.
Merhaba efendim,
Size sormak istediğim sorularım olacak müsaadeniz olursa.
Efendim, genellikle nefsani anlamda ilgi duymak, beğenmek, alışmak, tutku birbirine karıştırılıyor ve aşk sanılıyor. Oysa bütün bu tanımlar arasında hala şu sorunun cevabı verilmiş değil: Bir insan, duygularının beğeni, arzu, tutku veya ilgi değil de gerçek bir aşk olduğuna nasıl karar verir, burada hiç yanılmayacak bir ölçü gösterebilir misiniz, veya bir insanın bize karşı olan duygularına aşk diyebilmemiz için ölçü veya gösterge nedir? Kısacası efendim, aşk nedir sizin tanımınıza göre, bir sevgi ne zaman aşk olur? Evrensel anlamda aşk ile kişisel aşk arasında bir ilgi var mıdır?
Efendim, siz hep evrensel bir sevgiyi öğütlüyor, yerdeki bir kum tanesinden gökyüzündeki samanyoluna kadar sevmeliyiz diyorsunuz. Değil sade insanların istisnasız bütün eşya ve cemadatın da sevgiye muhtaç olduğunu ve bunun hasretini çektiğini belirtiyorsunuz. Peki bu konuda insan nereden, nasıl başlamalı? Bu yolda ilerlemenin şartı nedir? Sadece istemek yeterli olur mu, yoksa bu evrensel sevgi yolunun alınmasını kolaylaştıran ve bu yolda sürekli ilerleyebilmeyi mümkün kılan başka olmazsa olmazlar var mıdır, varsa nasıl kazanılır?
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Necibe Özübir,
Kıymetli yavrum, aşk konusunda insanlar genellikle yanılıyorlar. Beğenmek, hoşlanmak yahut karşı cinsten bir insana karşı şehevi bir arzu duymak genellikle aşk olarak isimlendiriliyor. Ben bunun bir yanılgı olduğu düşüncesindeyim. Sıcak bir yaz günü genç bir delikanlı plaja gidiyor. Kumlara uzanmış bikinili, güzel bir kız görüyor. Pek tabi heyecanlanıyor. Akşam eve döndüğü zaman “ben, bugün aşık oldum” diyor. Bunun aşkla ne ilgisi var? Bu yönüyle yanılgılar zinciri devam edip gidiyor. Oysa aşkta beğenme, hoşlanmanın ötesinde bir insana duyulan büyük saygı, büyük hayranlık yatar bence. Bu da bir insanın kolunu, bacağını beğenmeye benzemez. O şahsın duyguları, düşünceleri, inceliği, zarafeti, kültürü, tecrübeleri, asil ve temiz kalbi, olaylar karşısında gösterdiği olgun davranış, yerinde konuşup, yerinde susması, duruma göre iyi giyinmesini bilmesi, komplekslerden, şımarıklıklardan, züppeliklerden uzak kalabilmesi, bizi o şahsa karşı önce sempati, sonra saygı, sonra hayranlık duymaya sevkeder. Bu duygu daha da büyüdüğü zaman aşk halini alır. Benim görüşüm bu. Sonra bu bir kişiye karşı duyulan sevgi büyür, büyür, yücelir, evrensel sevgiye dönüşür. Rahmetli hikayeci Sait Faik Abasıyanık,
“Her şey, bir insanı sevmekle başlar”
der. Önemli olan o bir kimseye karşı duyduğumuz aşkı büyütmek, yüceltmek ve bütün kainatı o sevgi çemberi içine alacak olgunluğa erişmektir. Gerçek aşklar insanı büyütür, güzelleştirir, doruklara eriştirir. Sonuçta insan o bir kimsede başlayan sevgiyi, yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklayacak hale getirir. İşte o zaman insan Yunus gibi “Aşk gelicek, cümle eksikler biter” der, “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” der. Bu hali yaşamak ne güzeldir. Cahit Sıtkı Tarancı gibi “Sevmek, devam eden en güzel huyum” diyebilmek, bu bir kişide başlayan aşkı bütün kainatı kucaklayıp, evrensel aşka dönüştürebilmek ne güzeldir. Allah, bu güzellikleri yaşamayı bizlere de, yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimize de nasip etsin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.