.
Efendim,
Yeni yazılarımdan saygılarımla.
Durdu Güneş
GENELLEMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Günlük hayatta genellemeye sık başvururuz. Genelleme aralarında ortak özellik bulunan şeyleri tasnif etmemize, anlatmamıza, algılamamıza ve öğrenmemize yardım eder.
Bir şeyi tarif etmek için genelleme yaparız. Zihnin özel durumları ayıklayarak genel bir kurala ulaşması öğrenme ve öğretme kolaylığı sağlar. Ancak genellemenin ayrıksı durumları dışarıda bıraktığı gözden uzak tutulmamalıdır.
Sokrat öğrencilerine ders verirken “İnsan iki ayaklı tüysüz bir yaratıktır.” diye tarif eder. Öğrenciler teneffüste tüyü yolunmuş bir tavuk bulur getirirler ve “İşte senin insanındır.” derler.
Hayattaki nesneler ve olaylar değişkenlik ve özgünlük gösterdiğinden genellemelerin yanlış tarafları ortaya çıkar. Bunun için olsa gerek. F.Nietzsche “Bu dâhil bütün genellemeler yanlıştır.” diyerek, genellemedeki istisnaların göz ardı edilemeyeceğine vurgu yapmıştır.
Bilimin gelişmesi ve insanın evreni algılamasında önemli bir yöntem olan genelleme yanlış kullanıldığında mizahın ilgi alanına girer. Geleneksel mizahımızın iki tiplemesi Hacivat ve Karagözün bir kısım gülünç diyalogları yanlış genelleme üzerine kurgulanmıştır.
Hacivat bir gün şapka alır, Karagöz’e gösterir. Karagöz “bana ne” der. Hacivat “öyle denmez. Güle güle güle giy, başında paralansın.” diyeceksin der. Daha sonra Hacivat odun aldığını söyler. Bu kez “Güle güle güle giy, başında paralansın.”deyince “öyle denmez, güle güle yak otur da külüne bak” denir. Daha sonra ev aldığını söyler Karagöz “Güle güle yak oturda külüne bak” der. Hacivat bu kez “öyle denmez güle güle otur denir.” der komedi öyle devam eder.
Genellemenin günlük hayatımızda yanlış kullanılması Hacivat–Karagöz komedisinden daha gülünçtür. Bir bakarsın siyaset sahnesinde bir bakarsın yönetim kademelerinde genelleme komedileri seyrederiz.
Farkında olmadan günlük hayatta sık genelleme yaparız. Bir arkadaşımızın sözü doğru çıkmamışsa, sadece o duruma özel olarak görmez hemen yalancı damgasını vururuz. Çocuğunuz bir dersten düşük not alsa tembel deriz. Bir davranışı onun bir karakteriymiş gibi görürüz. Bu tür yanlış genellemeler güvensizlik yaratır ve doğru iletişimi engeller.
Genelleme yapmak halk arasında bilgisizlik ve kendine güvensizlikten beslenir. Genelleme yapmak bir çeşit kolaycılıktır aynı zamanda. Derin düşünmeyi ve farkında olmayı gerektirmez. Bir durumu irdeleyip, ayrıntıya inmek bilgiyi, gözlemi ve zihinsel işlemi gerektirir.
Halk arasında bir dedi kodu, “herkes böyle diyor” şeklinde yayılır. Oysa herkes değil belli kişilerdir ama söylenen söz sorumluluk gerektirdiği için “herkes böyle diyor” şeklinde genellemenin meşruiyetine sığınılır. Birçok kimse istemediği bir şeye karşı “Herkes bu işe karşı” diye meramını bildirir. Herkes kimlerden oluşuyor? Bu konuda istatistikî bir bilgi var mıdır? Sorunlarının cevabı verilmez.
Söylemeyi değil söylenmeyi esas alan toplumda genelleme yaygındır. Atasözüyle konuşur, sloganla çözüm bulur. Çünkü böylesi daha kolay ve sorumluluktan kaçmak mümkündür.
