Hürmetle ellerinizden öpüyorum... İnşallah dizlerinizin ağrısı iyileşmiştir. Allah'tan size acil şifalar diliyorum.
SABRİ BABA ile Fenerbahçe Sohbetlerinden (Temmuz 2008)
Sabri Tandoğan Efendi Hz:
Japonlara göre, insana en çok huzur veren renk, portakal rengi imiş.
Mavi renkte, huzur, sükun veriyor. Kırmızı renk insanı heyecanlandırıyor... Mor ise daha çok hayalperest, romantik insanların sevdiği bir renktir. Gri renk uyku getirir.Mesela, müşterisi çok lokantalar griye boyatırmış. Adamın hemen uykusunu getiriyor. Hemen kalksın başka müşteri gelsin diye.
Soru; karı koca arasında sevgi ifade edilmeli mi?
Cevap; "Ben 44 yıl içinde sadece bir tek gün o da onu denemek için Rana'ya "Seni seviyorum" demedim. Rana, akşam eve geldiğimde elini alnıma koydu. "Sabri'ciğim sen bugün hasta mısın"dedi. "Ne oldu Rana dedim..."Daha ne olsunki, bugün bana seni seviyorum demedin. "dedi.
44 yıl her Allah'ın günü ona " Rana, seni çok seviyorum" dedim.....İyi ettim mi?
-Çok iyi etmişsiniz Efendim.
-Mesela ben bulaşık yıkarken, arada kaşıkları, çatalları, bardakları severim. Okşarım. Öperim. Onlarla çik tu çik yaparım... Ondan sonra gardrobumu açarım. Onlara ilanı aşk ederim. öperim, okşarım. Öyle yavrum karşılıklı sevgi.....Bazı kazık gibi eşek herifler var. "Seni seviyorum demeye ne gerek var.Onunla evlenmem sevdiğimi göstermiyor mu? diyor. Sen birgün yemek yiyorsun, ertesi günü niye tekrar yiyorsun. Yedin işte... Bir ömür boyu yetsin sana...
(Borsaya para kaptıran bir kardeşimizin itirafı üzerine açılan sohbetten)
Ömer Bedrettin olsaydı şimdi şöyle derdi. "Kız Ayşe , güzel Ayşe, halıyı sen ger Ayşe;O zengin çocuğunu sana vermezler Ayşe"
Ayşe şehirde bir halıcı kız. Tezgahta halı örüyor. Gönül bu ya...!Ağanın oğluna gönlünü kaptırıyor. Yanıp yakılıyor ağanın oğlu için. Türküler çağırıyor. Bu Ömer Bedrettin'in kulağına gidiyor. Oda bu şiiri yazmış.
Zengin çocuğu zengin çocuğu ile evlenir. Borsadaki parada bizim gibi garibanı bulmaz yavrum. Çünkü bizim kulağımıza geceleyin kimse tiyo fısıldamaz. Biz saf, saf gazeteyi okuruz. O gazeteye göre hareket ederiz. Halbuki o gazetede bizim gibi enayilerin 3 kuruşunu elinden çekmek için planlar yapmıştır. Olay bu yavrum. Yani benim kendilerini çok, çok akıllı kabul eden, nice tanıdığım, yakınım hep borsaya girdiler ve kaybettiler. Hemde feci şekilde... Ellerindeki üç kuruş da gitti.
"Hani Yonca Evcimik'in bir şarkısı vardı. Nakarat bölümünde;"Kendine gel, sen haddini bil "... diyordu. O hattı zatında hepimize hitap ediyor.
Danıştay'a bir kız girmişti. Daktilo olarak... Gecekonduda oturuyor. Çok fakir bir ailenin kızı. Birileri yardım etti. Daktilo olarak girdi. Kız çok iddialı, “Ne yani benim neyim eksik, ben niye Rahmi Koç'un karısı gibi giyinmeyeyim”. dedi. "Ya ... sen daktilosun...Eline geçen üç kuruş para...Sen nasıl Rahmi Koç'un karısı ile aşık atarsın. Ne oldu sonra...? Borçlandı... Borçlandı... Ödeyemedi. İcraya verdiler. Maaşına haciz geldi.
Danıştay'ın en şık giyinen insanıydım.Bazı kimseler benim kıyafetlerim için çetele tutardı. Hergün değişik giyinirdim. Topyekün elbise, gömlek, kravat, çorap, kol düğmeleri hatta kravat iğnesi... O zamanlar kol düğmesi de kravat iğnesi de takılırdı.
Ama ben bir kere Vakko'dan alışveriş yapmadım. Herkesin en çok beğendiği kravatlarım da, benim işportadan aldıklarımdı. Bazen işportada o kadar güzel kravatlar olurdu ki... Mesela bir tüccar malını tasviye ediyor, işportaya çıkartıyor. En lüks mağazadan alamayacağın kravatı oradan 5 liraya alıyorsun. Ama o ana mahsus ertesi günü bulamazsın. Vakko da bir kravat 125 lira. E niye vereyim. Zaten verememde.Paramda olsa gene vermem. Bana aptallık gibi geliyor. 125 liraya kravat mı olur yani insaf...Yani sen haddini bileceksin...Sen bir daktilo memurusun...
-Şimdi de çok şık giyiniyorsunuz. Televizyonda da her hafta dikkat ediyoruz birbirinden şık kravatlar takıyorsunuz.
- Onun arkasında, yılların tecrübesi var. Ben ilk kravatı Orta 1'de taktım. Bir takım elbise yaptırdılar annem , babam... 1 gömlek, 1 kravat aldılar. Pazartesi, onu taktım, Salı günü elim gitmedi. Ben hergün aynı kravatımı takacağım dedim. Ne yapayım. Anneme, babama söylemeyede utanıyorum. Tuttum, 1 hafta öğle yemeği ve otobüs paramı biriktirdim. Yürüyerek gidip geldim. Öğleleride aç kaldım. O biriktirdiğim para ile 2.kravatımı aldım. 12 günde bir değişik takıyordum. Sonra ondan da usandım. Gene para biriktirdim. 1 hafta otobüse binmedim. Aç kaldım.3.kravatımı aldım. Yani daha 1 ayda 3 kravatım olmuştu...
Değerli Babacığım... Satırlarıma izninizle şimdilik son verirken, size ve tüm dostlara sevgi ve saygıların en içten gelenini sunuyorum. Hatalarımızı affetmeniz umuduyla sağlıklı, hayırlı günler diliyorum... Müsaadenizle...
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, mailin beni eski günlere götürdü. O günleri bir daha yaşadım. Ne güzel bir üslubun var. Orhan Pamuk senin taleben bile olamaz. Ellerine sağlık. Yeni maillerini bekler selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.