Sabri Babamızın yıllar önceki Meltem TV sohbetlerinden bazı notlar almak nasip olmuştu. O notlardan “Ölüm Terbiyesi” konulu notları paylaşmak bugüne kısmetmiş.
Aziz Hocamızı en kalbi hürmet ve sevgilerimizle, inşallah dua ve okumalarımızla her daim yad edelim, onun da himmetleri her daim üzerimize olsun inşallah.
O bizi çok sevdi, çok sevmeye devam ediyor, inşallah bizlere de son nefesine kadar onu sevmeyi, onun arzu ettiği şekilde Allah ve Peygamber yoluna aşkla bağlı talebelerinden olmayı Allah nasip Etsin.
En kalbî selam, saygı ve sevgilerle…
Bir mübarek insan için anlatılır, evindeki bir mânâ sohbetinde içeri giren bir kimseden oğlunun ölüm haberini alır, ancak durumdan kimseyi haberdar etmez, sohbete devam edilir. Herkesin ertesi günü haberi olur. Eşine de bunun Hak’kın bir emri olduğunu söyler, teselli eder.
Önemli olan Hak'ka büyük bir aşkla teslim olabilmektir. O zaman o cenazelerdeki o nahoş haller ortadan kalkıyor. Bu üzüntü olmayacak demek değil, ama hâşâ Allah’a isyan eder gibi değil, zarif, İslâmi bir hüzün olur.
Ölümün erkeni olmaz, Efendim. Hayatta benimdir diyebileceğimiz neyimiz var Efendim? Ne bu beden, ne bu elbise, ne bu ruh bana ait değil.
Eskiden bu konak sizin mi denince insanlar, “Aman efendim, Allah nasip etti emaneten oturuyoruz.” diye cevap verirlermiş.
Bu hayat bize emaneten verilmiştir. Görelim, ibret alalım, kendimizi güzelleştirelim ve “Gel” emri gelince o emaneti en güzel şekilde teslim edelim.
Hem ortada acaba ölüm diye bir olay var mı?
Yunus “Aşıklar ölmez!” der.
Ölüm başka bir mekanda dirilmektir. Bu Ankara valisi iken Kayseri valisi olmak gibidir. Yoksa yok olmak demek değildir. Bütün mesele edeple, saygıyla, incelikle Allah’ın önünde eğilebilmektir.
Annem Hakka göçünce gerekenleri sükunetle, saygıyla, edeple, usulüyle yerine getirdim. Ama ağlamadım. Ama beni tanıyanlar bilirler, annemden bahsetmediğim, onu anmadığım bir tek günüm dahi yoktur, onu hep hatırlarım.
Son derece aklı başında bir hanım tanıdığımız vardı İstanbul’da. Pek akıllı bir hanımdı. Hatta bazen bazı şeyleri ona danışırdık. Bu hanım bir gün dolaşmak için çıkıyor ve biraz gezdikten sonra bir anda aklını kaybediyor, evinin adresini dahi hatırlamıyor. İşte böyle Efendim, her şey bir anlıktır, geçicidir.
Işık bile kesintisiz gelmiyor, sürekli yanıp sönüyor aslında. Hayatta da böyle, her şey her an yeniden yaratılıyor. Kur’an-ı Kerim’de “Allah her an yani bir şe’n (oluşum) üzeredir.” Buyruluyor.
“Kim bilir nerde ne zaman kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında”
İşte bu nedenle her an hazır olmak gerekir.
Hani pikniğe gitmek için önceden hazırlık yapmış bir aileyle, hiç hazırlıksız yola çıkmış bir aile bir midir? Ne olur biraz tedarikli olalım. Yattı, kattı, mersedesti derken, para pul derken hayat geçer ve mânâ alemine eli boş gitmek durumu ortaya çıkar. Allah korusun.
“Her nefis ölümü tadacaktır.” Kur’an-ı Kerim
Tatmak güzel şeyler için söylenir. Demek ki ölümde de bir güzellik vardır. O halde hayatımızı insanlara yardımcı olarak, bar (yük) değil yar olarak geçirelim. Vakti gelince de bir aşık gibi “Ey hayat ekmeğini yedim, suyunu içtim, insanlarını sevdim. İşte şimdi de sana veda ediyorum. Yarabbi bana Habibin’in elinden öpebilmeyi nasip et” diyebilsek, aşkla: “Yarabbi, bu dünya da Senin, bu ömür de Senin, öbür dünya da Senin” desek ve O’na koşsak daha güzel olmaz mı Efendim. Allah (cc) bunu hepimize nasip etsin.
“O senden razı, sen O’ndan razı olarak Rabbine dön.” Kur’an-ı Kerim
Allah son anımızı aşkla, niyazla geçirmeyi ve o son ana kadar insanlara faydalı, yararlı olabilmeyi, kendimizi yetiştirebilmeyi nasip etsin.
Himmetleri Üzerimize Olsun.
Meltem TV Sohbeti-19 Eylül 1999, Cumartesi