.
Efendim,
Hep günlük olayları paylaşın diyorsunuz ya.Bugün iki konu var sizinle ve gönül dostlarıyla paylaşmak istediğim. Daha doğrusu sizin değerlendirmelerinizi alarak kendimin ve ilgi duyanların görüş kazanmamız için.
Ulaşım araçlarının birinde yolculuk yapıyordum. Araçta oturacak yer yoktu. Bir kaç durak sonra bir zenci (masal devi gibi , Rabbin boyası kapkara bu insanda gözlerle bir renkte ) ile pamuk prenses gibi narin sarışın bir kız bindiler. İkisi de yabancı , ingilizce konuşuyorlar. Sonra bir kişilik yer açıldı.Bu bizim kültürde nasıl olur , hanım oturtulur erkek ayakta bekler ben buna alışkınım. Bu öyle yapmadı. Zenci oturdu. Kızı dizlerine oturttu. Hayret içinde kaldım. Aralarındaki karşılıklı sevgi, şevkat dışarı taşıyordu. Gözlerim doldu.O masal devi bir prens oldu gözümde. Konuşa konuşa muhabbetle yolculuklarına şahit oldum. Bu belki sıradan bir olay ama bana öyle gelmedi. Bir erkek ile bir kadın arasındaki alışılmışın dışiındaki bu hal erkek olsun kadın olsun güzelliğin değil başka değerlerin etkisi ile bu hal halini alıyor diye düşündüm. Yanılıyor muyum efendim?
İkinci konu. Bir yere ama çok severek gittiğim bir yere yemek yemek ve muhabbet etmek üzere yakınlarımı da davet ettim. Gittik. Siparişlerimizi verdik. Tavuk ızgara benim istediğim.Gelen, bir geniş tabakta bir ince dilim yassı tavuk eti iki parmak kadar, buz gibi lapa bir kaşık pilav, birkaç patates kızartması, tabağın bir diğer köşesinde pörsümüş bir kaşık yeşil salata ,bir dilim pişmiş soğan ve bir dilim domates. Dolu bir tabak görüntüsünde ama benim esas yemek istediğim tavuk eti eser miktarda. Fiat oldukça yüksek... Bir diğeri inegöl köfte istedi. Yanıklı geldi. Ekmekleri kendileri pişiiriyorlarmış yanık. Misafirlerim yediler benim de içim içimi yedi.Eve geldim aklımdan geçenler. Birincisi-Yemek kültürünün yozlaşması böyle abuk yemek şekli bizim kültürde yok. İkincisi. Adam soyma sistemi üstelik kalite yok. Üçüncüsü- Ben burayı seviyorum , Dördüncüsü - Madem arkasından konuşuyorum bunu onlara söylemeliyim. Telefon açtım. Hepsini söyledim. O kadar memnun oldu ki sahibi. Bir de özel davet aldım.
İçim çok rahat. Muhasebe yaptım kendimle. Arkadan konuşmak boşuna üzülmek bana birşey kazandırmazdı. Karşı tarafın kazancının artmasına katkıda bulundum. Çok sevdiğim o yere yeniden gidebileceğim , benim görüşlerime değer verildi, orada bundan sonra insanlar böyle abuk şeyler yemiyecekler, v.s.
Tepki mi ilk yemek anında verseydim nasıl olurdu ? diye düşünüyorum. Edep kuralları geldi aklıma sizin hep edep edep dediğiniz geldi. Bu yolu seçtim.
İki konuda da görüşlerinizi alabilirmiyim. Bu hayat insanlardan kopuk yaşanmıyor ki. Ya büsbütün içindesin zamanın ya da büsbütün dışında dediği gibi şairin.
Sonsuz hürmetlerimle...........
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Hatice Hakeri,
Efendim, mailinizin birinci kısmında bahsettiğiniz zenci adamla, sarışın beyaz hanım arasındaki sevgi beni de ürpertti. Ne güzel dedim, sevgiyi unutan bir şehirde bir sevginin yaşanması ne güzel bir olay. Aklıma çağımızın en büyük piyes yazarı İonesco’nun “Gergedan” piyesi geldi. Uzun yıllar önce devlet tiyatrosunda seyretmiştim. Bir güzel yaz akşam üstüsü... İnsanlar Paris’te Şanzelize caddesinde kafelerde oturuyorlar. Birden bir gergedan geliyor, önüne geleni boynuzlamaya başlıyor. Piyeste rol gereği boynuzlanan insanlar da gergedanlaşma eğilimleri başlıyor. İnsanların boynuzları çıkıyor, hayvanlaşıyorlar. Bütün şehir gergedanlaşıyor. Yalnız birbirini çok seven, bir genç kız ve bir delikanlı insan olarak kalıyorlar. Gergedan olmuyorlar. Hayatta seyrettiğim en güzel piyeslerden biriydi. Otobüste bahsettiğiniz çift bana bu piyesi hatırlattı. Aslında İonesco çağımızı ne kadar güzel anlatıyor. Gerçeği, yaşadığımız ruhsuz, aşksız, kaskatı, rezil gerçeği ne kadar güzel sembolize etmiş.
Anlattığınız yemek olayı aslında sevgisizliğin bir görüntüsünden başka nedir? Ben de sizinkine benzer bir olayı Çapa Hastenesinden çıktıktan sonra yaşadım. Sabahleyin kahvaltı yapmamıştım. Kan alınacaktı. Vakit öğleyi geçiyordu, karnım acıkmıştı. O civarda bir lokanta gördüm. Cadde üstündeydi. Görünüşte temiz bir yere benziyordu. Girdim, ve bir pide söyledim. Dostlarım bilir, pideyi çok severim. Ama hayatımda bu kadar berbad, bu kadar kötü yapılmış bir pide görmedim. İki tane sahibi vardı. Dükkanın içinde firavun gibi dolaşıyorlardı. Yüzlerinde öyle nursuz, pirsiz bir ifade vardı ki hiç bir şey diyemedim. Çünkü söz insana söylenir. İkisinin de insanlıkla uzaktan yakından hiçbir alakası yoktu. Berbad bir ruh hali ile o rezil yerden çıktım. Günümüzde ne yazık ki öyle yerler gittikçe çoğalıyor. Çünkü hedef tek: bu yaratıkların tek mabudu para. Bugün ne yazık ki toplumumuzda tarihin hiçbir devrinde görülmeyen bir sevgisizlik hali yaşanıyor. Korkunç, tüyler ürperten, ölesiye, öldüresiye bir sevgisizlik. Hepimiz bunun etkisi altındayız. Biraz sevgiye, biraz saygıya, biraz edebe, biraz güleryüze öyle ihtiyacımız var ki, öyle susuzuz ki sevgisizlikten, sevgi susuzluğundan bağrımız alevler içinde yanıyor. Ama... Bundan kırk yıl önce Gönül Yazar’ın söylediği güzel bir şarkı vardı “Hangi kapıyı çalsam, ardında buruk acı” Bizler de kime dost diye sarılsak...
Sayın Hakeri, daha fazla yazamayacağım. İçimden hüngür hüngür ağlamak geliyor...
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.