Sayın Büyüğüm,
Ben üniversitede üçüncü sınıf öğrencisiyim. Gerek okuduğum üniversite, gerekse kendi bölümüm beni çok zorluyor. Şu anda üçüncü sınıfta olmama rağmen birçok dersimi tekrar almak zorunda kaldığım için okulumu vaktinde bitiremeyeceğim. Ancak ben lisede iken çok başarılı bir öğrenciydim. Ailem beni hep öyle görmeye alışmışları ta ki üniversiteye gelene kadar. Ama burada gerek içinde bulunduğum koşullar, gerekse derslerimin ağırlığı beni oldukça bunalttı. Hele okulumun uzaması ve bunu bir ölçüde ailemden gizlemek zorunda kalmam ve çevrenin baskısı psikolojik olarak da beni oldukça etkiledi. Şimdi sağlık merkezinde bir psikiyatrist kontrolünde ilaç kullanıyorum. Ama bu ilaçlar beni ruhen hiç de rahatlatmıyor. Hatta üzerimde daha çok baskı oluşturuyor. Sorunlarımı bu şekilde çözebilmenin de mümkün olmadığını gördükçe herşey daha çok karışıyor. Dün iyice bunalmıştım ki beni tanıyan ve seven bir arkadaşım bana sizden ve sitenizden bahsetti. Bazı maillere vermiş olduğunuz cevapları tekrar tekrar okudum, hayat görüşünüz ve olaylara bakışınız beni çok etkiledi. Ben de size yazmaya ve değerli görüşlerinizi almaya karar verdim. Sizin önerileriniz benim için çok yol gösterici olacak buna inanıyorum. Size şimdiden ayıracağınız vakit için çok teşekkür ederim. Saygılar ve sevgilerimle.
Süleyman Eroğlu
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Süleyman Eroğlu,
Kıymetli yavrum, hayat ilk andan son nefesimizi verinceye kadar büyük bir imtihandır. Ve hepimiz bu sınavın içindeyiz. Birtakım uydurmasyon sebeplerle savaştan geri çekilmek bir insanın kendine yapacağı en büyük ihanettir. Çevre diyorsun, sana ne çevreden, bana ne çevreden? Bunlar boş sözden başka birşey değildir. önemli olan mertçe, yiğitçe son nefesimize kadar çarpışmaktır. Birtakım önümüze imtihan için çıkarılan güçlükleri gözümüzde büyütmekle kendimize zarar verdiğimizi bir bilsek. Siz dünyanın en büyük on romancısından biri olan Maxim Gorki’nin bir fırıncının yanında çıraklık yaparak ekmeğini kazandığını biliyor musunuz? En güzel eserlerini fırındaki yanan odunlardan çıkan alevin ışığında yazdığını biliyor musunuz? Dünyanın en büyük hikayecisi Çehov, çok fakirdi. Doktordu. Ve veremdi. Ailesi çok kalabalıktı. Onları geçindirebilmek için gece yarısına kadar çalışır, yorgun argın eve gelir, biraz birşeyler yer, sonra o yorgun ve bitkin haliyle oturur o dünya edebiyatının en muhteşem hikayelerini yazardı.
Kıymetli yavrum, böyle daha binlerce örnek verebiliriz. Aman yavrum, kafandaki o yanlış düşünceleri at. Yumruklarını sık, “başaracağım” de. “Hiçbir kuvvet buna engel olamayacak” de. O doktor safsatasını bırak. Asıl kendileri tedaviye muhtaç. İlaçlarını çöpe at. Doktor Ferah Hanımın çok sevdiğim bir hikayesi var, sana da anlatayım. Diyor ki Ferah Hanım, “En ufak bir şekilde hastalanırsanız derhal doktora koşun. Çünkü doktorun yaşaması lazım. Doktor size bir reçete dolusu ilaç yazacak. İlk eczaneye gidin ve onları yaptırın. Çünkü eczacının da yaşaması lazım. Eczaneden çıktıktan sonra elinizdeki ilaç poşetini ilk gördüğünüz çöp tenekesine atın. Çünkü sizin de yaşamanız lazım”.
Şaka bir tarafa hayatla son nefesimize kadar aslanca savaşacağız. Yılgınlık yok, teslimiyet yok. Mağlubiyeti kabul etmek yok. Atatürk, “Zafer, zafer benimdir diyenlerindir” der. Lisedeki müzik hocamız Faik Canselen’in İleri Marşı bize bir ömür boyu ışık tuttu. Allah ondan razı olsun.
“Yürü, bu yol şeref, zafer yolu
Karşında bekliyor seni tanyeri
Yürü, atıl, devir karanlığı
Durma yürü, haydi, ileri”
Göreceksin okul çok iyi bir dereceyle bitecek. Ama bu o kadar önemli değil. Asıl önemli olan senin kendine güvenini tazelemen. “Ben, azmettim mi önemde hiçbir engel dayanamaz”, diyebilmen. Gerisi ıvır, zıvır.
Haydi yavrum, şu andan itibaren çelik bir iradeyle yola koyul. Sana hergün dua edeceğim. Ve göreceksin en kısa zamanda bu karanlık günler renkle, ışıkla dolacak. Gözlerinden öpüyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Allah Ondan ve Hak'ka Göçen Ailesinden Razı Olsun.