Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Önce tevazu, sonra tevazu, sonra yine tevazu.
Gönderen : Özden
Tarih : 6/29/2018 3:43:48 PM


.







Efendim,





Bu sabah uzun bir yürüyüşle başladım güne.. Sabahın 6 si diye herhalde hava hafif serindi. Çok iyi geldi, kendimi daha bir dinç ve enerjik hissettim.. Oysa birkaç gündür ne kadar yorgun ve isteksizdim. Demek her sey gayretle atılan bir adımla başlıyor ve her adım daha da cesaretlendiriyor insani.. Sonuçta yaşanan tatlı bir yorgunluk bile mutluluga mutluluk katıyor… Oysa iki gün önce neydi o yaşadıklarım. Her insanın ters uyandığı, kendini dipte hissettiği günler olur ya… Işte öyle birşeydi.. Daha uyanalı birkaç dakika olmuştu ki terslikler başladı ve peşimi bırakmadılar..Ben kendimi kötü hissettikçe de hersey daha kötüye gidiyordu.. Elim ayağıma dolaşıyor, her elimi attığım işi elime yüzüme bulaştiriyordum.. Insanlar sanki söz birliği etmiş gibi bana karşı idiler. Ne desem tersini yapıyorlar, ne istesem aksi gerçekleşiyordu.. Sinir katsayım arttıkça da olumsuzlukların artış oranı belki üç- beş katı oluyordu.. Sonra bir an “Dur bakalım “dedim kendime… “Ne oluyor?... Neyle bu savaş.. Neye karşı direniyorsun ki.. Bir derin nefes al..Git bir elini yüzünü yıka.. Kendinle çekişme , dünyan zindan olur derdi Rahmetli Annanem.. Hatta git bir abdest al namaz kıl.. Bir sakinles… Söyle her şeyi at kafandan, , bir sıcak papatya çayı iç.. yüzünün ifadesini değiştir, gülümse hayata…. Bakalım ne olacak???”





Gerçekten de kendi sözümü dinledim.. Ne oldu biliyor musunuz.. Sanki fırtınadan sonraki bulutların dağılması gibi gün ışıdı, güneş açtı.. Içimde baharın dalları yeşerdikçe, mutluluk sevinç ve sevgi arttı.. Bir baktım ki sanki birkaç saat öncenin olayları hiç yaşanamış gibi .. Insanlara gülümsedikçe pervane oluverdiler sanki ışığın çevresinde…





Hani geçen gün çok sevgili Nurten hanımın mailine cevap yazarken demiştiniz ya ne ekersen onu biçersin diye , hep başkalarına karşı değil kendi nefsimize karşı da geçerli bu söz.. Sanırım çok bilinen bir hikayedir ama şu an aklıma düştü bir de ben anlatayım istedim:










Bir gün genç bir hanım aktar dukkanından içeri girer, etrafını incelemeye başlar.. Satıcı sorar “yardım edebilir miyim?” Kadın çekinerek yanıtlar.. “Şey ben , aslında bir zehir arıyorum.. Ama söyle yavaş yavaş birkaç ayda öldürecek cinsten.. Yani zehirlendiği anlaşılmadan.”. Adam dükkanın arkasına geçer az sonra elinde bir küçük torba dolusu beyaz bir toz ile döner.. Yavaşça hanımın kulağına eğilir.. “Bu çok etkili bir zehirdir.. Her gün bir çay kaşığı yiyeceğine ya da içeceğine karıştırılırsa en fazla üç ayda öldürür insani.. dikkatlı olun” der.. Sonra ilave eder..” Kim için kullanacaksanız aman dikkatlı olun, ona çok iyi davranın ki zehirlediğinizi anlamasın”…





Aradan iki ay geçer .. Aynı kadın fırtına gibi dükkandan içeri girer. “Aman” der adama “Ne olur. Bana iki ay önce bir zehir vermiştiniz onun panzehirini istiyorum. Ne olur çok acil”… Adam şaşırmış bir eda ile sorar.. “Ne oldu yanlış birisi mi içti zehiri?”.. “Hayır” der kadın..” Ben o zehiri kaynanam için almıştım… Evlendiğimiz günden beri bana gün yüzü göstermedi, hayatı zından etti, kocamı hep bana karşı kışkırttı. Ölsün kurtulayım, evliliğim de kurtulsun istedim.. Ama bu son iki aydır her gün yemeğine zehir kattığımı anlamasın diye ona çok iyi davranmaya, iltifat etmeye başlamıştım. Bir değişti bir değişti ki sormayın.. Meğer o katı görünüşünün altında ne kadar iyi bir insan varmıs. Artık çok iyi anlaşıyoruz. Bir arkadaş gibi olduk. Her şeyimizi paylaşıyoruz.. Ölmesini istemiyorum, çok pişmanım ne olur bana panzehirini verin





Adam gülümseyerek cevap verir..” Merak etmeyin benim size verdiğim sadece tuzdu.. Biliyor musunuz bu tuz bu güne kadar kaç hayat kurtardı, kaç hayatı cehennemden cennete çevirdi…??”










