine mutluluğu yudum, yudum içeriz.
Kıymetli yavrum, sorduğun soruya samimi olarak yalansız, riyasız, içimden geldiği gibi cevap verdim. Bir hatam olmuşsa hoş görmeni dilerim. Bizi çok mutlu edecek yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.