.
Sevgili Sabri amca
Allah’ın selamı üzerinize olsun,
Bugün sizinle paylasmak istedigim tasavvuf sohbeti,arastirdigim bir kaynaktan aktariyorum size,bunu sizinle paylasmak istedim.
Tasavvuf Sohbetleri
Yüce Mevlâmiz'in rahmeti bitmez, verdikçe hazineleri tükenmez. Bir sey verecegi zaman O'na kimse mani olamaz, vermezse kimse zorlayamaz. Cennet ve cehennem O'nun elindedir. Hüküm sadece O'na aittir.
Yüce Allah, kendisini tanimayanlara bile dünyada nimetler ikram etmektedir. Böyle cömert bir Rabbimiz, kendisine yönelen ve O'nun rizasini biricik hedef haline getiren bir kulunu mahrum birakir mi? O, kendisini seveni üzer mi?
Karsiligi hasenatin içinde
Dinimizin temeli ihlâstir. Ihlâs bir sirdir; gönüllerde saklidir. Bu sir, kalbin Yüce Rabbi ile tanismasidir. Ihlâs, gönlün Yüce Allah'a asik olmasidir. Her iste O'nu bilmek, O'nu görmek, O'nu sevmek, O'na yönelmek, O'nun için olmak ve ölmektir.
Ihlâsli kula “muhlis” denir. Muhlisin ana sermayesi, ilâhi muhabbettir. O bu muhabbet içinde sadece Yüce Sevgili'yi bilir, halini O'nun bilmesiyle yetinir, O'na güvenir, O'ndan bekler.
Yüce Allah'i taniyan kimse, yaptigi amele, zikre, ibadete, hizmete, hayirlara bir karsilik beklemekten haya eder. O bunlari yaparken, ücretini zaten içinde hazir bulur. Çünkü bizim varligimiz hazir bir nimet ve bastan verilmis bir ücrettir. Yok olsak, yoklukta birakilsak, yahut bir tas veya hayvan olarak yaratilsak, kim ne yapabilirdi! Sükür ki, O bize varlik vermis, insanlik hediye etmis, bizi muhatap almis, dostluguna ve kulluguna seçmis, bizlere bu kainatta is olarak ibadetini, sevgisini, zikrini, güzel ahlâki, duayi, hizmeti, sükrü seçmis. Bu ne güzel bir tercih, bu ne serefli bir vazife! Bu ise razi olmayip hayvanlara ve baska varliklara özenen kimseye ne denir?
Evet; Yüce Allah'in bu kainatta edebe, sevgiye, secdeye ve hizmetine bizi seçmesi en büyük ücrettir, sereftir, saadettir. Bununla birlikte Yüce Rabbimiz ihlâsli kullarina rahmetini, magfiretini, cennetini ve cemalini hazirlamis, vaadetmis ve müjdelemistir. Iste Allah için bir amel eden, hayir yapan mümin, kendi ameline degil, Yüce Allah'in bu rahmetine güvenip müjdesine gönül baglar. Bu, Allah'in vaadine itimattir.
O'na hiçbir sey gizli kalmaz
Kul, yaptigini unutur, belki küçük görür, basit bulur; fakat Yüce Allah kendisi için yapilmis zerre kadar amele bile kiymet verir, onu unutmaz, ihmal etmez, karsiliksiz birakmaz. Hz. Lokman a.s., kalp terbiyesiyle mesgul oldugu ogluna bu mühim gerçegi söyle hatirlatmistir:
“Yavrucugum! Yaptigin is (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi kadar küçük bile olsa ve o bir kayanin içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu senin karsina getirir. Hiç süphesiz, Allah her seyi en ince noktasina kadar bilmektedir ve her seyden haberdardir.” (Lokman, 16)
Güzel amel yaparken, ne kadar yaptigindan çok, kim için yaptigina bakmalidir. Allah rizasi için yapilan hiçbir amele az, küçük, basit ve kiymetsiz denmez. Hadislerde belirtildigine göre, bir kere ihlâs ile Allah demek, insana cennet kapisini açabilir. Bir fakirin gönlünü alip yüzünü güldürmek, ebediyyen yüzümüzün gülmesine sebep olabilir. Gelip geçene zarar vermesin diye yoldaki bir tasi veya dikeni Allah rizasi için alip kenara koymak, affimiza vesile olabilir.
Bir adam, çöldeki susuz bir köpege iki avuç su verdigi için affedilmistir.
Halk arasinda söylenen “Sen bir hayir yap at denize, balik bilmezse, hâlik/yaratan bilir.” sözü, gerçek iman terbiyesiyle söylenmis bir sözdür.
Bir zerre bile ziyan olmayacak
Allah için yapilan zerre kadar hayir zayi olmaz.
