.
SÖZ OLA KESE SAVAŞI, SÖZ OLA KESTİRE BAŞI
Kıymetli yavrum,
Yunus Emre bir şiirinde ne güzel belirtir:
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ide bir söz.”
Bazen bir söz insan kalbinde ebediyen kanayacak bir yara açabilir. Bazen bir söz, ümitsiz bir hastayı bile ayağa kaldırabilir. Bir sözle intihardan vazgeçen insanlar vardır. Yıllarca önceydi. Bir akşam Danıştay’dan çıktım, karşıdaki büfeye gittim. Gazete alacaktım. Benden önce genç bir insan vardı sırada. Büfeciye yaklaştı, iki tüp aspirin istediğini söyledi. Ses tonu beni ürpertmişti. Sanki onları içip intihar etmek istiyor gibiydi. Yanına yaklaştım. “Bak yavrum” dedim, “karşıdaki binayı görüyor musun?” “Evet,” dedi. “Ben eşimle beraber orada çalışıyorum. Geçen gün başı ağrımış, aspirin almış. Akşam midesi kanama yaptı. Günlerce ıstırap çekti. Aman aspirinleri dikkatli kullan. Allah seni esirgesin.” dedim ve paltosunun üzerinden sırtını sıvazladım. Ertesi gün heyetten çıktım, dinlenmek için odama gittim. Biraz sonra kapı çalındı. Bu genç insan kapıdan başını uzattı, “Efendim, girebilir miyim?” dedi. “Buyurun,” dedim. Elinde bir buket vardı, “Size getirdim” dedi. Yüzüne baktım, nerden gerekti gibilerden. Genç anladı. “Efendim” dedi “ben hayatımı size borçluyum. O aspirinleri intihar etmek için almıştım. Ama siz sıcak ve yumuşak bir ses tonuyla beni uyardınız. Öyle duygulandım ki, eve gittim. İlk işim o aspirinleri çöpe atmak oldu. Size teşekkürlerimi bildirmeye gelmiştim.” Bu hadise beni de çok duygulandırdı. Gözlerim yaşardı. Ve yıllarca unutamadım. O sözde nasıl bir güç var ki, yerine göre insana hayat veriyor, yerine göre insanı hayata küstürüyor. Demek ki sözü çok dikkat ederek söylemek gerekiyor. Nice kavgalar, dövüşler, nice yaralamalar, cinayetler, nice ayrılıklar boşanmalar, nice dargınlıklar, kırgınlıklar hep bir sözle başlıyor. Bu kadar önemliyken söz söylemek ve yerine göre sükût etmek bile çok etkili bir cevap oluyorken, bu ardı arkası gelmeyen münakaşalara akıl, sır ermiyor.
Dikkat edin münakaşayı seven insanların arka planında korkunç bir ego, ürpertici bir nefis vardır. Aslında münakaşalarda çarpışanlar nefislerdir. Ben daha üstünüm , ben daha akıllıyım, ben daha çok bilirim teraneleri nefsin azgınlığından başka nedir? Ne kadar enteresan, insanoğlu, “ben” diye, “ben” diye çırpındığı sürece büsbütün çukura gidiyor. Ama farkında değil. Tatlı, güzel, efendice bir sükût, muhatabını edeple, saygıyla, huşû ile dinlemek insana neler kazandırır, bunu bir bilebilsek. “Bilmem diyen öğrenir, bilirim diyene ne verilir” sözünde öyle bir incelik var ki, insan ister istemez etkileniyor.
Çevremize dikkat edelim, münakaşayı çok seven insanlar genellikle kaba, hoyrat, saygısız, insanlardır. Onların bütün derdi, kendi nefislerinin üstün olduğunu dünyaya kabul ettirmektir. Ama bilmiyorlar ki, kendi kuyularını kendileri kazıyorlar. Bu tür insanlardan çevre yavaş yavaş bıkıyor, usanıyor, ellerini eteklerini çekiyorlar. Ve onlar bir gün yapayalnız kalıyorlar. Kendi yalnızlıkları içinde kahroluyorlar. Çünkü yalnızlığını güzelliklerle, inceliklerle doldurabilmek herkesin harcı değildir.
Zaman zaman bazı sorulara muhatap oluyoruz: “Efendim”, diyorlar, “biz bu münakaşa huyundan nasıl vazgeçelim?”. Onlara söylenecek tek söz vardır: “Nefislerinizi Müslüman edin”. İnsanı münakaşaya götüren hep nefis değil midir? Hep şuuraltından gelen bir üstünlük duygusu değil midir? Peki kardeşim üstün olsan ne olacak, neyi halledecek? Farzet ki bütün münakaşaları kazandın. Gururun bir kat daha katmerleşti. Peki halledilen nedir? Üstelik bu durum bize bir mutluluk, bir güzellik, bir hoşluk kazandırabilecek mi? Hiç sanmıyorum. Sıkıntılarımız, huzursuzluklarımız daha çok artacak, daha bedbin, daha karamsar, daha ekşi yüzlü bir insan olacağız.
Takvimden yapraklar boyuna düşüyor. Yıllar birbirini takip ediyor. Biraz daha mukadder akıbetimize yaklaşıyoruz. Daha derlenip toparlanma zamanı gelmedi mi? Ya aniden işte buraya kadar denirse bizlere de yazık olmayacak mı? Herhalde bazı kimselerin kendilerine çeki düzen vermeleri için bekleyecekleri ne kaldı? Allah bizlere de, dünyadaki bütün insanlara da hayırlı bir şekilde imân ile çene kapamayı nasip etsin.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.