Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bazı gerçekler.
Gönderen : Mehmet Doğramacı
Tarih : 1/20/2018 2:12:50 PM


.


Efendim yine bir miktar ara veridğim için bağışlayınız.Sizin muhabbetinize mazhar olmak bizler için ilahi bir lutuf.Hakkını vermeye gayret edeceğiz inşallah...Yine bizim ve dostlarımızın aklına gelen bazı hususları paylaşmak istiyorum...



Gönül okyanusunuzdan bizim kıyılarımıza vuracaklardan nasipleriniriz inşallah...



1-Bazı Hak Ehli zevatta açığa çıkan Celal hali nasıl açıklanabilir?..Tüm varlığı bir gören,hoş gören,sırları fark eden bu insanların umulmadık anlarda çok dehşet biçimde gerilmeleri sizce nasıl izah edilir?...Sanırız bu Celal bizim bildigimiz sıradan bir asabiyet ve sinir hali olmasa gerek!



2-Miracta varılan boyutlardan biri SİDREİ MUNTEHA malumunuz...Oradan öteye Cebrail(as) geçemiyor...Bir eserde "Sidrei Muntehadan ötesi aşkla geçilir.Orada akıl düşer.Orası Hak ile hak olma makamıdır" diye okuduk...Bizlerin anlayabileceği biçimde bunu açabilir misiniz?..



3-Riyazat tasavvufi çalışmalarda çok önemseniyor...Zatı Alinizin de oruçlara çok deger ve önem veridğini biliyoıruz.. Gece Namazı-Oruç ve bir dizi çalışma bu alana dahil..Riyazat olmadan mesafe alınamaz mı?..Oruç tutamayanlar,gece namaza kalkamayanlar için başka yollar da var mı?



4-Son gunlerde bir The Secret modasıdır gidiyor. Neyi hayal edersen oluşur,ne düşünürsen oluşturursun,iyi bakarsan herşey iyi olur diye...Böyle bir şey tasavvufta var mı?...Herşey bizim bakışımızla mı?..O zaman mutlak irade ve kader nereye oturacak?...



5-ALLAH İÇİN BUĞZETMEK nedir efendim?..Herkesi ve herşeyi sevmemiz gerekirken bu Allah için bugz kavramı anlaşılamaıyor bazen...



6-Şu gunlerde kuraklık ve susuzluk malunuz...Herkes uzak çareler düşünürken nedense YAGMUR DUASI gibi bize lutfolan ilahi bir mekanizma büyükleirmizin akılan gelmiyor...Belki de çağdaşlıklarına leke gelir diye kaçınıyorlar...



Yağmur duasının evde yapabilir miyiz?...Dostlarımızla...Bunun ön hazırlık şartları var mıdır?



Bir de sizden istirham ediyoruz;Yağmurumuzun bol bol yağması için bir gece özel olarak dua eder misiniz?..



..............



Umarım sorularımla zat-ı alinizi yormuyorum....



En derin şükran, minnet, hürmet ve muhabbetlerimle....



Mehmet DOĞRAMACI.


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Mehmet Doğramacı,


29.7.2007 tarihli mailinizi aldım.


Efendim, sizin mailinize kavuşmanın heyecanı, sevinci ve mutluluğu pazar sabahımı ışıkla, nurla doldurdu. Allah sizden razı olsun. Allah, bir gününüzü bin etsin. Gelelim sorularınıza:



1- Siz de takdir edersiniz ki tıpta bütün sorunlar yaraya tendürdiyot basmakla iyileşmez. Yerine göre operasyon da yapılır. Gerçek Hak ehilleri duruma göre hareket ederler. Öyle durumlar vardır ki çok ani, çok acele operasyonlar gerekebilir. Peygamberimiz, gelmiş geçmiş, gelecek insanlar içinde sevgisi, saygısı, edebi, zarafeti, inceliği herkesten fazla olan idi. Ama gün olmuştur bazı harplerde kılıcını çekmiş, ordunun en başında aslanlar gibi savaşmıştır. Günümüzün gerçek tasavvufa bigane insanları sanıyorlar ki Hak yolundaki insanlar şartlar ne olursa olsun yumuşacık, ipek gibi hareket ederler. Yok öyle şey. Onlar görevlerini yapabilmek için o yarım yamalak insanların sandıklarının aksine celallenirlerdi. Biliyorsunuz psikiyatrik vak’alarda bir şok tedavisi yapılıyor. Hastanın elini kolunu, ayaklarını sımsıkı bağlayıp, yüksek dozajda elektrik veriyorlar. O elektriğe muhatap olan hasta yatağında lastik top gibi sıçrıyor. O doktor belki o hastanenin en hassas, en ince ruhlu, en kibar insanı. Sineği bile incitmekten ödü kopan, ama tıbben gerekiyorsa, buna mecbursa hastasına da şok tedavisi yapmaktan uzak kalamaz. Eğer acır, aşırı şefkatli davranır, kıyamazsa görevini yapmamış olur. Gerek hukuk nazarında, gerek Allah’ın önünde suçlu duruma düşer, yargılanır. Böyle canım, cicimle, ah kuzum, vah kuzumla bütün hastalıkların iyileşeceğini sananlar gaflet, dalelet ve cehalet içindedirler. Günümüzde “evliya müfettişleri” var. Bunlar akılları ersin ermesin çocukluğundan itibaren bütün hayatını Allah yoluna harcamış insanları kırmaktan, incitmekten, üzmekten hiç mi hiç sakınmıyorlar. Kıldıkları üç beş namazla, okudukları yarım yamalak bir kaç kitapla kendilerini mana yolunda üstad sanıyorlar. Ve sonra hiç utanmadan, sıkılmadan yarın hesabını vereceklerini düşünmeden o Allah dostlarını insafsızca yargılıyorlar. Bazan daha ileri gidiyorlar, yargısız infazda bulunuyorlar. Onlar hüküm gününü düşünmeyecek kadar herşeyden habersiz, zavallı insanlar. Muhterem efendim, rahmetli Münir Derman Hazretleri de böyle zaman zaman insafsızca yargılanmış, O’nun mübarek kalbi incitilmişti. Merak ediyorum, yarın o kimseler bunun hesabını nasıl verecekler.


