“Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir”
der. Biz de o aşkı vücudumuzun bütün zerrelerinde hissedebilsek. Yediğimiz her lokmayı, aşkla yiyebilsek. İçtiğimiz her yudum suyu aşkla içebilsek, giydiğimiz her giysiyi aşkla taşıyabilsek. İşte o zaman “Allah’ım Sen ne büyüksün, ne yücesin, ne güzelsin” derdik, varoluşun çılgın heyecanını, takaat getirilmez aşkını yaşardık.
Bir gün Azize Anne, çarşıdan alış veriş yapmak için Besmeleyle merdivenlerden iniyormuş. Aşağıdan da yukarıya apartman yöneticisi diş doktoru Hişam Bey çıkıyormuş. Azize anneyi görmüş, selam vermiş, hatır sormuş ve “Anacığım, kiminle beraber oturuyorsun? Seni yalnız diye duyuyoruz, öyle mi?” Azize Anne, “Hayır evladım” demiş, “bir yanlışlık olacak, ben yalnız değilim, Allah’la, Peygamberle meleklerle beraber oturuyorum” deyince Hişam Bey ne diyeceğini şaşırmış, yüzü sararmış, elleri titremiş. Verecek cevap bulamamış. Kulağı çınlasın Azize Annemiz bir sohbetinde bunu anlatmıştı. Heyecanlanmıştım, duygulanmıştım. Yıllar geçti, hiç unutmadım. İşte efendim, bütün mesele burada. Her an Allah’la, Peygamberle, meleklerle beraber olabilmek. Doyumsuz bir güzelliği yaşamak. Bütün güzellikleri bir ab-ı hayat gibi içmek. Ve son nefesimizi verirken Ömer Hayyam gibi
“Sevginle gireceğim toprağa
Sevginle çıkacağım topraktan”
diyebilmek...
Hayatı böyle aşkla, heyecanla, ürpererek yaşayabilenlere ne mutlu. Allah, bu güzellikleri bizlere de yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimize de nasip etsin. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.