Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna.
Gönderen : Cansu
Tarih : 2/14/2018 12:39:19 PM


.


Çok Kıymetli Büyüğüm Sabri Amcacığım,


Üniversite ortamında her türlü insan mevcut. Geçen sınıfta bir arkadaşımız çocuk dergileri hakkında bir sunum yapıyordu. Dergilerden örnekler verirken Diyanet Çocuk Dergisi diye bir dergiden de bahsetti. Sınıftan bir arkadaşımız: "Aaaa öyle bir dergide mi var? Nasıl olur böyle bir şey? Nasıl yani çocuklara dinle ilgili şeyler mi öğretiyorlar? Ne kadar komik!" gibi şeyler söyledi ve ben o an çok üzüldüm. Neden insanlar çocuklarına dinle ilgili bilgiler vermekten çekinsinlerki? Neden dinle ilgili bilgileri öğretmeyi gericilik olarak algılıyorlarki? Ve bu insanlar nasıl oluyorsa Atatürkçülük kavramını dinsizlikle aynı görüyor ve Allah'ı tamamen geri planda bırakıyorlar. Bu arkadaşımız da sınıfta en başarılı öğrenci ama bu bakış açısı beni çok üzüyor. Ben yarın kendi çocuklarım olduğunda onların her yönden donanımlı olmalarını istiyorum. Dinimiz İslamında gereklerini ellerinden geldiğince yerine getirmelerini isterim. Çok değerli büyüğüm günümüz toplumunun bu iç karartıcı havasında bize güneş olduğunuz için çok teşekkür ediyorum.


Sevgi, Saygı ve Hürmetlerimle.


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Cansu Hanım,


Kıymetli yavrum, üzüntülerinde çok haklısın. Ama neylersin ki Türkiye’de realite bu. Daha bugüne kadar hiçbir Türk aydını Atatürk hakkında ciddi, blimsel bir eser yazamdı. Atatürk’ü insanlara tanıtamadılar. Hatta birçok yazar yanlış tanıttılar. Atatürk, kesinlikle dine, hele İslamiyete karşı değildi. Atatürk’ün karşı olduğu yobazlıktı, gericilikti, dar kafalılıktı, hurafeydi, batıl itikadlardı. Ama bazı yazarlar onu yanlış tanıttılar. İngiltereden Lord Kinros diye bir zat geldi. On yıl geceli gündüzlü araştırmalar, incelemeler yaptı. On beş yıl sonra Atatürk hakkındaki eserini verdi. Ne yazık ki ülkemizde bugüne kadar öyle ciddi, bilimsel, sistemli araştırmalara ve incelemelere dayanan bir eser verilmedi. İnşallah siz gençler arasından böyle ciddi araştırmacılar çıkacak. Ve onlar yıllarını vererek bilimsel çalışmalar yaparak eserlerini verecekler.


O sınıf arkadaşınızın Diyanet Çocuk Dergisine gülmesi sadece onun cehaletini, ilkelliğini, basitliğini, zavallılığını gösterir. Zavallı diyorum. Çünkü o da bir kurban. Çocuğa ne verilirse küçük yaşta verilir. ben, üç buçuk yaşında okuma yazma öğrendim. Bir kuruş harçlığım vardı. Onunla hergün gazete alırdım. Günlük olayları takip ederdim. Makaleleri okurdum. Değer verdiğim yazıları keser, zarfların içinde saklardım. İlkokula başladığım zaman bir kitaplık dolusu kitap okumuştum. Bu şekilde başlayan çalışmalarım beni Türkiye’nin en kültürlü insanı olmaya götürdü.


Sevgili yavrum, bir atasözü var: “İnsan yedisinde neyse, yetmişinde de odur” . Ne yazık ki bu atasözü de bizim sözde aydınlarımızı uyarmıyor. Aslında çocuğa ne verilirse yedi yaşına kadar verilir. hergün gazetelerde okuyoruz. Bir anneyi kesmeyi modası başladı. Bu annelerini kesen çocuklara çok küçük yaştan itibaren dini terbiye verilseydi böyle olur muydu? Neden Türkiye boşanmalarda hep rekor kırıyor? Küçüklüğünde dini terbiye almamış çocuklar büyüdüklerinde birbirlerinin kıymetini bilmiyorlar. Birbirleri üzerinde tir tir titremiyorlar. Evlilik, öyle kutsal bir beraberlik ki temeli sadece sevgiye, saygıya, şefkate, edep, zarafet ve inceliğe dayanıyor. Daha nikah memurunun önünde birbirinin ayağına basmak için tepişen kimseler nasıl birbirlerine saygı duyabilirler? Nasıl birbirlerine edeple, incelikle şefkatle, ihtimamla bir sanat eseri gibi eğilebilirler. Ben, o sınıf arkaşına kızmadım, gücenmedim. Sadece ona acıdım. O zavallı bir yavrucak. Önyargılarla yetişiyor. Göreceksin bak, o kimse sağlıklı, mutlu, başarılı çocuklar yetiştiremeyecek. Çünkü hayatı, insanları, varoluşu hiç mi hiç tanımıyor. Ondan olsa olsa sözümona evlerden uzak bir Türk aydını yetişir.


Değerli yavrum, sakın fikirlerinden dolayı kimseyle kavga etme. O onun fikridir, onun inanışıdır de, üstünde durma. Biz, başkalarının fikirlerini ille de kabul etmeye hiç mecbur değiliz. Ama onlarla küsüp darılmaya da gerek yok. Kur’an-ı Kerim’de “Ben inanmam sizin inandıklarınıza, siz de inanmazsınız Benim inandıklarıma, Benim inancım bana, sizin inancınız size” buyruluyor. Aman yavrum bu ayeti unutma. Hep hatırla. Kimseyle kavga etme.


Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Yeni maillerini bekler, selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.



Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]