Işte aynı bu hikayede olduğu gibi ne yapıyorsak kendi ellerimizle yapıyoruz aslında..





Yüce kitabımız Kur’an-i Kerim de dediği gibi “Başımıza gelenler de kendi yaptıklarımızdandır”…. Bu gün sevdiğimiz kadar seviliyor, iyilik yaptığımız kadar iyilik görüyor, saygı gösterdiğimiz kadar saygı görüyoruz.. Bazen hersey tersine dönüyormuş gibi gelebilir insana. Işte bu da imtahanın sırrı.. O anda pes etmeden doğru bildiği yolda yürümeye devam eden kazanıyor. Çok geçmeden hayatı cennete dönüyor… Yani bütün her sey bizim içimizde , aklımızda , gönlümüzde başlıyor ve bitiyor.. Aklımızla düşünüyor ama hislerimizle hareket ediyoruz. Ne zaman Hislerimizi akıl süzgeçinden geçirirsek ve olması gerektiği gibi davranabilirsek o zaman farkedeceğiz ki yaşam inanılmaz güzellikte.. Ne kendimizle çekişme kalacak ne de başkalarıyla…..





Saygi ve hurmet ile ellerinizden opuyorum... Butun dostlara sevgiler..















Özden ÇİÇEK


Creative & Decorative Painting


Dubai





www.ozdencicek.com





--------------------------------------------------------------------------------





Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :





Sayın Özden Çiçek,





Efendim, her zaman olduğu gibi hikmet dolu, ibret dolu mailiniz bizi uzun uzun düşündürdü. Güzel hikayenizle bir gerçeği ne güzel belirtiyorsunuz. Bütün güzellikler bizim içimizde, bütün yücelikler bizde. Yunus, bir şiirinde










“Bir siz dahi sizde bulun





Benim bende bulduğumu” diyor.










Evet, önemli olan edeple, tevazu ile, saygı ile, nezaketle, incelikle o içimizdeki kapıya ulaşabilmek. Açılması tamamen bizim elimizde bu kapının. İmkansız diye bir şey yok. Yunus,










“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” diyor.










Önemli olan kainattaki her zerreye edeple, saygıyla, ulu nazarla bakabilmek, yaklaşabilmek. Bütün kainat yerdeki bir kum tanesinden, gökyüzündeki samanyoluna kadar inanılmaz güzelliklerle, hikmetle, ibretle dolu. Bütün mesele yaklaşımda. O “ben” i, egoyu, nefsaniyeti tevazu ile, edep ile, saygı ile, sevgi ile, hoşgörü ile aştığımız zaman bütün karanlıklar aydınlanıyor, bütün çirkinlikler güzelleşiyor. Eğer, bitirdiğimiz okullar, okuduğumuz kitaplar, işittiğimiz güzel sözler nefsimizin basamaklarında kalıyorsa o zaman ne faydası oluyor bize?










“İlim ilim demektir,





İlim kendin bilmektir





Sen kendini bilmezsin





Ya nice okumaktır”










İşte efendim, kültür kültür dedikleri bu ince nokta. İçimizdeki bir ses ben, ben diyorsa, kendimizi herkesten üstün görüyorsak, o zaman okuduklarımızın, yazdıklarımızın bize ne faydası oluyor? Hindistan’ın Buda’dan sonra yetiştirdiği en büyük insan, Mahatma Gandhi, “Evden çıkarken”, diyor, “kendimi ayakkabımın üzerindeki bir toz zerresinden daha büyük görürsem tövbe eder, Allah’a sığınırım”. Benim olgunluktan, kemalden, kültürden anladığım bu. Biz de sabahleyin evden çıkarken kendimizi o evin, o apartmanın, o mahallenin, o şehrin en kusurlu, en hatalı, en günahkar insanı olarak görmüyorsak tekamül bizim için bir hayal olur. Önemli olan herşeye rağmen tevazu kapısından geçebilmek. Günümüzde pek çok insan için bu sözbir edebiyattan başka hiçbir şey değil. Ama kesin kanaatım o ki bizler tevazu kapısından geçmeden hiçbir yere varamayız, ulaşamayız. Dolap beygiri gibi kendi etrafımızda döneriz.





Efendim, sitemize güzellik katan, değer katan, hikmet dolu maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.










Sabri Tandoğan





Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]