Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Unutulmayacak insan: Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver.
Gönderen : Ayla.
Tarih : 3/14/2018 11:15:45 PM


.


Değerli Büyüğüm,


En son Lale'nin Saltanatı yazımda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver hocanın The Tulıps of Turkey kitabından bahsetmiştim. Daha önce de okuduğum, “Süheyl Ünver Hoca’dan Notlar “ (Menakıb-ı Süheyl Ünver Hoca) yazarı Yrd.Doc. Dr. Zuhal Özaydın olan ve Türk Tıp Tarihi Kurumu yayını olan kitabı okuyunca sizin mümtaz şahsiyetinizle, Süheyl Hoca arasındaki benzerlikleri yazmak istedim efendim. Örneğin, Süheyl Ünver Hocanın sık sık söylediği "Kağıt kalemi olmayanla ahbabu yaranı kabul etmeyin", "Toplumuzun hastalığı şifahilik", "Hicbirşeyi aklınızda tutmaya heves etmeyin, aklınız uşağınız değil, yazın" sözleri ve duyduklarımızı yazmamamızı kültürümüze ihanet kabul etmeleri. Süheyl Hoca yazmayanlarla konuşmazmış. Efendim, sizin de daima yanınızda kalem ve not defteri taşıdığınızı düşündüm. Kızılay'da minik bir kızın"Dostum beni ansın da, acı fındıkla ansın" sözünü bile yazdığınızı ve bizlere onun gibi nice güzellikler öğrettiğinizi düşündüm.


Süheyl Hoca "Barboros'un bir minyatürünü yapan Nigari icin "Nigari'nin ruhuna bir fatiha okurum ama , onun tanıyanlara okumam, onun hakkında birşey yazmamışlar, Kanuni'nin sohbet arkadaşının mezarını bile kaybetmişler" , sözleri. Sizin, bizlere yazarak tanıttığınız Şekerci Şükrü Amca, Boyacı Osman Efendi, Azize Anne gibi değerli büyükler ve Yunus Emre, Mevlana, Abdulkadir Geylani Hz.leri gibi evliyalar ve Sevgili Peygamberimiz. Benim daha önce bilmediğim değerli hocanız Dr.Münir Derman Hoca'yı anmanız, yazmanız, bizlere öğretmeniz. Rana Annemiz'in “Günlüğümden” kitabı ile onun yüceliğini anlayabilmemiz ve onun gibi hanımefendi olabilme konusundaki öğütleriniz. Allah sizi başımızdan eksik etmesin.


Süheyl Ünver Hoca, kuru bir sevme sözcüğünden de hoşlanmazmış. O'nun icin hayranlık, aşk önemli imiş. Orneğin,"Istanbul'u severiz, ama kac kapısı var bilmeyiz, mazimiz parlaktır diyoruz; sonra Süleymaniye Camii'ne gitmiyoruz, mazimizdeki yüzlerce konuyu ihmal ediyoruz." diye kızarmış. Kültürümüz konusunda sizin duyarlılığınız aynı parelelde efendim.


Süheyl Hocanın insanlara değer vermesi hakkında bir olay: Eski Taksim Belediye'sinde düzenlenen bir geceye Süheyl Hoca ailesiyle birlikte katılır. Ünlü bilim adamlarının da katıldığı geceye Yahya Kemal Beyatlı da gelir. Salona girişte kimse, Yahya Kemal Beyatlı'yı karşılamaz, Beyatlı bu kayıtsızlık karşısında geri dönerken, Süheyl Hoca büyük şairin yanına gider ,"Efendim, sizi evinizden alamadım, özür dilerim." diyerek, masasına davet eder. Beyatlı, Süheyl Hocanın bu inceliği ve kendisine reva görülen kayıtsızlığı şu sözlerle ifade eder,"Süheyl, bütün dünya senin peşinden gelseydi".