Bir gün Hz. Aise r.a. Validemiz'e bir dilenci geldi, bir seyler istedi. Annemiz üzerini yokladi, cebinde sadece bir tane kuru üzüm tanesi buldu, onu dilenciye uzatti. Dilenci, verilenin bir üzüm tanesi oldugunu fark edince, almaktan çekinir gibi davrandi. Kendine göre, Annemiz'in bu kadar küçük bir seyi sadaka vermesini hos bulmadi. Etrafindakiler de durumu biraz yadirgadilar. Hz. Aise r.a. Validemiz elindeki üzüm tanesini uzatip:
“Al onu! Eger kabul edilirse, onun içinde Yüce Allah'in sayip ahirette amel terazisine koyacagi nice zerreler var.” buyurdu. (Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur; Sühreverdî, Avarif)
Hz. Aise validemiz kullara degil, Yüce Allah'a bakiyordu. Ihlâs sahibiydi, insanlar ne der diye düsünmüyordu, elindeki imkan ile yapacagi hayri Allah için yapiyor ve O'nun zerreleri bile hesaba katacagini yakinen biliyordu.
Bu olaydan su sonucu çikarmak mümkündür: Hayir iste nefsin keyfine bakilmaz. Ihlâsli kullar, su hayri yaparim bunu yapmam demezler; hayirli olduktan sonra hiçbir isten çekinmezler.
Camide Kur'an okumak gibi caminin tuvaletlerini temizlemek de hayirli bir istir. Niyeti Allah rizasi olan bir mümin, her ikisini de Allah için severek yapar.
Allah dostlari, yaptiklari iyi isler halk tarafindan bilinmedikçe, hatta iyilikleri kötülük gibi görüldükçe sevinirler. Onlar, gelmeyene gitmeyi, vermeyene vermeyi, sevmeyeni sevmeyi, kendilerine kötülük edene iyilik etmeyi en güzel amel görürler. Çünkü onlar ne yapsalar Allah için yaparlar; yaptiklari bilinmedikçe rahat ederler. Güzel kullar, Rabbim bilsin, sevsin ve razi olsun yeter, derler.
Kalbimiz ne diyor?
Sunu kesin olarak bilelim ki, Allahu Tealâ, kalbimizin karar kildigi ve tercih ettigi seyi bir gün önümüze çikarir. Kalbi Allah diyen Allah'i bulur, güzel düsünen güzellik görür. Niyeti hayir olanin akibeti hayir olur.
Niyetimiz güzel olsa da insanlar bizi kötü bilseler, bunun bize ciddi bir zarari olmaz. Ancak herkes bizi güzel bilse fakat içimiz güzel olmasa, sonumuz kötüdür. Tevbe edip güzel niyet ve edebe dönmeliyiz. Allah korusun, aksi halde ebediyet aleminde hem Hak hem halk yaninda rezil oluruz. Yüce Allah söyle buyurur:
“Bugün, (imaninda) sadik olanlara, sadakatlerinin fayda verecegi gündür. Onlara, içinde ebediyyen kalacaklari, altlarindan irmaklar akan cennetler vardir.” (Maide, 120)
Bir adam, Allah dostu Zünnun Misrî k.s. Hazretleri'ne gelerek:
- Efendim bana özel olarak dua eder misiniz? diye rica etti. Hazret adama su cevabi verdi:
- Sen gönlünü Allah'a bagla, imaninda sadik, dininde samimi ol, sana dua eden çok bulunur. Allah samimi kullarina dua etsin diye meleklerini ve velilerini görevlendirmistir. Allah'a yönelen kula bütün varliklar dua eder. Sen samimi ve edepli ol yeter!
Her sey Allah'tandir
Zamanin Irsad Kutbu buyurdular ki:
“Allahu Tealâ ile aranizi güzel yapin. Insanlara bakmayin. Insanlar, kendi baslarina bir fayda vermezler. Her sey Allah'in elindedir. Siz Yüce Allah'in nazar ettigi yere bakin. Allah kulunun kalbine ve niyetine bakmaktadir. Onun için devamli iyi niyetli olun. Hep Allah'in razi oldugu isleri yapmayi düsünün. Yapamasaniz da düsünün. Bu, Allah'in hosuna gider. Yüce Allah hayir düsünen kulu sever. Iyi niyete hemen bir sevap yazilir. Amel edilirse, en az on sevap yazilir. Sonsuza kadar gider.
Kötü niyette hemen günah yazilmaz. Kul kötü isi yaparsa, tevbe etmesi için yirmi dört saat beklenir. Sag tarafta iyilikleri yazan melek, sol tarafta kötülükleri yazan melegin amiridir, o yaz demeden yazmaz. Günah isleyen kimse arkasindan tevbe eder veya bir güzel is yaparsa, o kötülük yine yazilmaz; bu güzel islerle temizlemis olur.
