SABRİ BABA'DAN CUMA MEKTUBU
NE OLUR HER ŞEYİ KARŞIMIZDAKİLERDEN BEKLEMESEK, O GÜZEL ÖRNEK İNSAN BİZ OLABİLSEK...NE KAYBEDERİZ...
Kıymetli yavrum,
Aslında bütün insanların beklediği aynı şey: Biraz sevgi, biraz saygı, biraz incelik. Eskiler buna yarım elma, gönül alma derlerdi. İnsanlar nakil vasıtalarına binerlerken, inerlerken bir robot gibiler. Aynı apartmanda yaşayan insanlar birbirlerine selam vermiyor. Oysa bir selam vermenin, hal hatır sormanın, estetik güzelliğin yanısıra sağlık bakımından da ne kadar faydalı olduğunu bir öğrenebilsek. Teşekkür etmedeki sıcaklığı, güzelliği bir farkedebilsek. Ne yazık ki günümüz insanları böyle korkunç bir egoizm, bencillik, nobranlık, firavunluk sınırlarını bile aşıyor.
Anlıyamıyorum, niye biz başkalarını örnek alıyoruz. Başkaları şöyle yapıyor, böyle yapıyor, bize ne? Biz orada neden iyinin, güzelin, asil, büyük ve yüce olanın temsilcisi olmayalım. Başkalarını ithamla ne kazanıyoruz, acı söz, kaba davranışın getirisi nedir?
Siyasileri düşünürüm, karşılıklı olarak kaba sözler, çirkin benzetmeler, kırıcı, itici davranış örnekleri. Birisi kendini tutsa, sinirlerine hakim olsa, karşı tarafa son derece ince, zarif, kibar davransa, beyefendilik örneği verse ne kaybederiz?
Peki, neden bu güzel örnekler bizden tecelli etmesin, elimizi tutan mı var? Rehber olarak, örnek olarak çağımızın hasta, zavallı insanlarını alacağımıza, niye Resulullah Efendimizi, O’nun izinde giden velileri almıyoruz? Bu çalım, bu caka, bu nobranlık niye? Önümüzde kaç gün kaldı biliyor muyuz? İyinin ve güzelin, efendiliğin, yüceliğin özlemi içinde isek neden her şeyi başkalarından bekliyoruz? Neden firavunluğa soyunuyoruz. Biz, karanlığa küfredeceğimiz yerde kendimiz bir mum ışığı olabilsek daha güzel değil mi? Bir İslam büyüğü, “insan”, diyor, “Allah’dan uzaksa sarayda bile olsa zindandadır, eğer Allah’la beraberse zindanda bile kalsa saraydadır”.
Kıymetli yavrum, olay bu. Biz örnek olarak şunu bunu değil, Peygamber Efendimizi alalım. O’nun yolunda giden “sonsuzluk kervanı”nın yolcularını alalım. İşte geldik gidiyoruz, bir süre sonra topraklara basmayacağız, bu ekmeği yemeyeceğiz, bu suyu içmeyeceğiz. Yeni, yepyeni bir hayat başlayacak. Orada her yapılan hareketin, her söylenen sözün hesabı verilecek. Hazır mıyız? Şair Özdemir Asaf,
“Bir gün herkes kendi bahçesine derlerse, hazır mısınız” diyordu.
Acaba siz hazır mısınız, ben hazır mıyım, bizler hazır mıyız? Hiç sanmıyorum. Neden bir güzelliği yaşamıyoruz. Nefsin yolunda gitmek bize ne kazandıracak, bir düşünsek, bir muhakeme etsek.
İnsanlar birkaç saatlik bir pikniğe gitmek için bazan günlerce hazırlık yapıyorlar. Bir aile börek yapıyor, bir aile köfte yapıyor, bir aile yumurta kaynatıyor, bir aile peynir getiriyor, bir aile meyve getiriyor. Peki bizlere ne oluyor? O büyük yolculuğa çıkmak zamanı geldi, sıramızı bekliyoruz, ne götüreceğiz, ne hazırlığımız var? Hayatta yaşarken kimin gözyaşına ortak olduk, kimin acılarına merhem olduk, ekmeğimizi kiminle bölüştük, hangi dertli, sıkıntılı insanın ıstırabını paylaştık, soruyorum sizlere.
Bugüne kadar olanlar oldu. Hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmaya çalışalım. El ele verelim, sevgiyi karşıdan beklemeyelim. Biz gösterelim. Saygıyı başkalarından beklemeyelim, biz örnek olalım. Kırılan, incinen, gücenen biz olsak da yine barış elini uzatan, hoş gören, affeden, bağışlayan biz olalım. Ne kaybederiz?
“Madem ki doldurmaya geldik testimizi
Gitmesin ellerimizde bomboş”
Kıymetli yavrum, selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Allah'ın Rahmeti ve Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam'ın Şefaati Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Üstlerine Olsun.