Sayın Doğramacı, bu konuda söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.



2- Efendim, burada çok ince bir nokta var. Bazı kimseler bu arada Vehhabiler, akılla her mes’elenin çözüleceğini sanıyorlar, öyle iddia ediyorlar. Esas yanılgı burada başlıyor. Akıl bizi bir yere kadar getirir. Akla ilahi planda verilen görev o noktada biter. Ondan sonra yola ancak aşkla devam edilebilir. Ne yazık ki, hala bu konuda tereddütler var. Bu tereddütlerin asıl sebebi akla verilen görevi bilmemekten, anlamamaktan, idrak etmemekten doğuyor. Nitekim miraç sırasında da Cebrail AS bir yere gelindikten sonra “Ya Resulullah, benim yolculuğum buraya kadar, bundan sonra devam edemem. Sonra yanarım” buyurmuştur. Mes’ele burada efendim. Kainatta her varlığa verilen bir görev var. Bu görevin daha fazlasını istemek bizi yanılgıya götürür.



3- Efendim, riyazat sade İslam dininde değil, diğer bütün dinlerde ve inanışlarda da vardır. Mesela Hindistan’ın Buda’dan sonra yetiştirdiği en büyük insan Mahatma Gandhi, riyazat yapardı. Günlerini bir bardak portakal suyuyla geçirirdi. Gayet tabi riyazat olmadan da mana yolunda yol alınabilir. Ama ibadetlerine, zikirlerine riyazatı da ilave edenler mana yolunda her zaman daha önde olurlar. Mesele bundan ibaret. Bizi gece namazına kalkmaktan engelleyen asıl neden nefsimize gerektiği kadar hakim olamamaktır. Açıkçası nefsin bir oyunudur. Ama bunu söylediğiniz zaman birçok aklı evvel bin dereden su getiriyorlar. Şuydu da, buydu da diye lügat paralıyorlar. Onlar ne derse desin, riyazata ve gece namazlarına devam etmeden ilerlememiz biraz güdük kalır. Realite bu. İsteyen kabul eder, isteyen etmez. Karar onların.



4- Efendim, o kitabı ben de gördüm. Okudum. Bunlar daha çok reklama dayanan, Amerikanvari bir hakikatın bir ucunu yakalayıp patırtı, gürültüyle satış yapıp, para kazanmaya meraklı kimselerin ortaya koydukları bir toz duman. Zaman zaman böyle kitaplar çıkıyor. Bir palavra, bir gürültü birilerinin ceplerini dolduruyor, sonra da unutulup gidiyor. Bu kitap da böyle. Evet, bir hakikat payı olabilir. Bazı sonuçlara ulaşılabilir. Ama bütün hayatı, varoluşu, kader alemini, mana alemini yalnız o bir cümleyle izaha kalkmak kimse darılıp gücenmesin biraz komik oluyor. Ne diyelim, bazı kimseler para kazanmasını iyi biliyorlar. Durum bundan ibaret.



