.
Merhaba Sayın Büyüğüm,
İyi günler dileklerimi sunarım öncelikle,
Efendim, sizin uzun süredir izleyicinizim. Sizi bizlere doğruyu, güzeli gösteren ve olaylara çok yönlü bakabilen bir büyüğümüz olarak çok seviyorum, bizlere onca hakkınız geçiyor, onları öncelikle helal etmenizi sizden istirham ediyorum.
Bugün size sormak istediğimiz bir husus olacak ki çok kıymetli görüşlerinizle aydınlanmış olacağız. Sorum, Pazar günkü tv sohbetinizle ilgili olacak. Siz bu sohbetinizde evlenmek üzere olan bir hanım kardeşimize evliliğinde nelere riayet etmesi gerektiğinden bahsettiniz. Ancak bunlara ek olarak olaya bir de biz beylerin açısından bakarak aile mutluluğunu sağlamak ve korumak adına neler önerirsiniz acaba?
Selam ve saygı ve dua ile mübarek ellerinizden öperim. Sağolun, varolun efendim.
Erol Gürsoy
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Erol Gürsoy,
Kıymetli yavrum, evlenmek üzere olan bir genç erkeğe neler söylersiniz, diyorsunuz. İlk söyleyeceğim husus evliliğin bir erkeğe sorumluluk getireceğidir. Kendi sorumluluğu, eşinin sorumluluğu, doğacak çocukların sorumluluğu. İlk akla gelen evin içinde erkek ciddiyetin, disiplinin, dengeli olmanın, daima orta yolda olmanın simgesi olmalıdır. Maddi, manevi, herşeyle ilgilenmeli, görevlerini yerine getirirken her iki dünyayı da düşünmelidir. Hanımına karşı müşfik, sevgi dolu olmayan, saygı dolu olmayan bir erkek büyük bir vebal altındadır. Ben erkeğim, dilediğimi yaparım diyenler, o zorbalar, o firavun taslakları yarın Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman acaba ne diyecekler? Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, “Kadın, erkek birbirini tamamlar, birbirinin velisidir” buyuruyor. Evin içinde ben şuyum, ben buyum diye üstünlük taslayanlar bilsinler ki ateşle oynuyorlar. Üstünlük ancak Allah’a yakınlıkta belli olur. Onu da en iyi Rabbimiz bilir.
Erkek evine her zaman Besmeleyle, güler yüzle, edeple, saygıyla girmeli. Hanımına selam verip, hatırını sormalıdır. Bizim memlekette çok sevdiğim bir söz vardır: “Erkek eve girerken öyle neşeli, hayat dolu, pozitif enerji dolubir şekilde girmeli ki duvardaki duran saat bile çalışmaya başlamalı”. Tabi, bu bir simgedir. Ama evde erkeğin görevlerinin ne olacağını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Erkek, daima hanımının moralini her vesileyle düzgün tutmaya çalışmalı, ona iltifat etmelidir. Her vesileyle sevgisini söylemelidir. Hayatta bir kadının “seni seviyorum” sözünü işitmesi kadar mutlu olduğu hiçbir durum yoktur. Ve hiçbir zaman bu sözü işitmekten bıkmaz. Sevilmek hayatın en önemli olayıdır. Dikkat ettim, sevilmeyen insanda şahsiyet de teşekkül etmiyor. Sevilmeyen insanlar şahsiyetsiz, zavallı, ortalıklarda dolaşan kimseler oluyorlar. Bir insanı bu hale getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Şair Ümit Yaşar Oğuzcan bir şiirinde:
“Sen, sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben, sevilmediğimden böyle çirkinim”
der. Erkek, daima itidalin, orta yolun, dengenin temsilcisi olmalıdır. Para harcarken, masraf yapılırken, beşeri münasebetlerde daima orta yolda hassas, dikkatli olmalıdır. Gereksiz yere para harcayanlar, aybaşında deli deli döküp saçanlar ne yazık ki şahsiyetini bulamamış kimselerdir. Bir erkek geliri ne kadar az olursa olsun dengeli, ölçülü para harcamalı, ayağını yorganına göre uzatmalıdır. Borç almak hayatın en tatsız olayıdır. Bir insan borç alırken muhatap kim olursa olsun şahsiyetinden birşeylerin çıkıp gittiğinin de farkında olmalıdır. Ben hayat boyu gün oldu kuru ekmek yedim, ama kimseden borç almadım. Bunun hayat yolunda kesinlikle unutmamalıdır. Her borç yiyen şahsiyetinden, öz varlığından birşeylerin kopup gittiğinin farkında olmalıdır. Bu, milletler için de böyledir. Bir gün IMF heyeti gelmişti. İçlerinde bazıları çok laubali bir kıyafetteydi. Oysa bir bakanın huzuruna çıkıyorlardı. Ama alacaklı oldukları için bu çirkinlik sineye çekiliyordu. Biz borçlu olduğumuz için o adama dönüp
“Söndür sigaranı efendi”
diyemiyorduk. Hayatın kuralı budur. Borçlu isen alacaklının önünde başın eğilir. Muhatap kim olursa olsun, kural değişmez. Gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda görüyoruz bazı erkekler tepesi atınca eşlerini dövüyorlar. Bu, aklın, hafsalanın almayacağı kadar çirkin, iğrenç bir olaydır. Bugün Batı dünyasında hayvanları bile dövenler hapse atılıyorlar. Bir el bir kadına ancak bir şekilde kalkar. Onu öpmek, onu sevmek, onu okşamak için. Bir kadının bu dayak olayını göz yumması da, normal karşılaması da aynı çirkinliktedir. Ben kırk dört yıl evli kaldım. Bu süre içinde eşim Rana Hanımın önünde bir kere ayak ayak üstüne atmadım. Bir erkeğin eşine karşı göstereceği edep, saygı ve dikkat onun kültürünü, efendiliğinin, insanlığının en güzel göstergesidir. Aman dikkatli olalım. Mutluluk ve güzellikleri alıp götüren en büyük etken laubaliliktir, saygısızlıktır, edep dışı takınılan tavırlardır. Peygamber Efendimiz, gece namazına kalkacağı zaman bile Ayşe validemizden müsaade isterdi. Evlilik o kadar hassas, o kadar ince bir kuruluş ki Necip Fazıl’ın tabiriyle “en olmayacak sebeplerle bir anda renk gibi uçar, duman gibi dağılır. Ve artık hiçbir gayret ve fedakarlık onu geriye iade edemez”.
