Konu : “Aşk gelicek cümle eksikler biter”
Gönderen :
Onur
Tarih :
12/30/2017 12:05:00 PM
.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi’nin Marifetname adlı eserini okurken cima ile ilgili bir takım akıl ve bilim dışı ifadelerle karşılaştım.Çoğunu yazmıyorum, bazıları şöyle:
Cimada öpüşenin çocuğu sağır doğar.
Öğleden sonra cima yapılırsa çocuk şaşı gözlü olur.
Yeni ayın ilk günü cima yapılırsa çocuk güzel olur.
Öğleden evvel cima yapılırsa çocuk hakim ve kerim olur.
Pazartesi gecesi cima yapılırsa çocuk Kur´an hafızı olur.
Salı gecesi cima yapılırsa çocuk cömert ve merhametli olur.
Perşembe gecesi cima yapılırsa çocuk alim ve amil olur.
Cuma gecesi cima yapılırsa çocuk ábid ve arif olur.
Bu kişiye karşı peşin hükümlü olmak istemiyorum,bir de size soruyum dedim.Bunlara kitaba sonradan mı eklenmiş?
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, liseyi Ankara’da Gazi Lisesinde okudum. Çok değerli bir felsefe öğretmenimiz vardı: Rahmetli Tahsin Gülöksüz. Kendi kendini yetiştirmiş, müstesna insanlardan biriydi. “Bir metin okuduğunuz zaman anlamadığınız, takıldığınız bir yer olursa hemen saçmadır, anlamsızdır, akıl dışıdır, mantık dışıdır deyip geçmeyin” derdi. Hayat, kırk elli sayfalık mantık kitabından ibaret değildir. hayatta bilebildiğimiz o kadar az şey var ki onları da acaba gerçekten bilebiliyor muyuz? Hukuk Fakültesinden sonra Dil Tarih’in Felsefe bölümüne devam ettim. Bunda Tahsin Hocamızın büyük rolü vardı. Sonra Yunus’u okudum, Tıp Fakültesine gitmeden önce. Aman Yarabbi, insanı anlayabilmek, tanıyabilmek ne kadar zordu, ne kadar çetindi. Atila İlhan bir şiirinde
“Anladım imkansız şey, bir insanın bir başka insanı anlaması”
diyordu. Alexi Carel, insan problemi karşısında bir ömür boyu kafa yormuş, sonunda Nobel bilim armağanını kazandıktan sonra aczini itiraf ederek “İnsan bu meçhul” demişti. Kainatın en büyük şairi Yunus Emre insan problemi karşısında ürpermiş “Hiç kimse bilmez bizi biz ne işin içindeyiz” diye haykırmıştı. Necip Fazıl “Aynalar söyleyin bana, ben kimim” diyordu. Buna Shakespeare’den, Dostoyevski’den, Tolstoy’dan Çehov’dan, Gorki’den, Geothe’den, Rainer Maria Rilke’den Nazım Hikmet’ten, Gülten Akın’dan nice örnekler verebiliriz. Ah, yavrum, insanı anlamak o kadar zor ki. Şimdi yetmişbeş yaşındayım, üç buçuk yaşından beri bütün ömrüm insanı tanıyabilmek, anlayabilmek, çözümleyebilmekk uğruna geçti. Ne çocukluğumu, ne gençliğimi, ne orta yaşlılığımı bildim. Deliler gibi okudum, elime geçen parayı kitaba verdim. Gece demedim, gündüz demedim, okudum, okudum. Şimdi bana sorsan insanları tanıyor musun desen, cevabım şu olacak: “Ah yavrum, ben kim, insanları tanımak kim. Ve başımı önüme ğip mahcubiyet içinde Atila İlhan gibi “Anladım imkansız şey, bir insanın bir başka insanı anlaması” diyeceğim.
Sevgili yavrum, çok rica ediyorum, yalvarıyorum, lütfen hayatı sadece otuz kırk sayfalık mantık kitabıyla değerlendirme. İnan bana insan hala bir meçhul. Bir Freud çıkıyor, psikolojinin altını üstüne getiriyor. İnan bildiklerimiz yahut bildiğimizi sandığımız şeyler o kadar az ki. Gelin bir kitabı okurken anlamadığımız, aklımızın ermediği hususları hemen “Ay ne saçma, böyle şey olur mu” deyip geçemeyelim. Sadece rahmetli hocam Tahsin Gülöksüz’ün dediğini yapalım. O kısmı atlayıp geçelim. Kimbilir bir gün Freud gibi biri çıkar, onların izahını yapar. Bilemeyiz. Bunu zaman gösterir. Biz, her zaman insanlar karşısında kim olursa olsunlar saygıyla, edeple, huşu ile duralım. Ve var gücümüzle onları anlamaya çalışalım.
Değerli yavrum, söyleyeceklerim bu kadar. En iyisi biz de Yunus gibi olalım. Diyelim ki “Gelin tanış olalım,işi kolay kılalım, sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz...”
|