.
Efendim,
Karlı bir Ankara gününde evimde oturmuş dinlenirken kapım çalındı. Bir kargo şirketi, kitaplar getirdi. Bu soğuk havada, Burcu'nun bana sürpriz olarak ısmarladığı''Samiha Ayverdi Külliyatı''nın, bizde olmayan değerli kitaplarıyla, evimin içi, gönlüm ısındı. Nasıl sevindim anlatamam. Kitaplardan birinin adı: DİLE GELEN TAŞ. Sayfalarını açtım, inanın ruh halime uygun bir sayfa çıktı, çok duygulandım. Müsaadelerinizle, Siz'inle ve değerli dostlarla paylaşmak istedim.
''Şu kadına bak... şu tek başına bahçe duvarına oturup dinlenen kadına bak. Tanıyor musun onu? Tanımazsın. Belki ben de tanımam. Amma yüzünde bir melal (hüzün, keder), bir anlatılmaz yanıklık var ki, insana, bu benim eski bir aşinam (tanıdık, dost) olmalı dedirtiyor.
Bak, şu kadına bak... Yeşillikler arasına gizlene gizlene akan sular gibi, kendi gönlü üstüne kendi abanmış, nerden gelip nereye gittiği bilinmeyen o köpüklü, dalgalı ırmağı kimselere göstermek istemiyor.
Haksızdır, diyemem. Amma, biz, sellere tufanlara kurban vermiş, baş kaptırmış kazazedeleriz. Bir canı yanmışın halini nasıl anlamaz oluruz?
Bak, şu kadına bak.... yıkılıp gitmemek için, kendisinden fersahlarca uzaklara kaçmış, kendini bulmak yolunda, canını dişine taktığı nasıl da belli. .
Ne yapsın? Üstüne, dünyanın kötü ağzını açtırmamak için, dudakları kapalı sayıklamakta.. Amma, biz bir meyhane kütüğü kadar ham ve hissiz de olsak, sırtımıza kadeh devrilmiş, yumruk yemişlerdeniz. Göz ucu ile dahi olsa sarhoşun halini hiç, nasıl anlamayız?
Bak, şu zavallıya bak.. davranıp davranıp kalkamadığı, ya da kalkmak istemediği alçacık duvarın üstünde nasıl harap, nasıl perişan.. yanında aradığı hayali bulamayan ellerini taşlara batırıp canını yaktığından kimsenin, belki kendinin de haberi yok. Amma, biz bir tahassür uğrunda can verip can almış şehitler soyundanız, bir delik deşik yüreklinin gizli feryadını hiç, nasıl duymayız?
Biz, Yakup değiliz; amma aşk kokusunun aşinalarıyız. Biz Yusuf değiliz; amma nuru sönmüş gözlere gömlek yollarız. Bize cenk meydanı da denmez; amma topsuz tüfeksiz de kan döker, canlar yakarız.
Biz, gülerken güller açan, ağlarken inci döken bir masal kahramanı da sayılmayız; amma göğsümüze başını koyup ağlayana kan döktürür, yanılıp bir gülen de olursa, kıyamete kadar pişmanlık çektiririz.
Bizim her dalda bir öksemiz, her adımda bir tuzağımız vardır. Tutup tutup azat etmek huyumuzdur; amma bende olmadan efendiliğe varılamayacağını kim, kimin kulağına fısıldamıştır ki, kulluk kapısını bırakıp azatlığa gönderemeyiz. ''
Çok kıymetli büyüğüm, rahmetli Samiha Ayverdi hanımefendinin aziz hatırası elimde, her gün okuyarak ibret alacağım, inşallah. Ellerinizden hürmetle öpüyorum, efendim.
Ayla.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Ayla Hanım,
Kıymetli yavrum, inşallah Samiha Hanım’ı bir coğrafyayı adım adım tanır gibi fethetmeye başlarsınız. O mübarek sultan çağımız kadınlığının en muhteşem, en mübarek örneklerinden biriydi. Allah’ın rahmeti, Peygamberimizin şefaati üzerine olsun.
Size de hepimiz sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz.
Sabri Tandoğan
Hepsinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.