Sayın Çiğdem Seçkin Gürel,
13.4.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, öyle bir mail göndermişsin ki elimde imkanım olsa onu yedi milyar çoğaltır, yeryüzündeki bütün insan kardeşlerime gönderirdim. Sanki hayatın, yaşamanın, varoluşun, nasıl yaşamamız gerektiğinin kısa, anlamlı, son derece de uyarıcı bir özetini yapmışsın. Tebrik ederim. İnşallah okuyanlar, okuyup geçmekle kalmaz, onu hayatlarına uygularlar. Bugün, birçok insan para, pul, mal, mülk, mevki, makam sahibi oluyor. Ama hayatta nasıl yaşanılacağını, olaylar karşısında nasıl hareket edileceğini bilemiyor. Hele bazı negatif durumlar (imtihan gereği) üst üste gelince iyice şaşırıyor, bu şaşkınlık paniğe dönüşüyor. O güne kadar okudukları, bildikleri, gördükleri, şahit oldukları ona yetmiyor. “Eyvah”, diyor, “bittik, mahvolduk”. “Şimdi ben nasıl hareket edeceğim?” Ve arka arkaya yanlış kararlar alarak, yanlış davranışlar sergileyerek kendi kendine ihanet çizgisine giriyor. Oysa, şartlar ne kadar ağır olursa olsun, hepimiz ama tek istisna olmadan hepimizin yapacağımız bazı şeyler vardır. Hayat bu, her zaman pozitif durumlarla karşılaşamıyoruz. Bunun pek çok ince nedenleri var. Eğer, o anda içinde bulunduğumuz durumu objektif olarak mütalaa edemiyorsak o zaman pekala bir Allah dostundan yardım isteyebiliriz. Ama nefs hakimiyeti günümüz insanlarının üzerine öyle bir çökmüş ki birçok insan ben herkesten daha iyi düşünürüm diyerek yanlışlıklar dizisine devam ediyor. Bir gün, iyice balçığa gömüldüğünü görünce o zaman içkiye, sigaraya, uyuşturucuya, dedikodulara, ithamlara, nefsini aklamaya çalışmalara girişiyor, ve şu dünya hayatını rezil ediyor. Dünya hayatında rezil olanın, ahiret hayatında da rezil olacağını bilmeden iki dünyasını da berbad ediyor.
Şunu iyi bilelim ki tek istisna olmadan hepimiz bir sınav içindeyiz. Her an, bir yerden bir kurşun gelebilir. Buna hazırlıklı olmalıyız. Bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Bunu lütfen unutmayalım. Hayat olayları arasında öyle ince bir determinizm var ki en ufak dediğimiz, minicik dediğimiz durumlar, sözler, davranışlar, düşünceler, kanaatler bizi mahvolmaya da götürebiliyor, sonsuz mutluluklara kanat açmaya da. Hayatta basit, küçük, önemsiz, sıradan hiçbirşey yok. Herşey birbirine bağlı. Okula başladığımız zaman kıraat kitabımızda bir söz vardı, onu ömür boyu unutmadım, hep tekrarladım. “Bir mıh bir nal kaybettirir, bir nal, bir at kaybettirir, bir at bazan bir orduya savaşı kaybettirir”. Olaylar arasındaki sonsuz determinizmi gösteren sade, basit ama harikulade güzel bir söz. Hayatımızın her anında, her an dikkatli olmalıyız. Kime karşı? Herkese karşı, nerede? Her yerde. Ne zaman? Her zaman... Büyük Yunus, bu fikri ne güzel anlatıyor.:
“Söz ola, kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola, ağulu aşı
Yağ ile bal ide bir söz”
Aman yavrum, hayatımız boyunca bu ilkeyi unutmayalım. Herkese karşı en büyüğünden, en küçüğüne kadar son derece saygılı olalım. Sevgiyle dolu olalım. Affedebilmek için bahane arayalım. Rahmetli annemin çok güzel bir davranışı vardı. Bir kimse onu kırdığı zaman çocuksa “Aman”, derdi, “parmak kadar çocuk, ne yaptığını, ne söylediğini biliyor mu bakalım?” Gençse, “Şimdi onun başında kavak yelleri esiyor. Yaptığı işin, söylediği sözün farkında bile değil, olur böyle şeyler” der, affederdi. Eğer onu kıran şahıs orta yaşlı ise “Ne yapsın”, derdi, “zavallı, hayatın yükü bütün ağırlığıyla omuzlarına binmiş, daralmış, bunalmış, sıkışıp kalmış. Bu ruh hali içinde bir hata yaptıysa, bir suç işlediyse onu hoş görelim, affedelim”. Eğer muhatap çok yaşlı ise “Amaan”, derdi, “hayatın yükü altında ezilmiş, beyni sulanmış, ne yaptığını bilmiyor, ne söylediğinin farkında değil. Önce onun affedelim, bağışlayalım, sonra da gidip elinden tutup ayağa kalkmasına yardım edelim. Gün, darılma, gücenme, kırılma günü değildir. Gün affetme, bağışlama, hoşgörme, yardımcı olma, destek verme günüdür”. Rahmetli, nur içinde yatsın. Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerine olsun.
Evet yavrum, elimizden geldiği kadar iki dünyamızı da cennet etmeye çalışacağız. Cennete giden kapılar affetmekten, bağışlamaktan, hoşgörmekten, sevgiden, saygıdan, sabır, şükür, kanaatten ve tevazudan geçer. Biz de hazır yaşıyorken, önümüzde fırsatlar varken bu güzellikleri kazanmaya ve yaşamaya çalışalım. Unutmayalım ki hayat, herşeye rağmen yürüyenlerindir.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Hayat, herşeye rağmen yürüyenlerindir Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: Hayat, herşeye rağmen yürüyenlerindir Yazan Sabri Tandoğan