TOPLUM OLARAK SADECE DOĞRU İNSANLARA İHTİYACIMIZ VAR- Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu
Okuyucu Mektubu
www.gonulsohbetleri.net/…/s…/Besparmakdaglarindakiefsane.ppt
Ekli dosyada (sesli), 1974'te Türk Ordusu'nun Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirdiğinde bir askerin, Beşparmak Dağlarının tepesine çıkardığı tank yer almaktadır. Anlatıldığına göre savaş sırasında düşmanı kovalayan Türk askeri, dağın tepesine tankı çıkarır, fakat savaş sonrasında komutan kendisine bu tankı indirmesini söyler. Asker indiremem der. Bunun üzerine komutan, askere, " o zaman bu tankı buraya nasıl çıkardın?" diye sorar. Asker, "savaş sırasında yol gözüme dümdüz göründü", der.
Demek ki, ülkemiz ve insanlık için iyi ve güzel şeyler yapmak istersek bu şekilde fizik kanunlarına aykırı olağaüstü şeyler gerçekleşebilir. Bunları düşünüp yazarken bir iki gün önce Sayın Başbakan'ın daha önceki iktidar mensuplarının bankaları hortumladıklarından söz ettiği aklıma geldi. Bu durumda ben de bir vatandaş olarak soruyorum: bu kişiler hakkında niçin yargı sürecini başlatmıyorsunuz? Eğer yasalar yeterli değilse niçin bununla ilgili yeni yasalar çıkarmıyorsunuz? Ayrıca şahsınız ve geçmişte İstanbul Belediyesinde birlikte çalıştığınız bazı milletvekilleri hakkında da dava dosyaları var. Dokunulmazlığınız olduğu için bu doslarla ilgili yasal işlem yapılamıyor. Yargılamayı kabul ederek niçin şahsınızı ve arkadaşlarınızı aklama yolunu tercih etmiyorsunuz? Yine niçin yolsuzlukla ilgili zaman aşımı kanununu, gelip geçen bütün iktidarlar gibi değiştirmeyi düşünmüyorsunuz?
Bir tasavvuf büyüğünün yanında, bir kişi, bir başka kişinin, kuş gibi uçtuğunu, bir başkasının suyun üzerinde yürüyebildiğini söyler. Tasavvuf büyüğü bu kişiye şunları söyler: "Bunlar keramet sayılmaz çünkü kuş da uçabilir, saman çöpü de su üzerinde yüzebilir. Oysa asıl keramet, her zaman her yerde DOSDOĞRU olabilmektir."
İktidar mensupları, keşke Müslümanlığı sadece baş örtüsüne ve beş vakit namaza indirgemeyip, bunları siyasi çıkar için kullanmasalardı. Bunun yerine devlet ve millet işlerinde dosdoğru olup yanlış işler yapmasalardı ve ülke halkının zararına ve çok uluslu şirketlerin çıkarlarına uygun olan Vakıflar Yasası, Tohum Yasası, Mayınlı Araziler Kanunları gibi yasaları çıkarmayıp özelleştirme adı altında Cumhuriyet döneminin sanayi yatırımlarını yabancılara satmasalardı. Kısacası Türk toplumunun lehine olan yasaları çıkarıp emperyalizme karşı direnebilselerdi, eminim kimse onların eşlerinin başörtüleri ile bu kadar ilgilenmezdi. Öyle olsa bile bunun toplum üzerinde hiçbir etkisi olmazdı.
Çok partili hayata geçişimizden beri Demokrat Parti iktidarının da yolsuzluklarından söz edilmiştir. Ben o zaman çocuk olduğum için bunu algılayabilmem mümkün değildi. Fakat A.P. İktidarı dönemlerinden itibaren yolsuzlukla ilgili haberlere tanık oldum. Sayın Demirel'in yeğenleri ile ilgili sunta yolsuzluğu gazetelerde yer aldı. ANAP döneminin yolsuzlukları dillere destandı. S.H.P.'li İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen döneminde İstanbul'da İSKİ yolsuzluğunu o dönemde akıl-baliğ olan herkes hatırlar. Mesut Yılmaz'ın Mavi Akımla( normal fiyatların en az 3-5 misli fiyatla doğal gaz alımı yaparak) Türkiye'yi Rusya'ya nasıl soydurduğunu biliyoruz. Çiller döneminin yolsuzlukları da kitle iletişim araçlarında yer aldı. Fakat her gelen iktidar, önceki iktidar mensupları ile çeşitli pazarlıklara girerek birbirlerini akladılar. Çünkü hepsi aynı yolun yolcusudur.
Ben hayret ediyorum. Bir ülkenin insanları ( sağcısı, solcusu, liberali, dincisi) yolsuzluk, hırsızlık konusunda birbirine bu kadar nasıl benzeyebilir? görülüyor ki, çeşitli grupların birbirlerine söyleyecek sözleri yoktur. Çünkü yolsuzluk ve hırsızlıkta gelen gideni aratmamaktadır. Aristo ta ilk çağlarda bunun çözümünü şu şekilde gösterir: "sadece bireyler değil toplum da devlet de ahlaklı olmak zorundadır"
İnönü döneminden itibaren Batı emperyalizmi eğitimimizi ve ahlakımızı satın aldığı adamlar vasıtasıyla bozmuş ve sonuçta ülkemizin ekonomik, kültürel ve zihinsel işgali gerçekleşmiştir. Belki de en kötüsü, zihinsel işgaldir. Onun için önce zihinleri işgalden kurtarmak gerekir. Bu işgalin gerçekleşmesinde mütareke medyasının etkisi çok büyüktür. Fakat sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra devlet televizyonunda da mütareke medyasının adamları 24 saat beyin işgaline hizmet etmektedir. Arasıra milli adamlar da T.R.T. programlarında görünse de bunlar, ötekilerin yanında devede kulak misali kalmaktadır.
www.gonulsohbetleri.net/…/s…/Besparmakdaglarindakiefsane.ppt
Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu