SABRİ BABA'DAN SELAM VAR
AMAN GAYRETİ BIRAKMA!
Kıymetli yavrum,
İçimizde uyuklayan ve uyanmak için bir temâs, bir ses, belki bir kelime bekleyen nice gerçekler vardır. Bunların yanında kafa ile öğrendiğimiz, hafıza yardımı ile saklamaya çalıştığımız bilgiler ne kadar sönük, ne kadar zavallı kalıyor. En olmayacak gibi görünen nedenlerle, bazen bir bakış, bir davranış, bir ses tonu ile birden düğümlerin çözüldüğü oluyor. Yıllarca önceydi. Bir akşamdı. Danıştay’dan çıkıyordum. O gün beni üzen, kıran, inciten bazı durumlar olmuştu. Çok zor yürüyordum. İçimde gittikçe büyüyen bir bezginlik, bir sıkıntı vardı. Dudaklarımda Yunus’un mısraı, mırıldanıyordum. “Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı” diyordum. Birden Danıştay’ın önündeki parkın bahçıvanının sesini duydum. Anadolu’nun o yiğit, o mert çocuğu, sevgili Mustafa “Merhaba Sabri Bey nasılsın?” dedi. Sesi yeni doğan güneşin ilk ışıkları gibi idi. Huzur veren, sükûnet veren, dinlendiren bir ses. O seste hiçbir sun’îlik, samimiyetsizlik, riyakârlık yoktu. Yeni yağmış kar gibi bembeyaz, tertemizdi. Birden içimin ışıdığını, aydınlandığını hissettim. Sıkıntılarım duman gibi dağıldı. Yok oldu. Kendimi çok ama çok güçlü hissettim. Düşünün efendim, bir hatır sorma deyip geçmeyelim. Bazen bir hatır sorma hasta insanı iyileştirir, mutsuz insanın içini ışıkla, renkle doldurur. Allah küçük şeylere büyük görevler yüklüyor. Bazen gurura kapılanlara dersleri âciz kullarla veriliyor. Ebabil kuşları, Kâbe’yi yıkmak için gelen Ebrehe ordusuna, küçük kızgın taşları minicik gagalarıyla fırlattılar.
Evrene baktığımızda ilk görülen şu oluyor. Her şey Allah’ın sonsuz incelikte, akıl almaz düzendeki plânının bir unsuru. Ve her şey Allah’ın birliğini ilân ediyor. Var olan Hak’tır, gayrısı yoktur. Bir küçük fidan, yumuşak kökleriyle toprağı, bazen kayayı bile delip geçiyor. Bugüne kadar gökten kaç trilyon kar tanesi yağdıysa hepsinin geometrik şekli, estetik güzelliği birbirinden farklı. Adalette parmak izi çok önemli, çünkü birbirinin aynı iki parmak izi yaratılmamış. Tabiatta tekerrür yok. Her oluş birbirinden farklı. Bazen makinede küçücük bir parçanın kırılması, bir trenin raylarda yoluna devam etmesine engel olur. Bazen minicik bir kıvılcım tonlarca odunu yakar kül eder. Büyük servetler, küçük israflarla erir. Bazen sıcak, içten, yumuşak bir ses tonu, bir katili, bir caniyi, bir hırsızı hidayete götürebilir, ışığa kavuşturabilir. Çoğumuz şahit olmuşuzdur. Bazen hırçın, kaba, saygısız, küstahça bir davranış bir çuval inciri berbat edebilir. Kalbin kapısını kilitleyebilir, karşıdaki insanı ömür boyu küskün, kırgın, incinmiş yaşatabilir. Polisteki, adliyedeki vakaları inceleyin. Çoğuna ufacık, ama ufacık bir söz, bir bakış, bir davranış neden olur. Kaleyi fethetmek için bir menfez yeter. Hayatta her şey ince bir hesap üstüne kurulmuştur. Bir bardak çaya on iki şeker koyarsanız o çay içilmez. Denge bozulmuştur. Sağlıklı, olgun, kâmil insanlar her şeye değerince yer vererek hiçbir şeyi ne gözde büyütüp ifrata giderek, ne küçük görüp hiçe sayarak orta yoldan ayrılmazlar. Çünkü işlerin hayırlısı vasat olanıdır. Huzur, sükûn ve mutluluk içte sağlanan dengenin meyvesidir. Sevâbı ve günahı eşit olan bir insanın yapacağı minicik bir iyilik, bu eşitliği bozuverir, lehe çevirir; susam tanesi kadar iyilikten ne çıkar deme. Bazen seni o minicik iyilik ve güzellik kurtarabilir. Gayreti bırakma. Her mekânda ve her zamanda daima daha iyiye, daha güzele doğru yürüyelim. İnsanların en büyüğü, en yücesi, “Elinde bir hurma fidanı varsa, kıyamet kopuyor da olsa, onu hemen dik” buyuruyor.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.