Kıymetli babacığım, Sizi ve tüm gönül dostlarını saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Bugün yine mesaime başlamadan evvel yalnız olduğum şu dakikalarda sitedeki mailleri okumaya daldım. Çiğdem hanımın yazmış olduğu son mail ve sizin vermiş olduğunuz yanıt ne kadar güzeldi. Bende değişik duygu ve düşüncelerin uyanmasına yol açtı. Gerçekten de aynı olayı, farklı insanlar, farklı pencerelerden, farklı yorumlayabiliyorlar. Bizim çok menfi gördüğümüz, bizi üzen, bizi inciten bir olay, bir manevi büyüğümüzün bakış açısıyla müspet bir hadiseye dönüşebiliyor. Gerek kitaplarınızda, gerek sitedeki yazılarınızda, gerekse tüm sohbet ve konferanslarınızda şikayet etmenin, hayata karşı takınılacak en kötü tavır olduğunu sık sık vurguluyorsunuz. Yine kitaplarınızdan birinde yer alan; "Manevi tekamül, şikayet ikliminden uzaklaşmakla başlar" sözünüz de bu hususu çok güzel özetliyor. Bu sabah düşünürken, beni üzen, canımı acıtan, inciten kişi ya da hadiselerin aslında bana kazandırdıklarını farkettim. Olaylara objektif olarak bakmaya çalıştım. Gerçekten de her menfi olayın arkasında bazen sayısız güzellikler saklı oluyor. Kötü bir insanla muhatap oluyorsak, temkinli olmayı, edepsizlerin içindeysek edebi, parasızlık çekiyorsak kanaat sahibi olmayı ve yerine göre az ile yetinmeyi, hastaysak sağlığın kıymetini ve hastalıkla yaşayarak onunla baş edebilmeyi öğreniyor ve hayata karşı daha dirençli olmuyor muyuz? Bununla ilgili daha pek çok örnek verilebilir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim' de buyurduğu üzere insana kaldırabileceğinden fazlasını yüklemiyor. Sizin de sık sık buyurduğunuz üzere, her mesele aslında yetişmemiz için Allah tarafından önümüze konulan bir imtihan. Hadiselere böyle bakınca yerine göre tavır almak, yerine göre de katlanmak kolaylaşıyor.
Allah sizi başımızdan eksik etmesin diyor, hürmetle ellerinizden öpüyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Gül Hanım,
Kıymetli yavrum, mailinde son derece önemli bir konuya değinmişsin. Gerçekten görmesini bilirsek çevremizdeki her insan ve her olay bizim yetişmemiz, tekamül etmemiz, hayat yolunda ilerleyebilmemiz için bir vesile olabilir. Bütün mesele olaya nefsaniyetimizi arka plana alıp, objektif, tarafsız olarak bakabilmekte. Sineğin vızıltısından, kağnının gıcırtısına kadar çevremizdeki herşeyin bize verdiği bir mesaj var. Uzun yıllar önceydi. Bir gün Merhum Hasan Burkay Hazretleri’nin sohbetindeydik. Bir söz söyledi, beni o gün bu gün ürpertti. "Veli olan kimse" dedi, "gördüğü her zerreden en az elli beş mana çıkaran insandır". Bu sözü yıllarca düşündüm, ürperdim, titredim. Gören göz, işiten kulak, hisseden kalp için bütün kainat bir muhteşem mektep. Ve biz de o mektebin talebeleriyiz. Öğrenim ömür boyu sürüyor. Bitmek tükenmek bilmiyor. Hayat karşısında son derece dikkatli olmak lazım. Azize Anne, bize her zaman “Aman yavrularım”, der, “kelamı Hak’dan alın.” Bizler ne yapıyoruz, o çocuk diyoruz, ne bilecek? O yaşlı diyoruz, bundan sonra ondan ne hayır gelir. Herkese bir kulp takıyoruz. Sonra da nefsaniyetimizin peşinden koşuyoruz. Koştukça da perişan oluyoruz. Oysa kelamı Hak’dan alabilsek, netice böyle mi olur? Hiç olmazsa hayatımıza bundan sonrası için bir renk, bir reviş, bir koku, bir güzellik getirebilsek. “Sevmek, devam eden en güzel huyum” diyebilsek. “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyebilsek. Hayatımızı renklerle, ışıklarla, mutluluklarla, güzelliklerle doldurabilsek. “Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyebilsek. O zaman dünyamız da ahiretimiz de cennet olacak.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.