.
Merhaba Sabri amca;
Alper bugün işe giderken sabah ben de evden çıktım; canım tek başıma kalmak ve kendimi dinlemek istedi; önce sinemaya gitmek istedim; bizim eve yakın bir kültür merkezi var; Cadde Bostan Kültür Merkezi ismi; oraya bir film gelmişti; ismi "Aşka son şans". Sabah en erken matine kaçtaysa ona gideyim dedim. O da saat on ikiyi on geçeymiş; biletimi aldım ve Bağdat Caddesinde biraz yürüyüş yaptım; oraya çok yakın Mado diye bir yer var; orada oturdum, çay içtim; yanıma da evden çıkarken Rana teyzenin "günlüğümden" isimli kitabını almıştım; çayımı içerken onu okudum biraz. Hava da çok güzel diye düşünürken birden şakır şakır yağmur yağmaya başlamasın mı! Birsüre bayağı yağmur yağdı ve ben yine çayımı içerken Rana teyzenin kitabını okumaya devam ettim. Yanımdaki masada birisi kahvaltı ediyordu; ara ara ben kitap okurken kitaba baktığını hissettim; her kitaba baktığını hissettiğimde dikkatim dağılıyordu; bir ara kafamı kaldırıp baktım kim acaba diye; baktım onun da önünde garip garip esprilerin yer aldığı içinde karikatür tarzı şeylerle dolu bir dergi vardı, onu okuyordu; ben o dergileri pek sevmiyorum; sanırım kendi önündeki dergiden çok farklı bir şeylerin yazılı olduğu bir kitap görünce dikkatini çekti ki ikide bir de önümdeki kitaba bakıyor diye düşündüm. Sonra sinema saatinin yaklaştığını gördüm ve kalktım. Film çok güzeldi. Hoşuma gitti. Filmde iki tane 50'li yaşlarda çok yalnız bir kadın ve bir adamın karşılaşması, anlaşması, aralarındaki sevgi anlatılıyordu. Duygular o kadar güzel anlatılıyordu ki pek çok sahne gözlerimi doldurdu seyrederken. Adamın ayrıldığı eşinden olan kızının nikahında yaptığı konuşma sahnesi, baba-kızın bazı yaşadığı duygusal anlar beni duygulandırmaya yetti. Adam aslında yalnız bir adam kendi içinde; evliliğinde mutlu olamamış; eşi çok farklı bir karekter ve ayrılmışlar; sonra eşi bir baskasıyla evlenmiş ve adamın kızı üvey babayla büyümüş; gerçek baba kızından uzak kalmış; sonra kızlarının nikahında bir araya geliyorlar. Orada babanın kızıyla olan ilişkisi...Bunun dışında başka bir yerde de yine onun gibi ruhen yalnız bir kadın var; bu iki insanın karşılaşması, tanışması, güzel bir gün geçirmeleri, aralarındaki sıcak yakınlaşma ve ruhen birbirlerini tamamlamaları anlatılıyor. Güzeldi ve ben yine herzamanki gibi duygulanıp ağladım filmi seyrederken. Sonra biraz yürüyüş yaptım yine Bağdat Caddesinde ve bir yerde oturdum; o sırada tam gözümün önünde son model, çok pahalı bir araba süsleniyordu; çiçekçi elindeki harika bembeyaz papatyaları arabanın önüne büyük bir özenle ve düzen içerisinde koyuyordu, şöfor koltuğunun yanındaki cama da incecik duvak gibi sallanan bembeyaz bir tül bağladılar; onları seyrederken içimden "Allah'ım her kim evleniyorsa inşallah bu bembeyaz papatyalar gibi tertemiz bir hayatları olur; bu bembeyaz tül gibi mutluluk içerisinde geçer tüm hayatları" diye geçirdim içimden ve eve doğru yürümek üzere kalktım oturduğum yerden; bir süre yürüdükten sonra tam karşımdan gelmekte olan yaşı belki onaltı belki onyedi olan, kolunda boyacı kutusuyla genç bir çocuk geldiğini gördüm. Temiz yüzlü bir çocuktu; belli ki boyacıydı; bana yaklaşırken bana birşey söyleyeceği gibi bir his doğdu içime ve tam yanımdan geçerken biraz duraksadığını hissettim ve söylesem mi söylemesem mi gibi bir duraksama hissettim ve gözlerimi ona çevirdim; o anda da söylemeye karar verdi sanırım ve bana biraz mahçup bir tavırla "abla, bir liran var mı, çok susadım, su alacaktım" dedi; tertemiz bir yüzü, cam gibi canlı, masmavi gözleri vardı; belli ki epey yürümüş ve terlemişti yüzünden anladığım kadarıyla ve belki de boyacı kutusunu koyup müşteri bekleyecek bir yer arıyordu, Allah bilir bilemiyorum ama o an hissettiğim mahcup olmuştu benden bir lira istediği için ve utanmıştı. Ben de çantamdan iki lira çıkardım ve verdim ona; çok teşekkür ederek uzaklaştı yanımdan. Sonra eve geldim ve mailleri okudum ve de mail yazayım size dedim; bir de bir soru sormak istedim size. Rana Teyzenin kitabını okurken şöyle bir kısım okudum ve size sormak istedim. Siz Rana teyzeye demişsiniz ki "insan önce tabiatı, doğayı sever;sonra güzel sanatları, sonra insanı, sonra mürşidi, sonra Peygamberi, sonra da Allah'ı sever, en sonunda da Allah'a kavuşur" demişsiniz. Bir insan doğayı sevmiyorsa başka insanları sevemez mi ya da güzel sanatları sevmeden Allah'a ulaşamaz mı? Bu cümleyi biraz açıklayabilir misiniz Sabri amca?
Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın İlknur Hanım,
Kıymetli yavrum, hazım nasıl önce ağızda, dişlerde başlıyorsa manevi duygular için de bir başlangıç vardır. Doğayı sevmeyen, güzel sanatları sevmeyen, insanları sevmeyen Allah’a ulaşamaz. Bunlar birbirini tamamlayan, birbirini bütünleyen unsurlardır. Bazı kimseler sadece ibadet etmekle, tesbih çekmekle Allah’a ulaşacaklarını sanıyorlar. Ama görüyoruz ki olmuyor.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.