Bu genel af, yıllardır bizi sıkan, boğan, bunaltan nedenleri yok eder. İçimizde o güne kadar hiç duymadığımız bir rahatlık, bir ferahlık, bir neş’e hissederiz. İç dünyamızı pisliklerden arındıralım ki, orada mânevî güneşler doğsun. Fetihler olsun. Kirli kaba konulup kaynatılan süt bile hemen kesilir. Hâne mâmur olmadan, oraya sultan gelir mi? Biz bu dünyaya mutlu olmak, huzur bulmak, içimizi sevgiyle doldurmak, onu her gün biraz daha çoğaltarak, büyüterek bütün kâinatı, insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, taşıyla, toprağıyla kucaklamak için geldik. Özdemir Asaf, bir şiirinde “dünya kaçtı gözüme” der. İnsanoğlu, Resûlullah’ın yolunda giderse, içini arıtır, temizler, sonra onu güzelliklerle, sevgilerle doldurursa iç dünyası öyle büyür, öyle büyür ki, onun yanında zâhir âlem bir toz zerresi kadar kalır. O halde, sevgi varken, niçin düşmanlık? Dostluk varken, muhabbet varken, niçin kinler, nefretler?
Kıymetli yavrum, gece yatarken hep söylediğim bir dua vardır, onu sen de tekrarlayabilirsin:
“Allah’ım, doğduğum andan şu ana kadar geçen zaman içinde ne kadar insan, hayvan, bitki, eşya ve cemadat kalbi kırmışsam hepsinden Senin huzurunda af diliyorum, özür diliyorum. Beni affet Yarabbi. Onların da beni affetmelerini Senden diliyorum. Nasip eyle Yarabbi”.
Kıymetli yavrum, bütün mesele af dileyebilmekte. Af, kainattaki en yüce, en asil en büyük duygu. Af dileyenler ne güzel insanlardır. Ebu Süfyan’ın hanımı Hind’in kölesi Vahşi, Kainatın Efendisinin yiğitler yiğidi, güzeller güzeli amcası Hz. Hamza’yı öldürdü, parçaladı, ciğerini çıkardı, hanımına sundu. Yüce Peygamberimiz onu da affetti. Biz kim oluyoruz da bize uzatılan af ellerini refüze ediyor, boş bırakıyoruz. Bu firavunluğun bir başka çeşidi değil midir?
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.