.
Sayın Büyüğüm,
Ben bir kamu kuruluşunda şef olarak çalışıyorum ve bir ekibin yöneticisiyim. Bu ekibin içinde bütün elemanlara son derece kolaylık gösterici, anlayışlı ve hoşgörülü olarak davranıyor, ve herbirinin üzerine düşen çalışmayı yerine getirmesinde bunun motive edici olacağını düşünüyorum. Ama gelin görün ki ekipteki bazı elemanlar bu hoşgörümü kötüye kullanarak üzerlerine düşen işi aksatıyor ve bunu farklı gerekçelerle izah ederek örtbas etmeye çalışıyorlar ve işlerin gecikmesine neden oluyorlar. Ben bu duruma çok üzülüyorum. Diğer benzer durumdaki arkadaşlara baktığım zaman onların çok daha katı bir yaklaşım içinde olduklarını ve bu tür sorunları yaşamadıklarını görüyorum.
Efendim, benim burada size sorum şu olacak. Ben herkese ılımlı bir davranış göstermekle hatalı mıyım? Bana nasıl davranmamı önerirsiniz.
Saygı ve sevgilerimi sunar, hürmetlerimi arzederim. İyi günler.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Süheyla Demiray,
Kıymetli yavrum, mailini okuyunca üzüldüm. Çektiğin ıstıraplar gözümün önünde canlandı. Sevgili yavrum, bizim en büyük hatalarımızdan biri birtakım teorilere göre yaşantımızı sürdürmek oluyor. Herkese aynı muammeleyi yapmak çok büyük hata. Eskiler, bunun için “Ata ot, ite et” derlerdi. Yani herkese durumuna göre farklı muammele yapmak. Miskin, tembel, uyuşuk, yerinden kıpırdamak bile istemeyen bir personelle, çok çalışkan, ateş gibi, görev bilinci olan bir personeli nasıl aynı görebilirsiniz? Eskilerin tabiriyle bu durum eşyanın tabiatına aykırı olmaz mı? Tasavvufta bir kural vardır, “Her odundan mobilya olmaz” . doğada binlerce çeşit ağaç var. Ama ancak yedi, sekiz ağaçtan biri mobilya yapılabiliyor. İnsanlar da öyle. Öyle insanlar vardır ki bir ses tonuyla bile irkilebilir, kırılıp incinebilir. Öyle insanlar vardır ki mehter davuluyla mesaj verseniz hiç oralı olmaz, duymazdan gelir. Beşeri münasebetlerdeki en ince nokta buradadır. Cenab-ı Hak, her hücreyi birbirinden farklı yarattığı gibi insanlarda da böyledir. Her insan farklıdır, ayrı bir dünyası vardır. İnsanları masa üzerinden idare etmek hiçbir netice getirmez. Her insan eşittir sözü bir palavradan başka birşey değildir. Hayatta hiçbir insan bir başka insana eşit değildir. Durumu böylece bilelim. Davranışlarımızı ona göre ayarlayalım. Hayatımızı teoriler üzerine değil realiteler üzerine kuralım. Özdemir Asaf bir şiirinde
“Bana yakın geldin dedi, vurdu
Bana uzak kaldın dedi, vurdu
Adlarını sordum
İnsan dediler”
diyor.
İnsanoğlu, bir çelişkiler yumağı. Onu önyargılarla yönetmeye çalışmak hüsrandan başka birşey getirmez. İnsandaki bu çelişkiyi Faruk Nafiz bir şiirinde ne güzel anlatıyor:
“Ninem, beş yüz altına satılan bir esirdi
Dedem beş yüz altını sayan bir derebeyi
Köpek kanı, kurt kanı girdi birbirine
İkisinden ortaya çıktı bir kurt köpeği
İki zıt cevheri var, nabzımda vuran kanın
Biri bana dur diyen, öbürü durduranım
Gönlüm sana taparken, düşüncem bir hayvanın
Sırtında bir kadınla aşar karşı tepeyi
Ben ninemden muhabbet, dedemden kin almışım
Çini bir kase kadar başkadır içim dışım
Elini öpmek için eğilse de bakışım
Isır diye tepinir gözlerimin bebeği”
İnsan ruhundaki çelişkiyi dünya edebiyatında bu kadar güzel anlatan ikinci bir şiir hatırlamıyorum.
Kıymetli yavrum, yine başa dönelim. Beşeri münasbetlerin önyargılarla, teorik, cici sözlerle değil realiteye bakarak ayarlayalım. Ve atalarımızın şu sözünü hiç unutmayalım:
“Ata ot, ite et”.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.