Değerli Hocam Sabri Tandoğan, ben de diyorum ki izin verirseniz, "Bütün dünya sizin peşinizden gelsin inşaallah". Sizin, sokaktaki en kücük cocuğa, lokantadaki garsona, yoldaki çöpçüye, gence- yaşlıya, zarif davranışlarınız, nur dolu gülümsemeniz, değer vermeniz. Hayatı, insanlığı öğretiyorsunuz bize.


Süheyl Hoca, Istanbul'daki tarihi ceşme, kapı,mezar, kandil gibi gördüğü eserlerin resmini yapmış. Bu konuda söylenen," Benim kabiliyetim yok ki, ben doğru bir cizgi bile cizemem." denilmesine cok kızar; "Insan evrim icindedir, bazı kabiliyetler doğuştan olmayabilir, inkişaf ettirmek gerekir, herhangi bir konuda usul öğrendikten sonra, kabiliyetinize göre geliştirin" tavsiyesi olmuştur. Bu konuda Süheyl Hocanın kaleminden Merkez Efendi minyatürü http://www.istanbullifeorg/merkez-efendi.htm. adresinde görülebilir.


Değerli Hocam,Süheyl Hocayla baska bir benzerliğiniz "Hicbir zaman dinlenmeyi düşünmemeniz, calışmakla insanın sağlıklı olabileceği, dinlenmenin boş durmakla değil, meşguliyet değiştirmekle mümkün olacağı düşünceleriniz ve bizlere öğrettikleriniz."


Süheyl Hoca, 4000 kitabını Bayezit Kütüphane'sine, bir o kadarını da Cerrahpaşa Tıp Fak. Tıp Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim Dalına bırakmışlar. 85 yaşında kitapları okumaya, Süleymani'ye Kütüphane'sine gittiğini görenlere, "Yorulmuyor muyum? Itiraf edeyim yoruluyorum. Ama sonucları , beni memnun ediyor, "Kütüphanelere gidin, kitap karıştırın." sözleri. Ve siz değerli Hocam, rahatsız ayağınızla, mabedim dediğiniz kitabevleri, kitaplarınız. Gözlerinizin ışığı sönmesin, ayaklarınızın dermanı hic kesilmesin, hep kitabevlerine gidebilesiniz dualarımla ellerinizden hürmetle öpüyorum efendim.


Ayla.


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Ayla Hanım,


Kıymetli yavrum, bütün inceliğinizi, zarafetinizi, edebinizi, müstesna şahsiyetinizi yansıtan mailiniz beni öyle heyecanlandırdı ki gözyaşlarıma engel olamadım. Süheyl Ünver gibi kainat çapında bir insanla beni mukayese etmeniz sadece sizin temiz ve yüce gönlünüzün bir ifadesi. Ben kim oluyorum ki sıradan, alelade, hatası, kusuru, günahı boyundan aşkın bir garip insan. Yalnız içimde bir yön var, çocukluğumdan beri insanları sevdim ama çok sevdim ve hep, her an, her zaman onlara faydalı olmayı düşündüm. Benim en mutlu anlarım bir kimsenin derdini paylaşmak, sıkıntısını gidermek, gözyaşlarını paylaşmakla geçti. Bir gün bir sahabi kainatın Efendisi’ne soruyor “Ya Resulullah, Allah’ı memnun eden en güzel ibadet nedir?” Yüce Peygamberimiz cevap veriyor “İnsanları sevmek ve onlara faydalı olmaktır. İlkokul ikideydim. Bir gün bir takvim yaprağının arkasında bu Hadis-i Şerif’i okudum ve o benim bütün hayatıma yön verdi. Hayatımın hiçbir döneminde bu Hadis’in dışında yaşadığım olmadı. Halka hizmetin Hakka hizmet olduğunu hiçbir an unutmadım. Cumhurbaşkanından, taksi şoförüne kadar kiminle beraber olursam olayım hep bir düşüncem oldu, ben bu kimseye nasıl faydalı olabilirim. Onun hayatına bir nebzecik olsun renk, ışık, güzellik verebilmek için ne yapabilirim? Elimden ne gelirse onu yaptım. Hani halk arasında bir söz vardır: “Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur” diye. İşte ben de onu yaptım. Şükürler olsun, bu çabalarım, bu gayretlerim, bu çırpınmalarım ömür boyu bana mutlulukların en büyüğünü, en güzelini getirdi. Sevdim ve sevildim, saydım ve sayıldım. Dünyadaki cennet de herhalde bu olsa gerek. Hep dua ediyorum, inşallah son nefesime kadar Allah bana insanları sevmeyi ve onlara faydalı olmayı nasip etsin.


