.
Değerli Babacığım,
İlerlemiş yaşınıza, hastalıklarınıza rağmen her gün sorularımıza incelikle cevap verir, derdimize şifa olur, Hızır gibi yetişirsiniz....
Gönlümüzün Sultanı oldunuz efendim...
Peki sizin bizlerden bir isteğiniz, arzunuz yok mudur?
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Gökyüzü,
Kıymetli yavrum, incelik dolu mailini ürpererek okudum. Allah razı olsun. Bizden bir isteğin var mı diyorsun. Var ya yavrum. Ben sizlerin çok mutlu, çok huzurlu, yaşama sevinciyle dolu olmanızı istiyorum. O kadar güzel, bilinçli, dolu dolu, sevgiyle yaşayın ki hayatınız bir sanat eseri olsun. Kendinizi yetiştirmek için gecenizi, gündüzünüze katın. Değil günlerinizi, saatlerinizi dakikalarınızı, saniyelerinizi bile değerlendirin. Gece yatarken siz de Hazret-i Ömer gibi “Bu gün Allah için ne yaptın?” deyin. İnsanları sevin, çok sevin, daha çok sevin. Onlara faydalı olmaya çalışın. Dar, kısır, cılız kavgalara, münakaşalara katılmayın. Onlara zaman ayırmayın. “Sevmek, devam eden en güzel huyum” deyin. Gazete ile, televizyonla oyalanmayın. Unutmayın ki kültür demek kitap demektir. Kitapsız medeniyet olmaz. Geliriniz az da olsa her ay birkaç kitap alın. Yerine göre gıdanızdan, üst baınızdan keserek kitap okuyun. Hayat çığ gibi akıyor. Çocuklar büyüyor. Büyükler yaşlanıyor. Biz, Rana teyzenle (nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerine olsun) kırk dört yıl evli kaldık. Sanki kırkdört saniye gibi geliyor şimdi. Her şey “bir an” olup çıkıyor.
Aman yavrum, hayatında küskünlüklere, dargınlıklara, kırgınlıklara yer verme. İnsanlar seni kırsa da, incitse de, gücendirse de sen onları sevmeye devam et. Yeryüzündeki tek istisna olmadan bütün insanlar bizim kardeşimiz, dostunuz. Bunu unutma. İnsanoğlu hayatta sevgileri kadar vardır. Kinleri, nefretleri kadar yoktur. Çünkü o iğrenç duygular hayatı rezil etmiştir. Bir şarkıda
“Ömür dediğimiz şey, küsecek kadar çok mu?”
deniliyor. Ne güzel bir şarkı. Biz mezarımıza dargınlıkları, küskünlükleri, kinleri, nefretleri, düşmanlıkları değil, sadece ama sadece sevgileri, dostlukları, kardeşlikleri, hayır hasenatı, barışı ve sevgiyi götürelim. Bütün iç dünyamız sevgiyle dolsun. Son anların yaklaştığını hissettiğimiz o zamanda
“Sevginle gireceğim toprağa
Sevginle çıkacağım topraktan”
diyebilelim. Öyle yaşayalım ki iç dünyamızda (ki götüreceğimiz yalnız odur) yalnız ama yalnız sevgiler, aflar, bağışlar, yapılan iyilikler, paylaşmalar, dostluklar olsun.
Aman yavrum, önümde zaman var, nasıl olsa günün birinde yaparım diye düşünme. Unutma ki Cahit Sıtkı’nın dediği gibi
“Bel bağladığım tepelerde
Gün doğmayabilir bir daha”
Ben, daha dün posta caddesindeki Devrim İlkokuluna gidiyordum. Öğretmenlerimin, arkadaşlarımın isimleri, numaraları, öğretmenlerimizin giydikleri elbiseler, renkleri, desenleri dün gibi hatırımda. İşte Münire öğretmenin kolundaki bilezikler, o bileziklerden beni okşarken çıkan sesler. Sanki on dakika önceki bir olay gibi. O kadar hızlı akıyor ki zaman. Ne olur Hazret-i Ömer’in sözünü hiç unutmayalım:
“Bugün, Allah için ne yaptın?”
Kıymetli yavrum, kullandığın rumuz beni nasıl mutlu etti bir bilsen. Gökyüzü... Masmavi, tertemiz, iyi bir yüz gibi gökyüzü... İçim mutluluklarla doldu, yaşama sevinciyle doldu, sevgiyle doldu. Sana çok teşekkür ediyor, yeni maillerini bekliyorum.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.