5- Efendim, çok kıymetli bir operatör düşünün. Evleniyor, bir kızı oluyor. Onu çok iyi yetiştiriyor. Yavrucak tertemiz, pırıl pırıl, melek gibi bir genç kız oluyor. Bir gün maazallah hastalanıyor. Ayağı kangren oluyor. Şimdi kızını canı gibi seven bu operatör şartlar gerektirdiği zaman kızının o organını ameliyatla keser mi, kesmez mi? Kestiği zaman bu ne biçim baba, öyle babalık mı olur, merhametsiz adam, kaba adam diyebilir miyiz? Tıbben gerekiyorsa o kızını ölesiye seven baba herşeyi göze alacaktır. Aynı şekilde bizler tüm kainatı insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, eşyasıyla, cemadatıyla Muhammedi bir aşkla kucaklayarak evrensel boyutlara ulaşsak da kainatın nizamını bozan, insanlar kan kusturan, yaşlı, kadın, çocuk demeden gaddarca, insafsızca kan döken insanlara nasıl sevgi, şefkat, merhamet kollarımızı açabiliriz? Gayet tabi onları sevmeyeceğiz, onlara buğz edeceğiz. Bundan daha tabii ne olabilir? Olaya “evliya müfettişleri” gibi yarım yamalak, kendi cahil kafalarıyla bakan kimseler bu sözlerimizi de kabul etmeyecekler. Çelişki gibi görecekler. Bir hakim düşünün önüne bir sanık geliyor. Yapmadığı rezalet, almadığı rüşvet kalmamış. Şimdi hakim “maşaallah kardeşim, ne güzel rüşvet almışsın, fakir fukaraya ne güzel kan kusturmuşsun” mu diyecek? Yoksa gereken cezaya karar verip, onu hapse mi attıracak? Ne yazık ki bazı kimseler hayat karşısında bir türlü realist olamıyorlar. Okudukları üç beş kitapla kendilerini birşey sanıp ahkam kesmeye başlıyorlar. Olay bundan ibaret efendim. Siz, karpuz yerken kabuğunu da yiyor musunuz? Sanırım mesele anlaşıldı.



6- Yağmur duasını küçümseyen, onu çağdaşlığa sığdıramayan, öyle şey olur mu diyen insanlara söyleyecek bir tek söz kalıyor. Bizim çocukluğumuzda çok kullanılırdı: “Sen bu kafayla gidersen askere, hava alırsın tezkere”. Bunlar ne hayatı, ne insanı, ne varoluşu hiçbir zaman anlayamayan, anlayamayacak olan, önyargılarla dolu kimseler. Onlara sadece acınır.



7- Efendim, yağmur duası insanın en güzel, en asil dualarından biridir. Bunun belli bir mekanı yoktur. Yalnızken de olabilir, topluluk halinde de olabilir. Rahmetli hocam Münir Derman Hazretleri bir sohbetinde anlatmıştı. “Su” dedi, “dünyada ve cennette müşterek olan bir Allah’ın nimetidir. Hayat sudan yaratıldı. Suyla devam ediyor”. Almanya’da idim. Rahmetli Rana Hanımla beraber seyahat ediyorduk. Sıcak bir yaz günüydü. Susadım. Aradık, aradık bulamadık. Susuzluktan çatlamak üzereydim. Yolda UNESCO kültür müsteşarını gördüm. “Ne o Sabri Bey, hayrola, bir sıkıntılı halin var” dedi. Durumu anlattım. Bizi evine götürdü. Hanımı bize doya doya Fransız Eviyen suyu ikram etti. O günü hiç unutamam.



İlkokuldaydım. Okulumuzun yanında sucu Aziz Efendi vardı. Orda damacana ile su satılırdı. Yirmi altı çeşit içme suyu vardı. Meraklıları gelir, damacana ile alır, götürürlerdi. Dikkat ederdim, o sular gittikçe azalırdı. En son gittiğimde beş altı çeşide inmişti. Efendim, suyun çekilişini sadece bilgiç bilgiç “efendim, küresel ısınma” deyip bir bilinmeyeni, başka bir bilinmeyenle izah etmek bazı kimseleri tatmin edebilir. Birşey demiyorum. Beni tatmin etmiyor. Biz, Allah yolundan uzaklaştıkça Allah da su nimetini bizden uzaklaştırıyor. Yani bize bir ihtar var burada: “Siz bu küstah, bu saygısız ağzınızla cennet nimetine layık değilsiniz. Onu içmek sizin ağzınıza yakışmıyor”. Biliyorum bu izah bazı kimseleri müstehzi müstehzi güldürecek. Cahil adam diyecekler, ilkel adam diyecekler. Bunu adım gibi biliyorum. Bir gün evvel de kaba adam demişlerdi. Kabul, hepsi kabul. Ben dünyanın en ilkel, en cahil, en kaba insanıyım. Eyvallah. Hiçbir itirazım yok. Ama bu neyi değiştirir ki. Bırakalım, onlar kendi çağdaşlıkları içinde kurum kurum kurulsunlar. Biz de yerine göre birer birer, yerine göre gurup halinde dua edelim. “Allah’ım” diyelim, “Peygamberinin yüzü suyu hürmetine, içimizdeki temiz insanların aşkına su nimetini bizden eksik etme. O nimetini bizden esirgeme. İçimizdeki mübarek insanların, içimizdeki yeni doğan masum yavruların yüzü suyu hürmetine biz susuz bırakma Yarabbi, bizlerin o cennet nimetine layık hale gelmemizi nasip eyle Yarabbi” diye dua edelim.



Efendim, sorular herhalde burada bitti. Lütfedip gönderdiğiniz mailiniz beni ne kadar sevindirdi bir bilseniz. İçime nasıl su serpti, ferahlandırdı anlatamam. Tekrar görüşmek ümidiyle size ve yakınlarınıza, muhterem eşinize, baldızınıza selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hayır dualarınızı niyaz ediyorum.



Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]