Sorunla doğrudan yüzleşmek yerine genellemenin arkasına sığınmak halk arasında yaygındır. Doğrudan zalime bir şey diyemez ama “toplumda zulüm artmıştır.” der. Doğrudan ahlaksıza bir şey diyemez ama “ahlak bozuldu.” diye söylenir.
Küçük gruplarda da birine bir şey söylemek yerine ortaya konuşulur. Genelleme yapılır. “Sen bana bir şey mi demek istedin” şeklindeki çıkışa ise “Ben havaya taş attım sen başını altına niye tutuyorsun denir.”
Sevgiyi gösterme konusunda kişi, grup doğrudan sorumluluğu almak istemez. “Türkiye seninle gurur duyuyor.” diye bağırır. Çıkıp kendi adına gurur duyduğunu haykıramaz. Gerçek olmayan bir paydanın içinde kendini eriterek tezahürat yapar. Bir genelleme yaparak kendini Türkiye yerine koymak, mantığın hangi sahasına girer, bilinmez.
Halk arasında, kötü örnekleri genelleştirmek de sık yapılır. Birisi kamuda torpille işe girmiştir. Çalışıp emeğiyle sınavları kazanmak yerine “herkes torpile işe giriyor.” şeklinde genelleme yapar. Doğru olmayan bir genellemenin rahatlatıcılığına sığınmak işine gelir.
Türk filmlerindeki repliklerde genellemelere sık yer verilir. Bunlar kesin hüküm içerdiği için de toplumun kültürel kodlamalarında yanlış izler bırakır. “Sonunu düşünmeyen kahraman olamaz.” “Hayat bir kumar gibidir. Bir kaybettin mi hep kaybedersin.”(Kurtlar vadisi) “hayatın sevda karşısında ne önemi var.”(Eşkıya) “sevdanın hası tek olur, o da eskidendi. Şimdi ki sevdalar naylondan” (Uçurtmayı Vurmasınlar)
Bürokraside de yöneticilerin gereksiz genellemelerine sık karşılaşılır. Örneğin mesaiye geç gelen birine yönetici geç geliyorsun demeyi göze alamaz. Tüm personeli toplar. Mesailere geç gelindiğinden bahseder. Oysa sorun özeldir, çözümünde özel olması gerekir. Fakat genel tavır alınır. Yönetici sorunla yüzleşemeyince genellemenin arkasına sığınır. Bir keresinde sürekli geç gelen biri için yönetici hemen bir genelge yayınlayarak tüm personeli uyarmıştı. Ben “burada genelgeye değil “özelge”ye ihtiyaç var.” demiştim.
Siyaset arenasında genelleme sık başvurulan yöntemdir. Siyasette doğrudan sorunlara ve çözümlere odaklanmak yerine genellemelere yaslanmak bir teamül halini almıştır. Çünkü genellemeler, sıkıştırıldığında kaçmaya elverişli yorum alanlarına yer verir. Bu durumda siyasetçi sözleriyle dans eden kişi olarak görülür.
Bir bütünün bir parçasını alarak onu bütünmüş gibi genellemek hangi mantığın ürünüdür bilemiyoruz. İnsanda demir vardır ama insan demirdir demiyoruz.
Siyasetçiler öyle genel geçerli laflar ederler ki, gazeteciler yorumlarını satır aralarındaki gizlenmiş anlam olarak kamuoyuna lanse ederler.
Siyasetçilerin genelleyerek konuşması söyleme değil, söylenme, tabiri caizse karnından konuşmadır. Bazen, içinde çözüm olmayan boş tespitlerle konuşur siyasetçiler. Örneğin “Bir ülkede bürokrasinin hantal olması ülkenin geri kalmasına yol açar.” gibi itiraz edilmeyecek içi boş önermeler. Bazen kitabın ortasından konuşur gibi genel geçerli ifadeler, “Mizah bir yumruktur, ne zaman, kime vuracağı belli olmaz.”