Bir erkek evde dağınıklıktan uzak olmalıdır. Herşeyin belli bir yeri olmalıdır.
Bir erkek, evine getireceği, eşiyle tanıştıracağı, konuşup görüşeceği insanlar konusunda çok hassas, çok dikkatli olmalıdır. Bazan eve dost diye alınan insanlar ne büyük kötülükler yapıyorlar. Bunu hergün gazetelerde okuyor, televizyonlarda seyrediyoruz. Fransızların bir atasözü vardır: “Dostlarının kim olduğunu söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim” derler.
Bir erkek eşinin doğum gününü, evlendikleri günü asla unutmamalıdır. Minicik de olsa güzel bir hediye getirmeli, şartlar müsaitse hanımını temiz bir lokantaya götürmelidir. Bunlar basit gibi görülür ama son derece önemlidir. Peygamber Efendimiz de “Hediyeleşin” buyuruyor. Minicik hediyeler zaman zaman zuhur eden ufak da olsa kırgınlıkları giderir. Hatırlamak, adam yerine konmak insanları en çok mutlu eden olaylardan biridir. Hepimizin ihtiyacı vardır. Ben bunlara aldırış etmem, bunlar saçma sapan şeyler diyenler hayatı ve insanı hiç tanımayan kimselerdir.
Çocuk olduğu zaman erkek de eşi kadar mes’uldür. Bu mes’uliyet sadece yeme içme, giyim kuşam konusunda değil, her konudadır. Çocuğun ruhsal gelişimiyle iki taraf da ilgilenmeli, okuldan, çevreden, arkadaşlarından yanlış fikirler edindiyse onların üzerine gidilmeli, çok ince metodlarla doğru fikirler söylenmelidir. Gazeteci Ergun Göze bu olaya “kuru temizleme” diyor. Her anne baba bu metoda başvurmalıdır. Hayat, son derece hassas, ince, nahif, kırılan bir terazi gibidir. Herşey büyük bir dikkatle yapılmalıdır.
Bir erkek, işyerinde o gün üzücü olaylarla karşılaşsa bile bunu evine getirmemeli, oradaki negatifliği evine yaymamalıdır. Bu çok önemli bir konudur. Rahmetli dedem, Rodos savcısı Salih Sabri Bey, “erkek”, dermiş, “akşam işyerinden ayrılırken bütün tatsız olayları orada bırakmalı, evine yepyeni, tertemiz, pırıl pırıl bir ruh hali ile girmelidir. Bunu yapamayan erkekler kültürsüz, görgüsüz insanlardır” dermiş. Nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti üstüne olsun. Aynı şekilde kadın da bu konuda çok hassas, çok dikkatli olmalıdır. Erkek eve girer girmez, “çocuk camı kırdı” diye söze başlayan kadınlar yuvaları için ne büyük kötülük yaptıklarının farkındalar mı? Bir negatifliği başkalarına taşımaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Kol kırılır, yen içinde kalır, atasözünü hiçbir zaman unutmayalım. Hayatta daima müspet düşünen, müspet konuşan insanlardan olalım.
Kıymetli yavrum, hatırıma ilk gelen düşünceler bunlar. Eğer uygularsan faydasını görürsün. Şunu iyi bil ki uygulanmayan düşünceler lüzumsuz bir hamallıktan başka birşey değildir. İshak Peygamber, “Yol uzun, yük ağırdır. Bu yükle bu yola katlanamazsınız, yüklerden kurtulunuz” buyuruyor. Bizler öyle dikkatli yaşayalım ki, öyle edep dolu, sevgi dolu, saygı dolu yaşayalım ki dünyamız cennet olsun. Dünyası cennet olanın ahireti de cennet olur. İstenen de bu değil mi yavrum? Hayat boyu mes’ut ve bahtiyar ol.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.