.
Muhterem hocam,
Çocuk yetiştirirken davranışlarımızın nasıl olması ile ilgili 17.9.2007 tarihli soruma vermiş olduğunuz cevabınız üzerinde uzunca düşündüm ve çocuklarım üzerinde uygulamaya başladım. Gerçekten de her iki çocuğumla da şimdi daha iyi bir dialog kurduğumu ve onların da daha mutlu olduklarını görüyorum. Siz lütfedip yazdığınız cevabi yazınızda
“Çok küçük yaştan itibaren iyiyi, kötüyü, eğriyi, doğruyu, güzeli, çirkini onlara “onların anlayacağı bir dille” anlatmak, onların ruhunu beslemek gerekir. Gerektiğinde bazı programlar beraber izlenerek onlara artı olanla eksi olanı gösterip üzerinde durmak ve onun anlayacağı bir dille hayatın gerçeklerini anlatmak gerekmektedir.” Diye buyurmuştunuz. Ve daha önce bir mikropla karşılaşan birinin o mikroba karşı direnç kazanacağını ve ileride aynı mikrobu alsa bile rahatsız olmayacağı örneğini vererek çocuğun da önceden bilgilendirildiği konularda ayağının kaymayacağını belirtmiştiniz. Bu çok değerli yorum ve görüşleriniz için size tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. Allah sizden razı olsun.
Şimdiden Hayır dolu, rahmet ve bereket dolu nice Ramazanlar dilek ve dualarıyla sizi ve bütün dostları selamlıyorum. Allah’a emanet olunuz. Hürmet, selam, ve sevgilerle hoşçakalın...
Necibe Türker
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Sayın Necibe Türker,
Kıymetli yavrum,dünyanın en zor, en çetin işi gerçek manada çocuk yetiştirmektir. İnsandan olağanüstü bir çaba, gayret, ve aşk ister. Günümüzde ne yazık ki üniversite diplomasına sahip olmakla kendilerini aydın sanan akıllı ve kültürlü sanan bazı kimseler çocuklarını hayata hazırlamak yerine onları feci şekilde şımartmakta, yarın eşlerinin, mesai arkadaşlarının, komşularının başına bela olacak bir firavun gibi yetiştirmektedirler. Her istekleri yerine geliyor, her dedikleri yapılıyor, bir firavun olmaları için mümkün olan herşey yerine getiriliyor. Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar kötü çocuk yetiştirildiği görülemez. Bu, yürek karartan içler acısı bir durumdur. Acaba bu tür anne babalar yarın Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman bunların hesabını nasıl verecekler? Türkiye’de boşanmalar her gün yeni rekorlara gidiyor. Kimse bunun üzerinde düşünmüyor, araştırmalar yapmıyor.
Çocuk eğitiminde en önemli unsurlardan biri anne babanın davranışlarıyla, konuşmalarıyla, yaşantılarıyla çocuklarına örnek olmalarıdır. Bu son derece önemli bir husustur. Sigara içilen, içki içilen bir evde “Aman yavrum, sakın sen içme” demek sadece komik olur. Çocuklara eğlence vesilesi çıkar. Daima karı-koca birbirine sevgi ve saygıyla hareket etmeli, birbirlerine itimad içinde yaşamalıdır. Çocuğu şımartmak ona yapılacak en büyük ihanettir. Hatta cinayettir. Şımarık büyüyen çocuklar hayatta katiyyen mutlu ve başarılı olamazlar. Sadece eşlerinin başına bela olurlar. Bir anne babanın çocuğuna yapacağı daha büyük kötülük ne olabilir? Çocuğu sevmek başka, şımartmak başkadır. Zaten ben çocuklarını şımartan anne babaların onları sevdiklerine de inanmam.
Çocuk eğitimi çok küçük yaşlardan başlamalıdır. Amerikalılar daha yeni doğan çocukları denize sokuyorlar. Vücutları alışsın, geleceğin dünya şampiyonları yetişsin diye. Bugün Türkiye’de tüyler ürperten korkunç bir uygulama var. Bırakın diyorlar, çocuk, yedi yaşına kadar vursun, kırsın, yaksın, devirsin, istediğini yapsın. Bu, sadece bir eğitim terörüdür. Bu aptal, bu gerizekalı sözde eğitimciler topluma en büyük kötülüğü yapıyorlar. Anahatlarıyla karakter yedi yaşında teşekkül ediyor. Bir atasözü ne kadar manidardır. “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur.“ derler. Biz çocuğun eğitimine daha ana karnında, hamileyken başlayalım. Çocuk dünyaya gelmeden önce birçok şeyin farkındadır. Evde karı koca kavga ettiği zaman ana karnındaki çocuk bunu hisseder. Bu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Hatta özel araçlarla fotoğrafları bile çekilmiştir. Anne hamileliğini rahat ve huzur içinde, sakin bir ortamda geçirmelidir.
Yıllarca önceydi. Bir arkadaşıma ziyarete gidecektik. Giderken kitapçıya uğramış, evin küçük çocuğu için okuyup anlayabileceği çeşitli kitaplar almıştım. Eve geldik, kitapları verdik. Teşekkür ettiler, büfenin üstüne koydular. İki ay sonra gene görüşmek gerekti. Baktım, kitaplar büfenin üstünde konulduğu yerde duruyorlar. Paketin üstündeki fiyonk bile açılmamıştı. Dayanamadım, söyledim. Hemen anne baba itiraz etti. “Bu çocuğun adam olmaya hiç hevesi yok, okumayı sevmiyor” dediler. “Peki” dedim, “bu çocuk sizleri hiç kitap okurken gördü mü?” ses çıkmadı. İkisi de başını önüne eğdi. Gayet tabi öyle bir evde çocuk kitap okur mu? Çevresinde görmemiş ki. Biz, konuşmalarımızla, hareketlerimizle, yaşama üslubumuzla çocuklarımıza örnek olmaya mecburuz. Ne olur ben o kadar yoğunum ki palavralarıyla kendi kendimizi kandırmayalım. Türkiye’de adam gibi çalışan kaç kişi var ki işleri yoğun olsun. Bunlar palavradan başka birşey değildir. velev ki binde bir insanda işler yoğun olsa bile gerektiğinde istirahat saatinden, gerektiğinde uykusundan fedakarlık yaparak çocuklarıyla meşgul olmalıdır. Tembellik yapanlar, miskinler, uyuşuklar bunun hesabını çok ağır ödeyeceklerdir.
Daima çocuklarımızı ilerisi için hazırlamalıyız. Hayatta öyle bir gün gelecek ki biz olmayacağız. Ama onlar yaşayacaklar. Hayatın binbir güçlüğü ile mücadele edecekler. Bu nedenle onları yarınlar için her bakımdan hazırlamak bizim en büyük görevimizdir.
İşte yavrum, bu konu üzerinde ne kadar dursak azdır. Hepimiz elimizden geldiği kadar ailemiz için, vatanımız için ve bütün insanlık ailesi için çocuğumuzu şımartmadan, firavun ruhlu yetiştirmeden gelecek günler için hazırlamaya mecburuz. Söyleyeceklerim bu kadar.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.