Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Seven de sağolsun, sevmeyen de.
Gönderen : Ayşe
Tarih : 4/29/2018 2:10:46 PM


.


Merhaba Sevgili Sabri Bey,


sizin hep hatirlattiginiz "ya hayir soyle ya sus" hadisini ben kizgin oldugum anlarda uyguluyordum daha cok,bugunlerde en ufak olumsuzluga en ufak elestiriye tahammulum kalmadi, hemen parlayip kiziyorum, moralim cok cabuk bozuluyor ve neden uzerimde bu kadar yuk var ve neden hic degismiyor, hep ayni sikintilar surekli uzerimde diye kizgin bazen uzgun ve umutsuz dolasiyorum,bazen hicbirsey degismeyecek gibi geliyor, cabalarim ve umutlarim bosuna diyorum,gune enejili ve moralli baslasam da aksama hicbir sey kalmiyor bazen


Saygılarımla.



--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Ayşe Hanım,


Kıymetli yavrum, sen, daimi olarak nefsinle mücadele halindesin. Mesele burada.


Yavrum, nefis öyle güçlü ki biz onunla kavgaya tutuşursak onu öldürmeye, mahvetmeye, yok etmeye çalışırsak sonunda yenik düşeriz. O halde yapılacak nedir, bırak yavrum, nefsinle kavgaya tutuşma. Yüce Peygamberimiz “Nefsin senin binek atındır. Ona tatlılıkla, yumuşaklıkla, güzellikle yaklaş” Buyuruyor. Sana derim ki nefsinle mücadele etme. Onu bir kenara koy. Sen hep güzelliklere dön. Hep güzelliklerle meşgul ol. Bu güzellik bazan bir şiirdir, bazan bir mısradır, bazan güzel bir melodidir. Bazan güzel bir desendir. Güzel bir renktir. Bazan güzel bir cümledir. Bazan ustalıkla yapılmış sucuklu yumurtadır. Bazan inanılmaz güzel bir renkte mis kokulu bir çaydır. Bazan matbaa mürekkebi kokan yeni bir dergidir. Bazan Shakespeare’nin piyesindeki güzel bir cümledir. Bazan arkasında namaz kıldığımız bir hocaefendinin inanılmaz zarafeti, inceliğidir. Bu güzellik bazan rahmetli Rana’nın yapmış olduğu ve hatırası ebediyyen yaşayacak olan bir tepsi böreğidir. Bu güzellik bazan elli yıl önce seyretmiş olduğunuz bir piyesteki harikulade güzel bir cümledir:



“Ne kadar olmaz şeylerle cebelleşiyoruz Yarabbi, bu küçük küçük kavgaların, didişmelerin ne manası var? Mühim olan içimizin bizi alıp götürdüğü dünya. Hayatla karşı karşıya yapayalnız kaldığımız an mühim. Koşup koşup da vapuru, treni kaçırdığımız an.” (Ahmet Muhip Dranas-Gölgeler)



Ve, muhteşem güzellikteki bir cümle daha:



“Kadınla erkek arasında öyle hassas bir cazibe muhiti var ki en olmayacak sebeplerle bir anda renk gibi uçar, duman gibi dağılır. Ve artık hiçbir gayret ve fedakarlık onu geriye iade edemez.” (Necip Fazıl Kısakürek-Bir Adam Yaratmak)



Bazan gözleriniz dalar. Louvre Müzesindeki Leonardo De Vinci’nin La Jaconde tablosundaki Mona Lisa’nın ellerindeki ölümsüz güzelliğe bakarsınız. İnsanoğlu yaşadığı sürece bazan öyle asil davranışlarla karşılaşır ki onları unutamazsınız. Hatırladıkça ürperirsiniz. Dört yaşındaydım. Rahmetli babam, odunları kesmesi için bir kimse getirmişti. Yarabbi, inanılmaz bir incelikle ve zarafetle odunları kırıyordu. Balta, odunları bir helva gibi dilimlere ayırıyordu. Hepsi eşit, hepsi aynı boyda. Erişilmez bir vecd içinde kalmıştım. Tüylerim ürperdi. Bir odun nasıl bu kadar güzel kırılabilirdi? Hayat boyu hep o oduncuyu düşündüm. Onun gibi edepli, zarif, ince bir insan olmaya çalıştım. Yaşadığım sürece de hep o güzel insanı hatırlayacağım. Büyük adam olmak için ille başbakan, cumhurbaşkanı olmaya gerek yok. Hiçbir başbakan, hiçbir cumhurbaşkanı o oduncuya duyduğum sonsuz saygıyı, hayranlığı bana duyuramadı. Bazan Gülten Akın’ı açar okurum. Evlilikten önceki dönemde yazdığı şiirlerden sonsuz bir haz duyarım. Ama evlendikten sonra, o dünyanın en ince şairi gitti, yerine bambaşka birisi geldi. O da ayrı mesele. Baudler’e sormuşlar: “Hayatta en sevdiğin şey nedir?” “Bulutlara bakmak.” demiş. Çocukluğumdan beri bakıyorum, doyamıyorum.


Ben de çocukluğumdan beri her gün Yunus’u okuyorum, doyamıyorum.


Sevgili yavrum, daha hayattaki güzelliklerin milyonda birini sayacak olsak haftalar, aylar geçer. Bırakalım yavrum başkalarını. Başkalarından bize ne? Jean Paul Sartre, “Başkaları cehennemdir.” diyor. Şu şunu demiş, bu bunu demiş, bize ne? Önemli olan içimizin bizi alıp götürdüğü dünya. Hayatla karşı karşıya, yapayalnız kaldığımız an mühim.


Değerli yavrum, senden çok rica ediyorum, nefsinle boğuşma. Onu bir kenara koy, güzellikler alemine dal. Çocukluğumda radyoda söylenen bir şarkı vardı: “Bir neş’e yarat hasta gönül, sen de biraz gül.” diye. Gel yavrum, biz de güzellikler aleminde kulaç atalım. O zaman göreceğiz ki nefsimizle ideal bir karı koca gibi barışmışız, el ele tutuşup sevgiler aleminde göklere uçmuşuz.


İşte böyle yavrum. Ne sen, ne ben ne de yeryüzündeki herhangi bir insan nefsiyle boğuşarak hiçbir sonuca varamadı. Sadece mutsuz oldu. Neden biz de mutsuz olalım? Sevmek, sevilmek bizim de hakkımız değil mi? Neden yaşadığımız sürece o güzelliklerden mahrum olalım. Bırakalım bizi seven sevsin, sevmeyen sevmesin. Canları sağolsun. Tuttukları takım şampiyon olsun. Ama biz son nefesimize kadar Yunus Emre gibi “Aşk gelicek cümle eksikler biter.” diyelim. “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” diyelim. “Sevmek, devam eden en güzel huyum” diyelim. Ve tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanları bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklayalım...


Söyleyeceklerim bu kadar. Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]