Amellerinizi sadece Allah bilsin yeter. Melekler bile bilmesin. Hem melekler bilse bile ne fayda verecekler ki? Bütün fayda Allah'tandir. Allah dilerse veliler ve melekler kula fayda verirler. Allah dostlari, müttaki insanlar, yaptiklari güzel isleri meleklerin bile bilmesini istemezler. Onlar sirf Allah için amel ettiklerinden, kimsenin bu amellerini bilmesinden hoslanmazlar. Ancak insan konusunca ve bir is yapinca görevli melekler yazarlar. Melekler kalbin içini ve kalpten geçenleri bilmezler. Hadis-i serifte söyle anlatilmistir:
Kiyamet günü oldugunda Allahu Tealâ bütün halki hesap için toplar. Amelleri yazan melekler yazdiklari ne varsa getirir ortaya koyarlar. Allahu Tealâ onlara:
- Bakin hele, kul için yazmadiginiz bir sey kaldi mi? diye sorar. Melekler de:
- Rabbimiz! Biz bu kulun bildigimiz ve gördügümüz her seyini yazdik, derler O zaman Allahu Tealâ o kula:
‘Senin bizim yanimizda gizli muhafaza edilmis bir dosyan/defterin var. Onu melekler bilmezler. Onu ben yazdim, karsiligini da ben verecegim. O senin yapmis oldugun gizli zikirdir.' buyurur. (Ebu Ya'lâ, Ibnu Hacer, Heysemî)
Iste Allah dostlari bu özel deftere amel yazdirmak için çalisirlar.”
Sadakatin sonucu
Sahabeden Seddâd b. el-Hâd r.a. anlatiyor:
Bir adam Rasulullah s.a.v.'e geldi. Iman edip ona tabi oldu. Sonra Rasulullah s.a.v.'e “sizinle hicret etmek istiyorum!” dedi. Efendimiz de onu sahabilerden birisine havale etti, onunla ilgilemesini istedi.
Daha sonralari bir savas oldu. Rasulullah s.a.v. bu savasta bir miktar ganimet ele geçirdi ve onu savasa katilanlar arasinda taksim etti. Bir miktar da o adama ayirdi ve payini vermesi için yine sahabilerden birisine teslim etti. Çünkü adam askerin gerisinden geliyor, yolda düsen ve kalanlari gözetiyordu. Orduya yetisince ganimet payini kendisine verdiler:
- Bu nedir? diye sordu. Oradakiler:
- Bu ganimet payidir, Rasulullah senin için ayirdi, dediler. Adam payini eline alarak Rasulullah s.a.v.'e geldi ve:
- Bu nedir ey Allah'in Rasulü? diye sordu. Efendimiz s.a.v.:
- Senin için ayirdim, buyurdu. Adam:
- Ben sana böyle dünya mali için iman edip tabi olmadim. Ben sadece seninle cihad ederken su bogazima bir ok atilip saplansin ve öylece ölüp cennete gideyim diye tabi oldum, dedi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz adama:
- Eger Allah'a karsi bu niyetinde samimi isen, O seni tasdik eder, yalanci çikarmaz, buyurdu.
Biraz sonra, düsmanla tekrar savasa girildi. Savastan sonra adam elde tasinarak Rasulullah'in huzuruna getirildi. Hakikaten tam isaret ettigi yerinden bogazina bir ok saplanmis ve sehit düsmüstü. Rasulullah s.a.v. onu görünce:
- Bu, o adam midir? diye sordu:
- Evet, dediler. Efendimiz:
- O Allah'a karsi niyetinde sadik ve samimi oldu, Allah da onu dogru çikardi, buyurdu.
Sonra onu kendi cübbesiyle kefenledi, namazini kildi. Namazda söyle dua ediyordu:
- Allahim! Bu senin kulundur. Senin yolunda hicret edip, sehit oldu. Ben de bunun sahidiyim. (Nesaî)
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Mustafa Tandoğan,
Kıymetli yavrum, gönderdiğin maildeki anlatılanlar gerçekten herkesi düşündürecek, etkileyecek kadar değerli. O sohbeti yapanlardan Allah razı olsun. Aynı zamanda caminin tuvaletini temizlemek de ibadettir sözü bir hatıramı gözlerimin önüne getirdi. Onbeş yaşındaydım. Lise birden lise ikiye geçmiştim. O günler Manavcı Mehmet Ağa Ankara’da babamın misafiriydi. Bir müddet sonra “Haydi yeğenim” dedi, “seni de götüreyim”. Berabaer gittik. O tatilimde sürekli olarak Ermeneğin camilerini süpürmüştüm. Bu işi yaparken o kadar mutlu oluyordum ki duyduğum hazzı unutamam. Aradan bunca yıl geçti, hala zaman zaman hatırlar, ürperirim. Bana öyle geliyor ki önemli olan yaklaşım tarzımız. Ne iş yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim eğer bunu Allah rızası için yapıyorsak, tek düşüncemiz Allah’a biraz daha yaklaşmak ise o yapılan iş, söylenen söz bence ibadettir. İbadeti yalnız namaz ve oruç olarak kabul etmek İslamı hiç mi hiç anlamamak demektir. Evet, ibadet bizim borcumuz, bunda şüphe yok. Ama ben diyorum ki hayatımızı o kadar güzel yaşayalım ki her yaptığımız, her söylediğimiz Allah rızası için olsun. İbadet niyetine olsun. İşte insan o zaman devreye başkalarını katmadan kendi kalbinde, kendi iç dünyasında bir cenneti yaşıyor.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.