.
Efendim,
Gecenlerde bir dost ile gorusuyordum konu internet kullanimina geldi. Hatta oyle ilginc bir boyuta ulasti ki ben de sizlerle de paylasayim istedim.
Son yillarin bu harika teknolojisi ile ilgili olarak dostum diyordu ki ; isyerlerinde kablosuz internet agi varmis , istedikleri gibi kullanabiliyorlarmis, fakat her nedense patronlar buna bir kisitlama getirmisler ve teknik olarak kullanimi kisitlandirmislar. Arkadasim isterse kendi laptobu ve modemi ile kablosuz baglantiya yine de girebiliyormus , acaba kendi bilgisayarimla da olsa bunu yapmak de derece dogrudur? Onlar bunun icin maddi olarak fazladan hicbirsey odemiyorlar ki.. diye soruyordu.
Bence cok cok onemli bir konuydu… Derin dusuncelere daldim. Vee hafizam beni cok gerilere goturdu . ..
Oncelikle hepimizin , herkesin bildigi bir kucuk menkibe canlaniverdi gozumde..
Bir gun Abdurrahman-bin Afv, Muminlerin Halifesi Hz. Omer’I ziyarete gelir , selam verip oturur. Halife Hz. Omer (R.A.) yanan mumu sondurur sonra baska bir mum cikarip yakar. Bu durum misafirin dikkatini ceker. Hz. Omer’e sorar: “Ya Emirel-Mu’minin, Onunuzde yanan bir mum vardi Neden onu sondurup ona benzer baska bir mum yaktiniz.” Hz. Omer tebessumle:” Ya Abdurrahman, Sondurdugum mum devletin mali idi , yaktigim ise kendi sahsimin malidir. Devlet islerini gorurken devletin mumunu yakarim, kendi islerimi gorurken ise kendiminkini. Simdi seninle sohbet ederken devletin mumunu yakmak helal olmazdi onu sondurup kendiminkini yaktim. Yoksa Rabbme nasil hesap veririm.” Diye cevap verir.
Evet hemen herkesin bildigi bu muhtesem ornek belki bazilarinda tebessum uyandirip Hadi…Simdi ….bu devirde… diye baslayan itirazlara sebep olabilir. Ancak ben cocuklugumda bunun bir benzerini yasamistim.
Hayal meyal hatirlarim , ancak ailede anlatilageldigi icin hatira bellegimde korunmustur. Dort yaslarindayim, Adapazari’nin Hendek ilcesinde gorvli bulunuyoruz. Sevgili Babacigim Ziraat Bankasinda Muhasebeci o zamanlar. Bankanin uzerinde lojmanimiz var orada oturuyoruz. Ben arada sirada bankaya babamin yanina iniyorum. Bankada calisan ablalar beni cok seviyorlar, yanlarina cagirip konusturuyorlar. Bir gun oyalanayim diye elime kagit kalemler vermisler. Ogle tatili olmus babamda yukari eve cikiyor. Elimde kagidi ve kirmizi ,siyah,mavi kalemleri gorup soruyor. “Bunlari nerden aldin?” Ben “Ablalar verdiler resim yapayim diye “ diyorum. Beni karsisina aliyor: “Kizim, diyor simdi mesai baslayinca onlari al bankaya in. Sana kim verdiyse git onlara de ki ; bunlar sizin degil devletin mali, size bankada kullanilsin diye verilmis. Bana vermemeniz gerekirmis. Geri getirdim. Benim annem bana resim defteri de boya da aliyor. Ve ekliyor “ sakin birdaha sana bankadan birsey verirlerse alma, sonra haram olur.”
Bu sozler oyle kazinmisti ki beynime butun yasamimda boyle konularda cok hassas davranmam gerektigini dusundum.
Yine baska bir yonu aklima geliyor bu konunun: Yine yillar once Bursa da calistigim fabrika da bir stajyer arkadasla is verimliligi analizleri yapmaya basliyoruz. Talep firmanin sahiplerinden geliyor. Cok cok iyi niyetli insanlar. Pek cok isletmede dis hat ile konusmak yasak iken, onlar o gune kadar personelin dis hat gorusmelerine engel olmamislar. Firmada ofis katinda bulunan mutfaktaki minik firinlari , cay makinalarini kullanmak serbest. Ogle tatillerinde personel kullanabilsin diye bir minik aletli jimnastik odasi ve dus bile var. Isteyen aletlerde calisip sonra yemekhaneye inebiliyor. Patronlar oncelikle calisaninin huzurunu ve mutlulugunu dusunuyor yani.
Fakat gelismeler gosteriyor ki asiri iyiniyet bazen kotuye kullaniliyor. Mutfak hep dolu. Herkes simit, pogaca isitiyor cay yapiyor, kahve yapiyor … Sekizde baslayacak mesainin tam olarak baslamasi bazen dokuzu buluyor…. Telefon faturalari kabarik geliyor… Careyi once mufak icin saat kisitlamasi getirmekte buluyorlar. Sonra kimseye bir ithamda bulunmadan her bir hat icin santraldan aranan numara raporu alinmaya baslaniyor. Bu raporlar ilgili sahislara gonderilerek yanlarina sadece sahsi konusmalarini isaretlemeleri isteniyor. Yaptirim yok . Sadece herkesin gercekleri butun ciplakligi ile gozlemesi saglaniyor. Belki kendilerine ceki duzen verirler diye…
Sonra da verimlilik analizi yapilmasi gundeme geliyor. Iki ay boyunca hem imalatta hem ofislerde calisiyoruz. Fabrika calisanlarinin verimliligini olcmek kolay. Ancak ofis calisanlari icin ozel teknikler kullaniliyor. Sonuc isveren icin tam bir sok oluyor. Isyerinde aktif calisma saati ortalama 3 saati gecmiyor. Oysa gunluk calisma saati 8 . Yani isveren 8 saat icin para oduyor ama karsiliginda sadece 3 saatlik gercek verimi aliyor. Bu aci gercek bir toplanti ile duruluyor ve bir yonetim gelistirme sirketi ile ortak cozumler uretiliyor….