Sevgili yavrum, o kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz ki “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi orada” . Yunus, bu gerçeği kendi ifadesiyle ne güzel anlatıyor:



“Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi”



Önemli olan yaşadığımız, varolduğumuz sürece bu ihtişamı, bu takat getirilmez güzellikleri görebilmek, hissedebilmek. Madem ki her zerreden zikreden Allah, her sıfatta mevsuf olan Allah, her vücutta mevcut olan Allah, o halde neden vücudumuzun bütün hücrelerini göz yaparak hayata bakmıyoruz? Bu olağanüstü, bu akılalmaz güzellikleri algılamaya çalışmıyoruz? Yerine göre bir mısra, yerine göre bir desen, yerine göre bir melodi günlerce hayatımıza renk verebiliyor, ışık verebiliyor.


Yirmibeş yıl önceydi, Fransız Kültür Merkezindeydim. Elime bir kitap geçti. “Matisse’nin Desenleri”. O günkü heyecanımı hiç unutmam. O gün bu gündür o inanılmaz güzellikteki desenler hep gözümün önünde. Bütün desenler tek çizgiyle çizilmişti. O tek çizgideki muhayyile sığmayan güzellik beni yıllardır besliyor, güzelleştiriyor. Lisede talebeydim. Nedenlerini hatırlamıyorum. İçime bir sıkıntı, bir bezginlik çöreklenmişti. Hep, başımı alıp şehrin sokaklarında dolaşmak istiyordum. Dolaşmak, dolaşmak, uzaklara, çok uzaklara gitmek istiyordum. Duvarda bir ilan gördüm. O gece Beethoven’in dokuzuncu senfonisi çalınacaktı. İçimden o konseri dinlemek geçti. Büyük tiyatroya gittim. Dokuzuncu senfoniyi dinledim. Aşkla, heyecanla, yer yer gözlerim yaşararak dinledim. Konser salonundan çıktığım zaman sanki yeni, yepyeni, bambaşka bir Sabri dünyaya gelmişti. İçim içime sığmıyordu. İçimden tarif edemediğim bir enerji fışkırıyordu. Şükürler olsun o heyecan hep devam etti. O güzelliği hep yaşadım.


Bir gün büyük veli, Hasan Burkay Hazretleri’nin bir sözünü işitmiş, ürpermiştim. Bir kimse soruyordu: “Efendim”, dedi, “veli, kime denir, özellikleri nedir?” Hazret cevap verdi: “Gördüğü her zerreden en az elli beş mana çıkaran insan velidir. İşte kıymetli yavrum, rahmetli Süheyl Ünver gördüğü her zerreyi değerlendirmek isteyen bir büyük, bir güzel, bir müstesna insandı. Allah’ın rahmeti, Peygamber’in şefaati üzerine olsun. Nur içinde yatsın. Hepimizin ama yeryüzündeki istisnasız her insanın Süheyl Ünver Hoca’dan öğreneceğimiz çok şey var. Ama “Görenedir görene, Köre nedir, köre ne?”


Değerli yavrum, bu güzel mailin için sana çok teşekkür ediyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Sabri Tandoğan
Hepsinin Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]