Siyasetçilerin bir Anayasa maddesini genelleştirerek maddeler üzerinde söz dalaşı yapması mizah dünyamızı zenginleştirir diye düşünüyorum. Biri çıkıp “Türkiye cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” diyor. Kimsenin itiraz edemeyeceği bir Anayasa maddesidir. Bir diğeri “ Anayasamızda temel hak ve özgürlükler var.” Bu hüküm de Kimsenin itiraz etmeyeceği Anayasa maddesidir. Her bir Anayasa maddesi bütünün parçası olmasına rağmen bütünün kendisiymiş gibi gösterilerek iki ayrı kutupta kavga konusu haline geliyor. Genelleşmeye elverişli olmayan konuları genelleştirmek konunun sapmasına yol açmaktadır.
Genelleştirme yanlış kullanıldığında mantık hatalarına ve iletişim kazalarına yol açar.
Bu nedenle genelleme yaparken çok dikkat etmemiz gerekir.
Soyut düşüncenin gelişmediği, analitik mantığın yerleşmediği, okumanın önemsenmediği, ansiklopedik bilgilerin ezberlettirildiği bir toplumda yanlış genellemenin yaygın olması çok doğaldır.
Birbirini anlayan bir birini seven bir toplum olma yolunda sağlıklı bir iletişime ciddi ihtiyaç vardır. İletişimin sağlıklı olmasında mantığın ve dilin doğru kullanılması gerekir.
Genellemeleri doğru kullanırken dikkat edelim. Yaptığımız genelleme bizim zekâ ve muhakememiz konusunda ipucu verir.
Yanlış genellemelerle toplumsal iletişim bir yanlışlıklar komedisine dönebilir. Ve toplum yanlış genellemenin dayanılmaz hafifliği içinde boşluğa düşebilir.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Durdu Güneş,
5.5.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, mailinizi okuyunca ne düşündüm biliyor musunuz? Keşke dedim elimde imkan olsa da yedi milyar insana Durdu Bey’in bu mailini ulaştırabilsem. Herkesin okuyup, üzerinde düşünmesi gereken bir konuyu ne güzel işlemişsiniz. Aynı zamanda mailiniz beni yıllar ötesine götürdü. Dil Tarih'in Felsefe bölümünde hocamız Prof. Mübahat Kühel Hanımefendi de aynı örnekten yola çıkarak konuyu benzer şekilde bizlere anlatmıştı. Mübahat Hanım’ı dinlemeye doyum olmazdı.
Efendim, ne yazık ki toplumumuzda genellemeler alabildiğine çoğalmış. Bu yüzden çok hatalarımız, yanlışlarımız, dolayısıyla kayıplarımız oluyor. Oysa genellemeye gidecek konu o kadar az ki. Yunus,
“Herdem taze doğarız
Bizden kim usanası”
diyerek değil her insanın insanın da her zamanının aynı olmadığını ne kadar güzel anlatıyor. Hayatta her an herşey değişiyor. Biz de değişiyoruz. Çevremizdeki insanlar da değişiyor. Bunu ne yazık ki birçok kimse politikacıların kıvırtması gibi algılıyor. Onlara bir diyeceğim yok. Dün dündür, bugün bugün deyip işin içinden sıyrılıyorlar. Mübarek olsun. “Aferin oğlum Mehmet, bu yolda devam et” demekten başka iş yok. Ama bir de samimi olarak yürekten değişen insanlar var. Vaktiyle yaptıkları bir yanlış hareketle onları edediyyen mahkum etmek ne dereceye kadar gerçeğe uyar. Hükmü siz verin. Ben bazan Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım” sözünü, “Değişiyorum, o halde varım” olarak algılarım. Ben değişmiyorsam, daha iyiye, daha güzele, mükemmele gitmek için hiçbir çaba harcamıyorsam, kır yıl evvel ne isem gene oysam o zaman benim yediğim ekmek haram olmaz mı? Peygamber Efendimiz “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” buyuruyor. O halde biz her gün daha iyiye, daha güzele gidebilmek için bütün gücümüzü seferber etmeliyiz, değil mi?
Efendim, mailiniz üzerine değil saatlerce, günlerce söz söylenebilir. Eksik olmayın. Lütuf buyuruyorsunuz. Her mailinizde bize yepyeni ufuklar açıyorsunuz. Size ne kadar teşekkür etsek yine de azdır. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.