Bu ornek benim icin ve firmda calisan her kez icin sapkalarini onune koyup dusunmek icin cok acik bir firsat yaratmisti…
Evet biz ahlakli, durust, guvenilir , insan gibi insanlar olmaya calisirken, sadece maddi sonuclari degil bu gibi hassas neticeleri de dusunmeliydik. Isimizi tam ve eksisksiz yapmali, verilen vazifeleri hakkiyla yerine getirmeliydik. Ahlak evrenseldir. Ancak Islam Ahlaki tum ahlak ve din kurallarini da kapsar. Bunun icine ozel yasam, dostluk, arkadaslik komsuluk iliskileri, insan haklari hatta hayvan ve bitki haklari girdigi gibi is ahlaki da girer degilmi?
Bu gun internet hepimizin elinin altinda, kisitsiz, limitsiz bir kaynak , ancak dengeler cok hassas degil mi? Sirat koprusu gibi.. .. Hersey parmaklarimizin ucunda ama vicdanimizla basbasa. Kazandigimiz her lokmanin helal olabilmesi icin, isverenlerimzin de hakkini helal etmesi gerekmezmi. Is saatinden calinan dakikalar da hirsizlik sayilabilir mi? Kayiplar hep maddiyatla olculmez, bazen olcu birimleri manevi de olabiliyor …
Evet bu dusunceler icinde duygularimi , dusuncelerimi sizlerle de paylasabilmek istedim. Butun gonul dostlarima en icten sevgi ve selamlar.
Sizin ellerinizden de saygi ve hurmetle opuyorum. Konferansinizda da basari ve kolayliklar diliyorum.
Rabbime emanet olun.
Özden ÇİÇEK
Creative & Decorative Painting
Dubai
www.ozdencicek.com
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özden Çiçek,
Efendim, yine her zaman olduğu gibi fevkalade önemli bir konuya değinmişsiniz. Zaman, zamanı ayarlamak, iş zamanı, iş zamanından yapılan çalıntılar ve bunun sebep olduğu zararlar. Hepimizi uzun uzun düşündürmesi gereken konular. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Zaman Allah’tır. Zamana sövmeyiniz” buyuruyor. Hepimizin zaman konusunda son derece hassas, dikkatli, uyanık olmamız gerekirken ne yazık ki toplum olarak tam bir zaman israfı içindeyiz. Küçük yaşlarda başlayan bu savurganlık yaş ilerledikçe bir itiyat, hatta bir savurganlık şeklini alıyor. Özden Hanım, çocukluğumdan beri havsalamın almadığı bir kavram vardır, eğlence. Yıllar yılı düşündüm, bu işe bir türlü akıl erdiremedim. Aklı başında, beyefendi, hanımefendi bir insanın eğlenebilmesi nasıl mümkün olur? İnsanlar çalışır, okur, araştırır, inceler, ibadet eder, bir resim, bir müzik çalışmasıyla hayatına renk katabilir. Ama eğlenmek işte onu anlayamıyorum. Kimse darılmasın, gücenmesin, bizim kaybedilecek, tembellikle geçirilecek bir tek günümüz dahi yok. Bir kimse güzel bir şekilde çalışabilir, zamanını değerlendirebilir ama onun dışında müzikle, resimle, şiirle, edebiyatla kendini yetiştirebilir. Bunun hem genel kültürü içinde, hem genel yaşantısı içinde sayısız faydalarını görür. Senelerce evvel Paris’te Louvre Müzesini geziyordum, bir yerde gördüklerim dikkatimi çekti. Bir ressam, yalnız yaşarmış. Yemek için öğleyin lokantaya gidermiş, garsona siparişi verdikten sonra bekleme zamanı içinde hemen kağıt, kalemini çıkarır desen çalışırmış. Bazen yemeğini itina ile yiyen yaşlı bir hanım, bazen yaramaz bir çocuk. Siparişi gelene kadar onları çizermiş. Fransız kültür bakanlığı o resimleri almış, çok itinalı bir şekilde çerçeveletmiş, sonra da tozdan zarar görmesin diye her bir tabloyu cam fanusların içine koymuş. Olay beni çok etkilemişti. Günlerce düşündüm. Ressam zaman kavramına ne kadar saygılıydı ki bir bifteğin pişme süresi içinde yeni yeni güzellikler ortaya koyuyordu. İnsan ömrü sanıldığı kadar uzun değil. Bir gün aniden bize gel diyecekler. Önemli olan o son dakikada pişmanlık içinde, nedamet içinde, şaşkınlık içinde olmamak. Yaşarken Özden Hanım gibi olayın farkına varıp, o bilince ulaşıp hem kendisini, hem çevresini yetiştirmeye çalışmak.
Efendim, yeni maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.