Çok Sevgili Büyüğüm ve Çok Değerli Dostlar,
Selamların en güzeli ile yeni başladığımız bu haftada sizleri selamlıyor, sağlık ve huzur içinde geçmesini ve hafta boyunca büyük güzellikler yaşamanızı diliyorum.
Bugünkü yazının konusu şikayet olunca Sayın Büyüğümüzün de çok sevdiği bir şiir hatırıma geldi:
Vaiz Sokağı Numara 70
Ben sana kürk alamam doğrusu
Güzel bileklerine bilezik alamam
Bir kap yemek, bir elbise
Öyle bir tad var ki fakirliğimizde
Başka hiçbir şeyde bulamam..
– Ama.. Hamdi Beylerin....
– Hamdi Beylere bakma sen,
Tencere maltızda, fasulye tencerede mi,
Çocuklar kapının önünde oynuyor mu,
Ona bak sen..
– Perdelerimiz kadife olmalıydı....
– Basma da güzel olur sevince...
Biliyorsun ancak boğazımıza,
Olmuyor ha deyince.
Kimbilir bir gün belki...
Adam sen de... Aldırma.
Bunlar düşünmeye değmez.
Hem, hayat dediğin ne ki?
Turgut Uyar
Sonsuz saygı ve sevgi ile efendim.
Çiğdem
Şikayet Hastalığı (2)
İnsana ve hayata duyulan saygı dikkatle başlar. Dehâ, dikkattir. Dalgın insanlar dünyada pek az şey görürler. Bir kitabı okumanın, bir tabloya bakmanın bile binbir incelikleri vardır. Japon dilinde basit, sıradan, önemsiz gibi kelimeler yoktur. Onların nazarında her şey önemlidir. Hayati öneme hâizdir. Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at yerine göte orduya savaşı kaybettirir. Gözlerim açık diye gördüğünü mü sanıyorsun? Ancak bakmasını bilenler görürler. Yunus, “Gören göz değil, gönüldür.” der. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah her an yeni bir şe’n içindedir” buyruluyor. Şe’n, yapılış, kuruluş, oluşum manasında. Dünya her an yeniden var oluyor, yeniden yok oluyor. Kara gözlüklerle, takıntılarla, ön yargılarla hayata baktığımızda göreceğimiz nedir? Yunus, “Göz odur ki Hakkı göre.” der. Belirli bir olgunluk, kemal, temizlik, edep sınırına girmeden, o göze nasıl sahip olabiliriz? Bakın topluma, bir tenkit şelalesi içindeyiz. Tenkit, şikayet, yakınma, sızlanma. Diyeceksiniz ki, işler yolunda gitmiyorsa, bozuk düzense, ne yapalım? Peki soruyorum: Bozukluklar böyle mi düzelecek? Durmaksızın, usanmaksızın tenkitler, şikayetler, sövüp sayma ile elimize ne geçiyor? Hangi bozukluk düzeliyor? Bazıları, efendim, hiç olmazsa deşarj oluyoruz, diyorlar. Kesinlikle hayır diyorum. Bu tür davranışlar yeni şarjlar getiriyor, farkında değiliz. Bir tek, “Ya hayır söyle, yahut sus” Hadisini uygulayabilsek, yaşayabilsek, durum bütün açıklığı ile ortaya çıkar. Kayıplarımızın farkına varırız. Ne olur birbirimizi tenkitten, şikayetten çok, anlamaya çalışsak. Yaşamak ve sahip olmak, bilmek değildir. Bilmek için, görmek için, anlamak için, bilinmesi istenen varlığa belli bir açıdan, dikkatle, edeple, saygıyla, hayret duygusu ile bakmak gerekir. Balık denizde yaşar ama, ne denizi bilir, ne kendisini…
Unutmayalım ki, farkına varılmayan, bizim için yok demektir. Gerçek olanla, olması gereken arasında bir denge kurmak gerekir. Bu hiç de kolay bir iş değildir. Gerçekçilik dış alemin ve insanların kendi özellikleri içinde idrakini gerektirir. Bizler ne yapıyoruz? Hayatı ve insanları kendi görmek istediğimiz gibi görüyoruz. Kafamız kızıyor, başlıyoruz söylenmeye. Hiç iyi adam kalmadı, toplum çürüdü, herkes birbirinden kötü oldu, diyoruz. Verip veriştiriyoruz. Oysa, Rasulüllah Efendimiz “Kim çıkar da herkes kötü oldu, hiç iyi temiz insan kalmadı derse, bilin ki asıl en zavallısı odur.” buyuruyor. “Din kardeşlerinden birisinin dünya kaygı ve kederlerinden birini gideren kimsenin Allah da kıyamet gününde sıkıntısını giderecektir. Bir Müslümanın bir kusurunu ve ayıbını örtüp gizleyen kimsenin Allah da kıyamet gününde kusur ve ayıbını örtüp gizleyecektir. “Bir kul, kardeşlerinin yardımında bulundukça Allah da onun yardımında bulunacaktır.” Hadisi Şerifini her gün okusak, uygulasak, yaşasak, hayatımız ne kadar güzelleşir.
Ne mutlu o kimselere ki. Allah’tan başka dost edinmez, başkalarının derdini gidermek için elinden geleni yapar, ayıbını örter, yardımına koşar.
Allah ile beraber olanın, başka neye ihtiyacı olur ki?
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhunuz Şad Olsun.