Konu : Biz de bir Şehrazat olabiliriz.
Gönderen :
Nihal
Tarih :
3/28/2018 4:25:54 PM
.
Sitenizi bir süredir takip ediyor ve çok istifade ediyorum. Birçok site mensubunun farklı konulardaki sorularına cevap veriyor olmanız üzerine ben de beni zaman zaman çok bunaltan, çözüm arayışı içinde bırakan bir durumdan size bahsetmeye karar verdim.
Efendim, benim sorunum eşimin bana karşı olan ilgisiz ve de duyarsız davranış şekli. Mesela eve geliyor, akşam yemeğinden sonra ki kuru bir teşekkürle geçiştiriyor eline ya televizyon kumandasını, ya da gazetesini alıyor. Aile içinde bir sohbet ortamı oluşması da bu yüzden mümkün olmuyor. Ben eşime karşı hep güleryüzle, müşfik davranıyorum, hatırını soruyorum, gününün nasıl geçtiğini merak ediyorum, paylaşmak istiyorum ama nedense hiçbirini anlatmak istemiyor. Liseye giden bir oğlum var. O da derslerini çalışmak için odasına çekilince ben kendimi iyice yalnız hissediyorum ve daha sonra da gidip uyuyorum. Sayın büyüğüm, böyle bir durumda benim yapacağım farklı birşey olabilir mi, eşimin daha fazla paylaşımcı olmasını sağlayabilir miyim diye size sormaya karar verdim, cevabınızı merakla bekliyorum. Şimdiden teşekkür ediyor, pamuk ellerinizden hürmetle öpüyorum. Sağolun, varolun.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, bu söz konusu ettiğin husus sade sizin değil pek çok ailenin başında olan bir durum. Belki değişik nüanslarla ama temelde aynı. Sorun hep yineleniyor. Hani Süleman Demirel’in bir sözü vardır, “Demokrasilerde çareler bitmez” der. Ben de aynı şeyi sizin durumunuzda görüyorum. Muhakkak bir takım çareler vardır. Şimdi onları görelim.
İlahiyat fakültesi hocalarından tefsir profesörü olan bir zat var. Onun bir sözü bana çok anlamlı geliyor. Bir derste bir vesileyle “Her kadın bir Şehrazat olmalıdır” demiş. Şehrazatı biliyorsunuz, ölüme mahkum edilmiş bir kimse. Bir gün için hükümdardan müsaade istiyor ve gece ona bir hikaye anlatıyor. hikaye öyle ilginç ve çekici ki hükümdar ertesi gece için de müsaade ediyor. Mahkum kadın yine hükümdara çok güzel bir hikaye anlatıyor. Ve bu binbir gece devam ediyor. Kitap ismini bu binbir gece masallarından alıyor. Bu gibi durumlarda kadının pasif bir duruma geçerek ilgiyi hep erkekten beklemesini ve ondan bir ses gelmeyince küsüp darılmasını doğru bulmuyorum.
Kadın, değişik vaziyetlerle eğer istiyorsa kocasını avutabilir, oyalayabilir. Mesela bir gün sana sürprizim var, tiyatroda veya sinemada bilet aldım, haydi gidelim diyebilir. Bir başka gün bir aile dostları için onlar bizi bekliyor, gitmezsek ayıp olur, haydi gidelim diyebilir. Başka bir gece haydi gidelim, dışarda yemek yiyelim diyebilir. Bir başka gün kitapçıdan Samiha Ayverdi’nin veya Peyami Safa’nın veya Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir romanını aldım, haydi beraber okuyalım, bir günün sonuda haydi bir yürüyüş yapalım, dönüşte Mado’ya uğrayalım, bir dondurma yiyelim, diyebilir. Ve bu çizgi uzar gider. Bütün mesele bu binbir gece masallarındaki Şehrazat’ın rolünü oynayabilmekte. Öyle yapmayıp da küsüp, somurtup, köşemize çekilirsek elimize ne geçecek, kazancımız ne olacak? Anadolu’da söylenen çok güzel bir söz vardır: “Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?” derler. Onun için kırgınlığı bir yana bırakalım ve bir binbir gece masalını oynamaya başlayalım. Ne dersiniz? Gülten Akın bir şiirinde
“Yalnızlığı Tanrıya bırakalım
Hüzün, gecelere mahsustur”
Nihal Hanım, benimki sadece bir fikir. Düşünülürse akla daha neler neler gelir. Durum böyle, takdir sizin. Selam, sevgi ve saygı ile.
|