SABRİ BABA'MIZIN DİLİNDEN, AŞKLA BAĞLI OLDUĞU HOCASI, SON DEVRİN HAK AŞIKLARINDAN, KIRKLARDAN BİR VELÎ: OPR. DR. MÜNİR DERMAN HZ.
Sabri Baba ile Sohbet
-Efendim, Münir Derman Hazretleri ile tanışmanız nasıl oldu?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
Münir Bey o zamanlar çıkan “İslam” mecmuasında her ay yazı yazardı. O yazılara hayrandım. Birgün dergiyi telefonla aradım, yazar hakkında bilgi istedim. Eskişehirde operatör doktorluk yaptığını söylediler. Telefonla randevu aldım, Rana ile gittik, tanıştık, elini öptük. Bana bir fotoğrafını imzalayarak hediye etti. Ondan sonra her hafta Cumartesi öğleden sonra Rana ile Eskişehir’e onun sohbetlerini dinlemeye gider, Pazar günü dönerdik. Münir Bey çok özel bir insandı. Kırklardandı. Ölümünden önce açıklamıştı bunu.
-Efendim, Münir Baba’nın kıymetini sağlığında bilebildi mi etrafındakiler?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
Hayır. Ne gezer. Münir Bey’i gerçek anlamda anlayanlar çok ama çok ama çok az oldu. Eskişehir’de ona deli doktor derlerdi. Geceleri hastaların durumunu evinden hisseder, pelerinini giyer hastaneye koşarmış. Hemşire uyuyup kaldığı için bunalan hastalara yetişir, altlarına sürgü sürer, idrarlarını gider kendisi tuvalete dökermiş. Münir Bey, her zaman abdestli bulunurdu. Bize de hep sürekli abdestli olmamızı tavsiye ederdi. “Şartlar uygun değilse yanınızda teyemmüm taşı bulundurun, onunla teyemmüm abdesti alın” derdi.
Münir Bey’in sağ eli geceleri ışık yayardı bir fener gibi. Bu hassasına nasıl sahip olduğunu şöyle anlatmıştı: “Bir gün salgın hastalık başlayan bir köyden çağırırlar. Gider. O sırada tuvalet ihtiyacı olur. Köy tuvaletlerini bilirsiniz, dışardadır çoğu, yerden biraz yüksekçedir. Münir Bey girer, bakar bir sinek kuburun içinde çırpınıp duruyor. Bir an bile tereddüt göstermeden elini kuburdan içeri sokar ve sineği oradan kurtarır. Sinek elinden havalanır, uçar gider. “O günden sonra kubura soktuğum sağ elim karanlıkta fener vazifesi görüyor.” derdi.
-Efendim, galiba bir gün de iki şeridi arasına yüksek bariyer bulunan bir yolda yürüyerek karşıdan karşıya geçince, karşıda duran bir polis memuru gözlerine inanamamış. “Efendim,” demiş, “nasıl oldu da o bariyerlerden geçtiniz, hâlâ anlayamıyorum.” Münir Bey de gülmüş. “Bilmem ki yavrum” demiş.
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
Münir Bey çok kerâmetleri olan bir zattı. Çok heybetli idi. Bir Ramazan günü iftara eve misafirimizdi. O geleceği zaman dolaba buzlu su koyardık. Yarısı buz, yarısı su olan bardaktan içerdi. Çok az yemek yerdi. Yaz kış ince bir tişörtle dolaşırdı. O akşam içeri girerken gülümsüyordu. “Ne oldu Efendim?” diye sordum. İçeri girince anlattı. Yetmiş yaşlarında bir adamla karşılaşıyor gelirken. Adam iftar saatine çok az bir zaman kalmasına rağmen ağzında sakız çiğniyormuş. Münir Bey çok sinirlenmiş, adama yaklaşmış, dikkatle yüzüne bakmaya başlamış. Adam terslemeye kalkmış, “ne bakıyorsun” diye. Münir Bey de “Ben hayvanat mütehassıyım. Et oburlar yukardan aşağıya doğru çiğnerler, ot oburlar sağdan sola doğru. Sen hangi cinstensin diye bakıyorum.” Adam bunun üzerine iyice kızmış. O zaman Münir Bey de adama öyle bir bakışla bakmış ki adam korkup hemen dönmüş. Eğer bakmakta ısrar etseydi, orada yığılıp kalırdı. Münir Bey öyle celâlli bir adamdı çünkü...
Münir Bey, Rana’yı çok severdi. Rana’nın elinde ekzama vardı. Bana birgün “Sabri,” dedi, “dua etsen de şu ekzemam geçse, çok rahatsız ediyor.” Ben de “Münir Bey’e söyleyelim.” dedim. Eskişehir’e uğurlamak için tren garındaydık. Orda rica ettik kendisinden. Hemen oracıkta parmağını yalayıp, Rana’nın elini meshetti. Rana’nın eli ondan sonra günlerce gül koktu. Ekzemadan eser kalmadı.
-Efendim, Münir Bey’i sağlığında bizzat tanımış bir kimse “Münir Bey ameliyatlarını bıçaksız yaparmış” demişti. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
Onlar elsiz de ameliyat yaparlar yavrum...
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
HEPSİNİN AZİZ RUHLARINA FATİHALARLA.