Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : İnsan bu meçhul...
Gönderen : Safiye Erbil
Tarih : 2/17/2018 11:30:42 PM


.


Merhaba Efendim,


Dün YOYAV'da yaptığınız konuşmada yine bütün dinleyenleri manevi olarak yıkadınız, arındırdınız, temizlediniz, yükümüzü hafiflettiniz. Dışarıya adım attığımızda: Bir an yaşadık bir ömre bedel diyoruz, hayret, hayranlık, farkındalık ve ibadet huzuru içinde ayrılıyoruz. Aynı durum aynı etki aynı hisler televizyon sohbetinizden sonra da yaşanıyor.


Allah cümle kurmaz kurdurtur sözü sizde tam tecelli ediyor. Hergün biraz daha yaşanmaz hale gelen dünyada siz bütün varlığınızla "Ey insanlar dünyanızı güzelleştirin ki ahiretinizde güzel olsun" diyorsunuz.


Sözün özü Siz Cemal + Celal = Kemalsiniz.


Bütün insanların sizin aşkınıza ve ışığınıza ihtiyacı var. Size layık olanlara ne mutlu.


Saygılarımla


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Safiye Erbil,


25.2.2007 tarihli mailinizi aldım. Efendim, Cumartesi günkü konferans nedeniyle hakkımda yazdığınız güzel duygular ve düşünceler için çok teşekkür ederim. Yalnız, müsaadenizle bunların hiçbirini üzerime almadım. Çünkü ben, hiçbir özelliği olmayan, sıradan, basit, kusurları ve hataları başından aşmış, günahkar bir insanım. İnşallah lütuf buyurup yazdıklarınız benim için bir dua olur.


Ne güzel birşey, insanlara nakış iğnesinin ucunun binde biri kadar da olsa faydalı olabilmek. İnşallah öyledir. Sırat köprüsünden geçerken onlar inşallah yar ve yardımcımız olur. Yunus ne güzel söylüyor


“Sana derim ey hoca


Sırat köprüsü nice


Kıllardan daha ince


Geç derlerse ne dersin?



Yoğ ise amalimiz


Fayda vermez malımız


Kabirde sualimiz


Ver derlerse ne dersin?



Miskin Yunus, sen seni


Bir adam mı sanırsın


Halini, miktarını


Bil derlerse ne dersin”



Efendim, bana kalırsa Sırat köprüsü ta bu dünyada başlıyor. Öyle zor, öyle çetin bir dünyada yaşıyoruz ki yanımız, yöremiz hep tehlikelerle, uçurumlarla dolu. Hani çocukken oyun sırasında “sağım, solum, önüm, arkam sobe” derdik. Şimdi de bakıyoruz sağımız, solumuz, önümüz, arkamız hep tehlikelerle dolu. Sanki çevrede birçok şey bizi kirletmek, özümüzden uzaklaştırmak için seferber olmuş, elbirliği etmişler üstümüze üstümüze geliyorlar. Bizler de ne olur bu “büyük savaş” içinde hiç olmazsa aynı safta giden insanlarla güzel güzel geçinelim, onları kırmayalım, onları incitmeyelim. Çünkü günümüz insanları o kadar acılar, ıstıraplar içindeler ki bazı insanlar tarafından o kadar hırpalanmış, örselenmişler ki bir de biz birtakım varsayımlarla onların üstüne, üstüne gitmeyelim. Onları kırmayalım, incitmeyelim. Hayata küstürmeyelim. Onlara


“Kalbim, uçurumlarda açan bir çiçek


O kadın, bu kalbi nerden bilecek?”


dedirtmeyelim. Cephede yan yana savaştığımız insanların bir kısmı acılar, ıstıraplar içinde kıvranırken, bir yara da biz açmayalım onlara. Şu toplumda o kadar şeyler yıkıldı ki, devrildi ki artık insanlara tutunacak bir dal bile bırakılmıyor. Nurettin Özdemir bir şiirinde


“Dal mısın, kırılan nedir içimde?”


diyor. Artık insanlarda hata bulmak, kusur aramak devri bitti. Şimdi bir kimsede bir manevi güzellik gördüğümüz zaman “Allah Allah nasıl oluyor, böyle bir çevrede, bu insan bu güzelliğini koruyabilmiş?” diyeceğimiz dönemde yaşıyoruz. Bir halk türküsünde


“Benim derdim bana yeter


Bir de sen dert katma bülbül”


deniliyor. İşte şimdi o zamanı yaşıyoruz. Herbirimiz hayat yolunda yürürken çeşitli yaralar almışız. Istırap içindeyiz. Gözyaşımız dinmiyor. Mütemadiyen bizi incitenler, kıranlar, üzenler, ağlatanlar çıkıyor. Hepimiz misafiriz, ayrılık günü ne zaman bilmiyoruz. Belki yarın, belki yarından da yakın. Ne olur, böyle durumlarda daha dikkatli davranalım. Gönül kırmayalım. Çocukluğumda alış verişe gittiğim mahalle bakkalının duvarında bir levha vardı:


“Kırma insan kalbini


Yapacak ustası yok”



yazıyordu. Kainatın en büyük şairi Yunus Emre’de



“Bir kez gönül kırdın ise


Bu kıldığın namaz değil


Yetmiş iki millet dahi


Elin, yüzün yumaz değil”



diyor. Ne olur, bu gibi dönemlerde ve ortamlarda birbirimize karşı daha hassas, daha dikkatli olalım. Birtakım önyargılarla insanları incitmeyelim. Bizim vardığımız yargı, bize göre doğru olabilir. Ama yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda hata ettiğimizi, yanıldığımızı, gaflet içinde olduğumuzu anlarsak ne olacak? O zaman kim bizim elimizden tutacak? Kim bizim gözyaşımızı silecek. Rahmetli Hocam Münir Bey: “Kendini örseleme, yazıktır” derdi. Bu söz, bizim için de karşımızdaki insan için de bahis konusu. Bir kimseye onun aklından, hayalinden bile geçmeyen bir fiili isnad ettiğimiz zaman sesimizin tonundan, yüzümzün rengine kadar birçok özelliğimizi değiştiriğimiz takdirde, ya hata ediyorsak, yanılıyorsak bize de yazık değil mi? Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifi var.


“Olgun, kamil bir insan, başkalarıyla hoş geçinen, başkalarının da kendisiyle hoş geçindiği kimsedir” buyuruyor.


Efendim, ne olur, dua buyurun bizler de ömrümüzün geri kalan günlerini hadislerin ışığında devam ettirelim. Yunus kesin tahlil raporunu sunuyor.


“Hiç kimse bilmez bizi


Biz ne işin içindeyiz”



diyor. Alexi Carel “İnsan, bu meçhul” diyor. Atila İlhan



“Anladım imkansız şey


Bir insanın bir başka insanı anlaması”


diyor. Bizler de hemen yargıya varmaktan kaçınalım, ölçülerimizi daha geniş tutalım, daha toleranslı olalım. Ve Kur’an-ı Kerim’deki bir Ayet-i Kerimeyi unutmayalım:


“Bir insanı öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir”



Ve nihayet bütün bunları bir kenara koyalım, Yunus Emre gibi “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyelim. Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi



“Ben cihanın altın terazisine


Ağırlığımca sevgi vermişim


Ses edin uzak milletlerin gençleri


Bütün antenlerimi germişim...”



diyelim. Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan


Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]